Bir sevgi tohumu taş gibi kalpte yer ederse eğer, en küçük ışık düşmesinde o tohum filizlenir ve böyle taşı çatlatırcasına o kalbi çatlatır ve sevgi ağacı büyür o gönülde.
O kalp eski şekline asla geri dönemez bir daha.
Direncini kaybetmiş, teslim olmuştur o yumuşacık rüzgar da dahi eğilen bitkiye.
Taş çektiği acıyı bilir sadece. Çatlarken yarılmanın sesini unutamaz ömrünce.
Kaybettiği metanetini ve kendini yenilmez yutulmaz Lokma sanıldığını kabullenemez belkide!
Ama bir de o küçücük nokta kadar tohumun durumu var taşın için de.
Nasıl havasız, karanlık izbe ve soğukta, çektiği günleri seneleri nerden bilebilir içinde barındığı, o taş!
Orada senelerce bir ışığın düşeceği günü bekleyişini bilebilseydi!
Işığın kalbine düştüğü an yağmur denen rahmetinde öncede üzerine yağdığından habersiz di o taş. Rahmet kimeydi bilinmez di!
Koruma altına alan kourumaz mı zannettin hazineyi taşın içinde bile!
Görmedin mi Musayı Firavunun evinde korumuştu hani birde!
Ne zorlukla çatlamıştı o tohum o daracık taşın için de!
Çabuk büyümesi gerekti ki
yoksa bir daha güneş doğarmıydı o güzele.
Yağmur yağarmıydı ki üzerine!
Olan olmuştu birden
“taş beni çok sıktı Rabbim, nasıl sığacam bu dap dar yere artık derken”, koca taş çatlamıştı karşısın da birden. Ağaç mı şaşkındı yoksa taş mı bu halde?
F.A.G.