![FİLİPİNLER’DE MÜSLÜMANLIK VE MÜSLÜMANLARIN STATÜSÜ](https://princess-fatmaafife.com/wp-content/uploads/2022/08/filpimler-ve-muslumanlik-1024x680.jpg)
T.C.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
FİLİPİNLER’DE MÜSLÜMANLIK
VE
MÜSLÜMANLARIN STATÜSÜ
NESLİHAN ÇAKIR
1148208152
TEZ DANIŞMANI
DOÇ. DR. CEMİLE ARIKOĞLU ÜNDÜCÜ
EDİRNE, 2017
04.10.2017 Ulusal Tez Merkez | Tez Form Yazdr
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkez/tezFormYazdr.jsp?sra=0 1/1
T.C
YÜKSEKÖĞRETİM KURULU
ULUSAL TEZ MERKEZİ
TEZ VERİ GİRİŞİ VE YAYIMLAMA İZİN FORMU
Referans No 10166729
Yazar Adı / Soyadı NESLİHAN ÇAKIR
T.C.Kimlik No 21181793338
Telefon 5325269809
E-Posta neslihan053@hotmail.com
Tezin Dili Türkçe
Tezin Özgün Adı Filipinler’de Müslümanlık ve Müslümanların Statüsü
Tezin Tercümesi Muslims in the Philippines and Status of the Muslims
Konu Kamu Yönetimi = Public Administration
Üniversite Trakya Üniversitesi
Enstitü / Hastane Sosyal Bilimler Enstitüsü
Anabilim Dalı Kamu Yönetimi Anabilim Dalı
Bilim Dalı
Tez Türü Yüksek Lisans
Yılı 2017
Sayfa 179
Tez Danışmanları DOÇ. DR. CEMİLE ARIKOĞLU ÜNDÜCÜ 40189094612
Dizin Terimleri Müslümanlar=Muslims ; Filipinler=Philippines ; İslamiyet=Islam
Önerilen Dizin Terimleri
Kısıtlama 24 ay süre ile kısıtlı
Tezimin,Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi Veri Tabanında arşivlenmesine izin veriyorum. Ancak internet
üzerinden tam metin açık erişime sunulmasının 04.10.2019 tarihine kadar ertelenmesini talep ediyorum. Bu tarihten
sonra tezimin, bilimsel araştırma hizmetine sunulması amacı ile Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi tarafından
internet üzerinden tam metin erişime açılmasına izin veriyorum.
NOT: Erteleme süresi formun imzalandığı tarihten itibaren en fazla 3 (üç) yıldır.
04.10.2017
İmza:……………………………
i
Tezin Adı: Filipinler’de Müslümanlık ve Müslümanların Statüsü
Hazırlayan: Neslihan ÇAKIR
ÖZET
Filipinli Müslümanlar veya Mindanao’daki Bangsamoro halkı, Filipin
uyruğundan tarihsel olarak daha eski bir toplumdur ve kültürel açıdan daha farklı bir
yapıya sahiptir. Günümüzde özellikle Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’nde
(ARMM) yaşayan Filipinli Müslümanlar özgürlük ve sosyal adalet için sürmekte
olan mücadelelerinden dolayı yoksulluğun yükünü ve bozulan barış düzeninin zor
koşullarını yaşamaya devam etmektedirler. Moro probleminin etkileri olarak görülen
bu çok boyutlu problemin kapsamlı bir şekilde anlaşılması ve ele alınması gerekir.
Yapısal ve idari olarak, Filipin hükümetinin merkezileşmiş yapısı Filipinlerin
Müslüman ve Hıristiyan halkları gibi farklı tarihsel deneyimlere ve farklı kültürlere
sahip halklarının idaresi için uygun değildir. Politik olarak, Filipin hükümetinin
üniter kurulumu, hükümetin işleyiş ve yönetiminde Müslümanların siyasi güç
kazanma ve yeterli temsil ihtiyaçlarına pek duyarlı değildir.
Müslüman-Hıristiyan ilişkilerinin sosyo psikolojik sorunu olarak olumsuz
Moro imgesi, çoğu Hristiyan Filipinli’nin zihninde devam etmektedir. Gerçekten de
yanıltıcı olmaya devam eden Mindanao mücadelesinin özellikle de doğrudan ve
dolaylı olarak savaşın kin ve haysiyetsizliğinden muzdarip olan Güney Filipinlerin
Müslüman ve yerli halklarının tarihine ve insan haklarına etki eden bilinçli ve sağlam
bir hükümet politikasından kaynaklandığı söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Mindanao, Moro, Bangsamoro, Müslüman Mindanao
Özerk Bölgesi (ARMM), Bangsamoro Çözüm Süreci.
ii
Name of Thesis: Muslims in the Philippines and Status of the Muslims
Prepared by: Neslihan ÇAKIR
ABSTRACT
The Philippine Muslims or Bangsamoro in Mindanao, culturally distinct
from and historically older than the Filipino nationality. The Philippine Muslims
today, because of their continuing struggle for freedom and social justice, continue to
bear the burden of poverty and the deteriorating peace and order condition,
particularly in their designated region of the Autonomous Region in Muslim
Mindanao (ARMM). Viewed as effects of the so-called Moro problem, this
multidimensional problem needs to be understood comprehensively and dealt with
positively.
Structurally and administratively, the unitary or highly centralized setup of
the Philippine government has been inappropriate in administering peoples of
different cultures with different historical experiences, such as the Islamized and
Christianized peoples of the Philippines. Politically, the unitary setup of the
Philippine government has been less responsive to the needs of the Muslims for
political empowerment and for adequate representation in the multitasks of
governmental functioning and management.
On the sociopsychological problem of Muslim-Christian relations, the
persistence of the negative Moro image in the minds of many Christian Filipinos
continues. Indeed, the Mindanao peace that continues to be illusive may spring from
a rational and sound government policy to the history and human rights of the
affected peoples of southern Philippines—especially Muslims and indigenous
people, who are directly or indirectly suffering from the menace and inhumanity of
war imposed upon these innocent victims.
Key Words: Mindanao, Moro, Bangsamoro, Autonomous Region Muslim
Mindanao (ARMM), Bangsamoro Peace Process.
iii
ÖN SÖZ
Etnik kimlik, insanlar ve gruplar arasındaki ilişkilerin ‘kendi-öteki’ ayrımı
bağlamında sınıflandırması olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle bir ulus-devlet
kurmak için, belirli bir bölgede yaşayan tüm etnik kimlikleri geçersiz kılacak ve
kültürel farklılıkları aşacak bir ulusal kimlik geliştirmelidir. Bununla birlikte etnik
grupları özümseme ve bütünleştirme çabaları bazen etnik çatışmalara yol açmaktadır.
Çünkü modernleşme sürecinde devlete sadakat duygusu beslemenin etnik grupları
motive edeceği yönünde yanlış bir inanç bulunmaktadır. Ayrıca etnik gruplar
çıkarlarının doğrudan tehdit altında olduğunu veya diğer gruplar ya da topluluklar
tarafından engellendiği ya da hayal kırıklığına uğradıklarını hissettiklerinde bu
asimilizasyona karşı koyabilmektedirler. Diğer grupların çıkarları için bir tehdit
olduğu algısı, belirli bir etnik grubun üyeleri için kendi dillerinin, dini inançlarının ve
değerlerinin farklı olduğunu fark etmelerini sağlar. Dahası etnik kimlik etnik
milliyetçiliğe dönüşebilir. Ve bu da siyasi bir hareketliliğin temelini oluşturabilir.
İdeoloji, belirli bir amaca ulaşmak için insanları seferber etme konusunda
önemli bir işleve sahiptir. Etnik bir grup, kendi kimliğini korumak ve liderlerinin
kendileri için belirlediği amaç ve özlemlere uyarak grup dayanışmasını sağlamak için
kendi ideolojisini oluşturabilir. Benzer şekilde etnik grup liderleri tarafından anahtar
kültürel simgelerin ustaca manipüle edilmesiyle bireylerin etnik politik eylem için
harekete geçirilmesi de mümkündür. Bu nedenle etnik hareketlerin başarısı
liderlerinin kendilerini etnik bir grubun tek temsilcisi olarak kabul ettirme ve liderlik
ettikleri grupların kimliğini şekillendirme yeteneğine bağlıdır.
Bir ulus kurmak için devletin kalkınma stratejilerini anayasal bir çerçeve
aracılığıyla uygulaması, kendi gelişimini sağlayacak çeşitli etnik halkların
güçlenmesine, kendi tarih, kültür ve etnik köken duygularıyla tanımlanmasına izin
vermesi gereklidir. Oysa günümüzde devlet sistemini üniter olarak tanımlayan birçok
ülkede etnik kimliklerin güçlendirilmesi yerine asimile edilmeye hatta yok edilmeye
çalışılması devlet sistemlerinin sorgulanmasına ve federalizm gibi yeni arayışlara
girilmesine sebep olmaktadır. Bu süreci yaşayan ülkelerden birisi de Filipinler’dir.
iv
Türkiye’den binlerce kilometre uzaklıkta ve hakkında çok az bilgi sahibi
olduğumuz, Güneydoğu Asya’da bir ada ülkesi olan Filipinler devletinin farklı etnik
kimliğe sahip grupları “Filipinli” kimliği altında eritme ve bir ulus-devlet yaratma
çabaları devam etmektedir. Bu gruplardan biri olan, Güney Filipinler’de yani
Mindanao adasında yaşayan ve Moro olarak adlandırılan Müslümanlar, 1600’lü
yıllardan bu yana devam eden dünya tarihinin en uzun kimlik mücadelerinden birini
vermektedirler. Derin tarihsel kökenleri olan bu mücadelede kendi kaderini tayin
hakkını savunan Moroların anavatanlarının, ata topraklarının ellerinden alınması,
Moro kimliği ve Moro topraklarına dair tarihlerinin silinmesine, ülkenin en yoksul
bölgesi durumuna düşmelerine, yıllarca sürecek çatışmalara, kitlesel göçlere ve farklı
ideolojilere sahip liderlerin ortaya çıkarak içinde bulundukları Müslüman grupları
farklı ideolojiler çerçevesinde çatışma ortamına çekmesine sebep olmuştur. Dinsel
birliktelik olmakla birlikte farklı etno-linguistik özellikler taşıyan Müslüman
grupların Moro mücadelesini bütüncül bir yapıya taşıyamadığını da söyleyebiliriz.
Öte yandan Mindanao Adasında aralarında Vahhabi doktrinini
benimseyenlerin de görüldüğü radikal İslamcı grupların yarattığı terörizm siyasal,
sosyal ve ekonomik açıdan ülkedeki ılımlı Müslümanların durumlarını da tehlikeye
sokmaktadır. Terörizmi meşru taleplerden ayırmak, hukukun ve adaletin yolunu
açmak devlet yönetiminde önemli bir konudur. Ancak Filipin hükümetlerinin terörle
mücadelesinde bu ayrımı yapabildiği gözlemlenememektedir.
2017 yılı Mayıs ayında yaşanan terör olayları ve sıkıyönetim ilanı ile
birlikte Mindanao’daki çatışmalar şiddetlenmektedir. Ülkenin bağımsızlığını
kazandığı 1946 yılından bu yana devam eden çatışmalar, bir başlayıp bir kesilen
barış görüşmeleri, politikacıların tutumları, imzalanan anlaşmaların sadece kağıt
üzerinde kalması ve kesin sonuçlara ulaşılamaması, Hristiyan nüfusun yoğunluğu ve
Müslümanlarla ilgili önyargıları, Filipin toplumunun etnik yapısındaki farklılıklar,
yoksulluk, yolsuzluk, illegal faaliyetler ve bunlara ilave edebileceğimiz pek çok
etken sebebiyle Mindanao’daki kimlik çatışması ile ilgili olarak “tünelin sonunda bir
ışık” görebilmenin uzun zaman alacağı söylenebilir.
Bu tez 16 Ocak 2016 tarihinde İngilizce eğitimi için gittiğim Filipinler’de
geçen sekiz aylık süre içinde birebir gözlemleme ve deneyimleme imkanı bulduğum
v
Filipin toplumunu, devlet yapısını, örgütlenmeleri, ülkedeki Müslüman toplumunu ve
yaşadıklarını akademik çerçevede anlatmak için yazılmıştır. İncelenebilecek çok
sayıda konunun olduğu ülkeye ilginin artmasını ve ülke hakkında daha fazla Türkçe
eser yazılmasını umut ediyorum.
Tezin konusunun belirlenmesinden, kaynak seçimi, yazımı ve
değerlendirilmesine kadar olan süreçte en büyük desteği veren danışmanım Doç. Dr.
Cemile Arıkoğlu ÜNDÜCÜ’ye şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca Filipinler
toplumunu tanımamda en büyük katkısı olan sevgili arkadaşım Grail NUNEZ’e,
Filipinler Üniversitesi’nde görevli Yard. Doç. Dr. Macrina MORADOS’a ve Prof.
Dr. Abraham SAKİLİ’ye, Filipinler’de bulunduğum süre içerisinde bilgi aktaran,
misafir eden, farklı kişilerle tanışmama vesile olan tüm dost ve arkadaşlarıma,
yüksek lisans eğitimim boyunca beni evinde misafir eden, destek veren ablama ve
ailesine, kardeşime, eşine, akrabalarıma ve arkadaşlarıma teşekkürlerimi iletiyorum.
vi
İÇİNDEKİLER
ÖZET …………………………………………………………………………………………………………… i
ABSTRACT …………………………………………………………………………………………………. ii
ÖN SÖZ ………………………………………………………………………………………………………. iii
İÇİNDEKİLER …………………………………………………………………………………………… vi
HARİTALAR LİSTESİ ……………………………………………………………………………….. ix
TABLOLAR LİSTESİ ………………………………………………………………………………….. x
KISALTMALAR LİSTESİ ………………………………………………………………………….. xi
FOTOĞRAFLAR LİSTESİ ………………………………………………………………………… xii
GİRİŞ ………………………………………………………………………………………………………….. 1
1. BÖLÜM: FİLİPİNLER
1.1. Genel Bilgiler ……………………………………………………………………………………. 10
1.2. Coğrafi Konum ………………………………………………………………………………….. 13
1.3. Tarihçe ……………………………………………………………………………………………… 14
1.4. Demografik, etnik yapı, dil ve lehçeler …………………………………………………. 16
1.5. Siyasi Yapı ……………………………………………………………………………………….. 24
1.6. Ekonomik Yapı ………………………………………………………………………………….. 26
1.7. Doğal Kaynaklar ve Çevre ………………………………………………………………….. 27
1.8. Dini Yapı, Dini Örgütlenmeler ve Faaliyetler ………………………………………… 27
1.9. Uluslararası İlişkiler …………………………………………………………………………… 29
1.10. Türkiye ile İlişkiler …………………………………………………………………………… 30
2. BÖLÜM: FİLİPİNLER’E İSLAMİYETİN GELİŞİ ve SÖMÜRGECİLİK
DÖNEMİNDE MÜSLÜMANLARIN STATÜSÜ
2.1 Filipinler’de Müslümanlık ……………………………………………………………………. 32
2.1.1 Mindanao Toprakları ve Halkları …………………………………………………… 32
2.1.2 Moro Kelimesinin Kökeni …………………………………………………………….. 34
2.1.3 Filipin Müslümanlarının Kimlik Yapısı ………………………………………….. 36
2.1.4 İslamiyet Öncesi Mindanao ve İslamiyetin Gelişi …………………………….. 40
2.1.5 Sufizm ………………………………………………………………………………………… 42
vii
2.2. Filipinler’de Müslümanlığın Tarihçesi………………………………………………….. 44
2.2.1 Sulu’nun İslamiyetle Tanışması ve Sulu Sultanlığı…………………………… 44
2.2.2 Mindanao’nun İslamiyetle Tanışması ve Mindanao Sultanlığı…………… 50
2.3 İspanyol Sömürge Döneminde Morolar…………………………………………………. 54
2.3.1 İspanyol Sömürgeciliğine Karşı Moro Tepkisi ………………………………… 55
2.3.2 Moro Savaşları ve Müslüman-Hıristiyan Mücadelesi ……………………….. 56
2.3.3 Psikolojik Savaş, Moro-Moro Oyunları ………………………………………….. 64
2.3.4 İspanyol Politikasının Başarısız Olmasının Nedenleri ………………………. 64
2.3.5 İspanyol Sömürgeciliğinin Etkileri…………………………………………………. 68
2.3.6 Liberalizmin Yükselişi ve Filipin Milliyetçiliği Mücadelesi………………. 72
2.4 Amerikan Sömürge Döneminde Morolar……………………………………………….. 73
2.4.1 Amerikan İdaresinin Aşamaları……………………………………………………… 75
2.4.2 Amerikan İdaresinin Sonuçları………………………………………………………. 90
2.4.2.1 Amerikan Yönetiminin Askeri Sonuçları …………………………………. 91
2.4.2.2 Ata Topraklarının Kaybı………………………………………………………… 92
2.4.2.3 Eğitim Standartlarındaki Düşüş………………………………………………. 97
2.4.2.4 Ekonomik Bozulma ve Nüfus Değişiklikleri…………………………….. 99
2.4.2.5 Toplumsal Yapı…………………………………………………………………… 104
3. BÖLÜM: FİLİPİNLER’DE BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ SONRASI
MÜSLÜMANLARIN STATÜSÜ
3.1 Filipinler Topluluğu (1935-1946) ………………………………………………………. 106
3.2 1960 Sonrası Müslümanların Durumu …………………………………………………. 109
3.3. Kurulan Örgütler ve Bu Örgütlerle Yapılan Anlaşmalar ……………………….. 112
3.3.1 Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) ……………………………………….. 114
3.3.2 Moro İslami Kurtuluş Cephesi(MILF) ………………………………………….. 127
3.3.3 Abu Sayyaf Grubu ……………………………………………………………………… 140
3.3.4 İslami Örgütlerin ve Örgütlenmelerin Son Durumu………………………… 144
SONUÇ…………………………………………………………………………………………………….. 148
KAYNAKÇA ……………………………………………………………………………………………. 158
viii
HARİTALAR LİSTESİ
Harita 1: Güneydoğu Asya …………………………………………………………………………… 10
Harita 2: Filipinler Haritası…………………………………………………………………………… 11
Harita 3: Etnik Yapı…………………………………………………………………………………….. 21
Harita 4: Mindanao’daki ana etnik gruplar……………………………………………………… 38
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: 2010 Nüfus Sayımına Göre Etnik Gruplar …………………………………………. 19
Tablo 2: 2000 ve 2010 yıllarında Filipinler ve Mindanao Nüfusu………………………. 23
Tablo 3: 1903-1980 arasında Mindanao’daki Moro ve Moro olmayan nüfusun
büyüklüğü……………………………………………………………………………………. 100
x
KISALTMALAR LİSTESİ
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AFP : Filipinler Silahlı Kuvvetleri
ARMM : Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi
B.P. : Before Present (Radyokarbon Tarihleme Yöntemi: Arkeolojik kazılarda
içinde karbon elementi bulunan çeşitli buluntular elde edilir. Karbon
içeren buluntularda eser olarak bulunan radyoaktif 14C (radyokarbon)
izotopunun yoğunluğu ya da radyoaktivitesi ölçülerek buluntular
tarihlenebilir. Radyokarbon tarihleme yöntemi, bulunduğu 1950 yılından
günümüze, yaklaşık son 50 bin yılda yeryüzünde meydana gelen
arkeolojik, paleobotanik ve jeolojik olayların mutlak tarihlenmesi için
kullanılan ana yöntem durumuna gelmiştir.)
BCE : Milattan Önce
CE : Milattan Sonra
CIA : Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı
DPI : Demokratik Gelişim Enstitüsü
IŞİD : Irak ve Şam İslam Devleti
MILF : Moro İslami Kurtuluş Cephesi (Moro Islamic Liberation Front)
MNLF : Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (Moro National Liberation Front)
MOA-AD : Ata Toprakları Üzerine Anlaşma (Memorandum of Agreement for
Ancestral Domain)
PHP : Filipinler Pesosu
TPMT : Bağımsız İzleme Heyeti
UN : Birleşmiş Milletler
USD : Amerikan Doları
xi
FOTOĞRAFLAR LİSTESİ
Fotoğraf 1: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü Dekanlık Töreni ………………… 155
Fotoğraf 2: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü Dekanlık Töreni ………………… 155
Fotoğraf 3: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesi ………………………. 156
Fotoğraf 4: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesinde bulunan
Prof.Dr. Cesar Adib MAJUL koleksiyonu……………………………………………………… 156
Fotoğraf 5: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesinde
bulunan “Atatürk” adlı kitap ………………………………………………………………………… 157
Fotoğraf 6: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesinde bulunan
Orhan Pamuk kitapları ………………………………………………………………………………… 157
1
GİRİŞ
Güneydoğu Asya’da, doğusu Filipinler Denizi, batısı Güney Çin Denizi ve
güneyi Celebes Denizi ile çevrelenmiş 7107 adadan oluşan ve yaklaşık 103 milyon
nüfusa sahip Filipinler’de “Morolar” olarak adlandırılan Müslüman toplumu dörtyüz
yıldan uzun bir süredir varolma mücadelesi vermektedir. 16. yüzyılda adaların
İspanyollar tarafından keşfi, ardından gelen bölgeyi Hıristiyanlaştırma çabaları, 20.
yüzyılın başında ülkenin Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ne devri ve 1946
yılında Filipinler’in tam bağımsızlık ilanından sonra yaşanan olaylar ve adalarda
kökeni 13. yüzyıla kadar dayanan Müslüman nüfusun haklarının ve topraklarının
ellerinden alınması, bu süreç içinde yüz binlerce kişinin hayatını kaybetmesine,
milyonlarca kişinin ata topraklarını terk etmesine ve bölgede bağımsızlık adına
mücadele veren birçok grubun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ülkede azınlık
konumuna düşürülen Müslümanların yoğun olarak yaşadığı, ülkenin güneyinde yer
alan Mindanao adasına yıllardır süregelen çatışma ve şiddet ortamından dolayı devlet
ve özel sektör tarafından yatırımlar yapılamamış, bölge kaynakları adaletli
paylaştırılamamış ve yeterince kullanılamamış, bilinçli olarak uygulanan politikalarla
Müslüman halk oldukça yoksul bir hayat yaşamak zorunda bırakılmıştır. Bu bölge
halen Filipinler’in en fakir bölgeleri arasında sayılmaktadır. Ve bu durum burada
yaşayan insanların yasal veya yasadışı yollarla başka ülkelere veya Filipinler’in
farklı bölgelerine, özellikle başkent Manila’ya, göç etmesine sebep olmaktadır.
Filipinler’in genelinde 10 milyon civarında Müslüman’ın yaşadığı tahmin
edilmektedir. Ülkenin farklı bölgelerinde, küçük gruplar şeklide yaşayan
Müslümanlara rastlanmakla birlikte, ağırlıklı olarak yaşadıkları bölgeler Müslüman
Mindanao Özerk Bölgesi (ARMM), Mindanao Adası’nın ARMM dışındaki farklı
şehirleri ve ülkenin başkenti olan Manila şehridir. Mindanao adasının coğrafi
özellikleri, burada yaşayan ve ülkeye yayılmış halde bulunan Müslümanların
durumları göz önünde bulundurulduğunda ülkedeki Müslüman nüfus hakkında
karşımıza net bir rakam çıkmamaktadır. Filipin Ulusal İstatistik Otoritesi rakamlarına
göre, ülkedeki Müslümanların en fazla yaşadığı yer olan ve 1989 yılında kurulan
ARMM’nin 2015 yılı nüfusu 3.781.387’dir (Filipinler İstatistik Otoritesi,
2
01.12.2016). Sünni mezhep anlayışına sahip olan Filipin Müslümanlarının dini
hassasiyetlere önem verdikleri, yasal olarak kabul gören medreselerde eğitim
aldıkları, çoğunun Arapça okuma ve yazma bilgisine sahip olduğu, İslam’ın emir ve
yasaklarına uymaya gayret ettikleri gözlenmektedir. Ancak % 80’i Katolik Hıristiyan
olan Filipinler’de geçmişte daha sık yaşanan, günümüzde de aralıklarla Müslüman
gruplar ile Filipin ordusu ve polisi arasında devam eden Müslüman- Hıristiyan
çatışmaları, Müslüman terör örgütlerinin varlığı ve eylemleri, Müslümanların
“Filipinli” kimliğinden ziyade dini ve sosyal kimlikleri olan “Moro ve Bangsamoro
(Moro Halkı)” kimliği ile varolma ve bağımsızlık mücadeleleri, ülkede Müslüman
halka karşı negatif bir yaklaşıma ve onların “terörist, yobaz, istenmeyen kişiler”
olarak nitelendirilmesine yol açmaktadır.
Filipinler’e İslamiyet’in gelişi ve Müslümanlar’la ilk temaslar 13. yüzyılın
başlarında bugünkü Borneo ve Malezya toprakları üzerinde bulunan Malacca’dan
Sulu takımadalarına gelen Müslüman tüccarlar aracılığı ile ve barışçıl yollarla
gerçekleşmiş ve bölgede hızla yayılan İslamiyet bu coğrafyada birleştirici bir bağ
oluşturmuştur. İslamiyet 15. yüzyılda Mindanao Adası’nın güneyine taşınmış,
Müslüman tüccarlar ve misyonerler aracılığıyla burada hızla yayılmış, Müslümanlığı
kabul edenlerin sayısında ciddi bir artış görülmüştür. Mindanao’daki en büyük kabile
olan Maguindanao kabilesinin İslamiyet’i kabul etmesi ve genişlemeyi desteklemesi
İslamiyetin adadaki küçük kabilelerin birçoğu tarafından kabul edilmesini sağlamıştır
(Sevinç, Durmuş ve Vaqas, 2015: 100).
İsrail’li politikacı ve tarihçi Moshe Yegar 15. yüzyılda bölgede İslamiyet’in
yayılmasını ve güçlenmesini sağlayan birbirine bağlı üç önemli faktör olduğunu
söylemektedir (Sevinç, Durmuş ve Vaqas, 2015:100):
1) Brunei ve Ternate (Endonezya’da bir ada)’de meydana gelen İslamlaşma
sürecinin barış içinde gerçekleşmesi Sulu ve Mindanao için olumlu bir model teşkil
etmiştir.
2) Günümüzde Malezya içerisinde yer alan Müslüman Malacca ile
Endonezya içerisinde yer alan Java Adası ve Arap yarımadası arasındaki deniz
3
hatları Müslüman tacirlerin ve misyonerlerin Güney Filipinler’e kolaylıkla
erişebilmelerini sağlamıştır.
3) Arap yarımadası, Brunei, Borneo ve Hindistan’dan gelen
Müslümanlar’ın, Güneydoğu Filipinler’in güçlü ailelerinin kızlarıyla evlenerek
akrabalık bağları kurmaları bölgede İslamiyet’i güçlendirmiştir.
İslamiyet bu coğrafyada 15. yüzyılda Sulu’da Tausug kabilesi tarafından
Sulu Sultanlığı’nın, 16. yüzyılda Mindanao’da Maguindanao kabilesi tarafından
Maguindanao Sultanlığı’nın kurulması ile politik bir kimlik kazanmış ve bölgedeki
birçok farklı etnik grup İslamiyet çatısı altında birleşmiştir. Ancak 16. yüzyılda
İspanyolların adaya ayak basması ve adaları Hıristiyanlaştırma çabaları günümüze
kadar devam eden ve halen çözüm bekleyen bir sürecin ortaya çıkmasına sebep
olacaktır. Hıristiyanlığı yaymayı ve zengin kaynaklar bulmayı amaçlayan
İspanyolların adalara ilk gelişi 1521 yılında gerçekleşmiştir. Bu ilk sefer kaptan
Macellan’ın Cebu’nun Mactan adasının lideri Lapu Lapu tarafından öldürülmesi ile
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1565 yılında tekrar gelen ve ülkeye farklı adalardan
giriş yapan İspanyollar yerel halkı Hıristiyanlaştırmaya başlamışlar, Müslümanları
ve sultanlıkları amaçlarına ulaşma yolunda en büyük engel olarak görmüşlerdir. Aynı
şekilde bölgedeki Müslüman sultanlıkların ve grupların İspanyolların Hristiyanlığı
yayma çabalarını ve sömürge faaliyetlerini, inançlarına ve yaşam tarzlarına karşı
büyük bir tehdit olarak görmeleri ile birlikte İspanyollar ve Müslümanlar arasında
1900’lü yılların başına kadar sürecek mücadeleler başlamıştır.
Filipinlerde 1896 yılında İspanyol sömürgeciliğine karşı başlatılan
bağımsızlık mücadelesinde devreye ABD’nin girmesi, ülkedeki Hristiyan nüfus
kadar Müslüman nüfusun da kaderini değiştirmiştir. Ülkenin güneyindeki Müslüman
bölgelerde yüzyıllardır süregelen Müslüman sultanlıkları sona ermiş, bu topraklar
Filipinler devleti topraklarına dahil edilmiştir. ABD tarafından uygulanan politikalar
ile Morolor Filipin vatandaşı olarak kabul edilmiş, bölge başka adalardan gelen
göçlerle Hristiyanlaştırılmış, Müslümanları azınlık haline getirip, Filipin kimliği
altında eritme çabaları görülmüştür. Silahlı mücadelenin görülmediği bu dönemde
başka adalardan Hıristiyan nüfusunun buralara göç ettirilmesi ve Müslümanların ata
4
topraklarının ellerinden zorla alınıp bu topraklara göç eden kişilere verilmesi, eğitim,
ulaşım, sosyal ve ekonomik alanda uygulanan politikalar ile ülkedeki Müslüman
nüfus kendi topraklarında bağımsızlık ve otoritesinin yanı sıra “Moro halkı”
kimliğini de kaybetme tehlikesi karşı karşıya kalmıştır.
İspanyol ve Amerikan yönetimlerinin ardından II. Dünya Savaşı esnasında
Japon işgali altında kalan Filipinler’in bağımsızlığını kazandığı 1946 yılından sonra
da Müslümanların yaşadığı sıkıntılar devam etmiştir. Filipinler Devleti tarafından
bağımsızlık talepleri dikkate alınmayan ve Hristiyan göçlerinin devamı ile
topraklarını kaybeden Morolar hükümet politikalarına karşı örgütlü ve silahlı
mücadeleye başlamışlardır. Bu örgütlerinin en önemlileri; 1969 yılında kurulan Moro
Ulusal Kurtuluş Cephesi (Moro National Liberation Front-MNLF), ve MNLF’den
ayrılan bir grubun 1977 yılında kurduğu Moro İslami Kurtuluş Cephesi (Moro
Islamic Liberation Front- MILF)’dir. Filipinler’de 1990’lı yıllarda kurulan ve
günümüzde bağımsızlık mücadelesinden ziyade terör ve adam kaçırma gibi olaylarla
anılan radikal İslamcı Abu Sayyaf örgütünün başlangıçta El- Kaide, günümüzde ise
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ile bağlantılı olduğu iddia edilmekte olup,
örgüt Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA)’in ve İngiltere’nin terör
örgütleri listesindedir. MNLF ve MILF terör örgütü niteliğinde olmayıp, Filipinler
Devleti ve uluslararası alanda tanınan ve muhatap alınan örgütlerdir.
Uzun yıllardır Müslüman nüfus adına bağımsızlık mücadelesi veren gruplar
ile sorunların yaşandığı Filipinler’de devlet başkanlarının ve hükümetlerin Moro
halkı ile ilgili yanlış politikaları, yaşanan katliamlar, Moro kimliğinin yok sayılması
gibi sebepler ve bunlara tepki olarak Müslüman grupların yürüttüğü silahlı
mücadeleler sorunun çözüme kavuşturulması çabalarını oldukça geciktirmiştir. 1989
yılında kurulan Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi (ARMM) ile Müslümanlara
sınırlı sosyal ve ekonomik haklar verilmiştir. Bu tarihten sonra yaklaşık 20 yıl
boyunca gerek Filipin devlet başkanlarının ve hükümetlerinin politikaları gerekse
silahlı eylemler nedeniyle zaman zaman tansiyon yükselse de 2011 sonu ve 2012
başları çatışma yaşanmadan atlatılmış ve barış için kurulan grupların çalışmaları ve
uluslararası toplumun da çabaları ile MILF ile Filipinler Devleti arasında 24 Nisan
5
2012’de “Prensipler Üzerine 10 Karar Maddesi (10 Decision Points on Principles)”
imzalanmıştır. Moro barış sürecinde çok önemli bir yeri olan bu uzlaşı ile 2008
Temmuz’unda imzalanan “Ata Toprakları Üzerine Anlaşma (Memorandum of
Agreement for Ancestral Domain/MOA-AD)”da yer aldığı gibi “Mindanao’daki
Moro Müslümanları için özerk bir yönetim oluşturulması ve ARMM’nin yerini
alması” kararlaştırılmıştır. Devam eden görüşmeler sonucunda 15 Ekim 2012’de
Filipinler Hükümeti ile MILF arasında “Bangsamoro Çerçeve Anlaşması (The
Framework Agreement on the Bangsamoro)”, 27 Mart 2014 tarihinde “Kapsamlı
Bangsamoro Anlaşması (Comprehensive Agreement on the Bangsamoro)”
imzalanmıştır. Anlaşmalar içişlerinde bağımsız, dışişleri, para politikaları ve ulusal
savunma gibi konularda Filipin hükümetine bağlı olacak ve ARMM’nin yerini alacak
Bangsamoro Özerk Yönetimin oluşturulmasını amaçlamaktadır. Ayrıca anlaşma
bölgedeki ekonomik kaynakların kullanımı ve paylaşımı, İslam hukukuna göre bir
anayasa hazırlanması, şer’i hukuk sistemi, medreseler aracılığıyla eğitim, karasuları
konusu, MILF’in silah bırakması gibi maddeleri içermektedir.
Mindanao’ya kalıcı ve sürdürülebilir barış getirmesi öngörülen Bangsamoro
Temel Yasası’nın nihai taslağı 2015 Eylül ayında Filipinler Kongresi’ne sunulmuş,
dönem çalışmalarına 18 Ocak 2016’da başlayan Senato’nun 9 Mayıs 2016 tarihli
genel seçimler ve devlet başkanlığı seçimleri nedeniyle şubat başında yeniden tatile
girmesi ile yasanın Senato’da kabulü de seçim sonrasına kalmıştır. Halen konu ile
ilgili bir gelişmenin yaşanmadığı ülkede, Haziran 2016 itibariyle başkanlığı devralan
Rodrigo Duterte’nin ülkesindeki uyuşturucu satıcı ve kullanıcıları ile mücadelesi, dış
politikada ABD’ye yönelik eleştileri ve bu ülke ile ilişkileri donduracağını
açıklaması, Çin’i müttefik olarak gördüklerine dair açıklamaları, Mindanao’da
Müslümanlara yönelik yapılan “tarihi hataların” tekrarlanmasını önlemek için
federalizmin bir çözüm olabileceğini belirtmesi, ayrıca son yaşanan bir gelişme
olarak Mayıs 2017 itibariyle ARMM’nin Marawi şehrinde İşid terör örgütü ile
bağlantılı bir grubun başlattığı olaylar nedeniyle Mindanao Adası’nda 60 gün süreyle
sıkıyönetim ilan edilmesi ve Temmuz 2017’de bu sürenin anayasaya aykırı olmasına
rağmen (Anayasa’ya göre tek seferde 60 gün sıkıyönetim ilan edilebilir.) Senato ve
Temsilciler Meclisi’nin oyları ile 2017 yıl sonuna kadar uzatılması Filipinlerde
6
önümüzdeki günlerde yaşanabilecek siyasi, sosyal, ekonomik ve uluslararası ilişkiler
anlamındaki değişimlerin habercisi olacaktır.
Bu çalışmanın amacı, Filipinler ülkesi profilinde burada yaşayan
Müslümanlar ve bu Müslümanların durumunu analiz etmektir. Çalışma üç bölümden
oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmanın amacı, çalışma ile ilgili literatür
taramasının sonuçları ve çalışmada kullanılan yöntem ile ilgili bilgi verilmiştir.
Birinci bölümde Filipinler hakkında genel bilgiler verilmiş, ikinci bölümde
Filipinler’in İslamiyet ile tanışması, tarihsel süreç ve bu süreçte ülkedeki
Müslümanların durumu değerlendirilmiştir. Geçmişten bugüne Filipinler’deki
Müslümanlar’ın durumunun değerlendirildiği bu bölümde, Filipinlerde kurulmuş
olan İslâmî örgütler, yaşanan mücadeleler, Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi,
Müslümanların mevcut siyasi ve sosyal durumlarının yanı sıra, “ Bangsomoro Barış
Süreci” çerçevesinde Filipinler Hükümeti ile gelinen son nokta açıklanmıştır.
Türkiye’de Filipinler, Filipinlerde Müslümanlık ve Müslümanların Statüsü,
Filipinler- Türkiye İlişkisi’ne dair yazılmış makale, kitap, tez ve inceleme kaynağı
yok denecek kadar azdır. En kapsamlı kaynak Bongsomoro Barış Sürecinde görev
alan İnsani Yardım Vakfı (İHH) tarafından Ocak 2016 tarihinde basılan ve Hatice
Söylemez tarafından kaleme alınan “Moro, Uzakdoğu’da Bir Bağımsızlık
Mücadelesi” isimli kitaptır. Kitap, Filipinler’de Müslümanların tarihsel geçmişini,
Müslüman grupları ve örgütlenmeleri, Müslümanlardan kaynaklanan iç çatışmanın
nedenlerini, çatışmanın çözümüne dair atılan adımları irdeleyerek bu ülkede yaşayan
Müslümanların sosyal, ekonomik, siyasi durumlarını ele almıştır.
Filipinlerde Müslümanlara dair temel kaynak sayılabilecek nitelikteki
eserler Filipin asıllı Müslüman yazar Prof. Dr. Cesar Adib Majul tarafından
yazılmıştır. En önemli eseri 1973 yılında kaleme aldığı “ Muslims In The
Philippines”’dir. Eser bu alandaki temel başvuru kaynağıdır. Majul kitabında
Filipinlerde Müslümanlık konusunu tarihi aşamalara ayırmış, bir anlamda bugün
mevcut olan mirası eserinde başlıca sorunsal olarak görmüştür. Diğer bir ifadeyle,
daha başlangıçta Filipinlerde Müslümanlık konusu sorunlu başlamıştır.
7
Bu konuda önemli eserler veren diğer bir yazar Najeeb M. Saleeby’dir.
Lübnan’lı Protestan bir doktor olan Saleeby, Amerikan işgali sırasında doktor olarak
bulunduğu Mindanao’da, Moro Müslümanlarını yakından tanıma ve inceleme fırsatı
bulmuştur. 1905 yılında yayımlanan “Studies In Moro History, Law and Religion”
adlı eserinde İslamiyetin Mindanao’ya gelişini, toplumu yöneten datular ve soylarını,
uygulanan kanunlar ve dini törenleri detaylı olarak anlatmıştır. 1908 yılında
yayımlanan “The History of Sulu” adlı eserinde ise Sulu takımadalarını coğrafi ve
tarihi olarak incelemiş, bu adalarda Müslümanlığın gelişi ile birlikte yaşanan
değişimleri, Sulu Sultanlığı’nın yükselişi ve çöküşünü, İspanyol yönetimi ile ilişkileri
incelemiştir.
1900 yılında Amerikan yönetimi tarafından Manila’ya eğitim müfettişi
olarak atanan, Hıristiyan Olmayan Kabileler Bürosu Genel Sekreterliği yapan ve
adalardaki eğitim sistemini kuran David Prescott Barrows tarafından kaleme alınan
1905 tarihli “A History Of The Philippines” adlı kitap Filipinler halkının kökenleri,
coğrafi keşifler sonrası yaşanan İspanyol sömürge dönemi, Filipin Devrimi ve son
olarak Amerika- Filipin ilişkilerinden bahseder.
Filipinler Üniversitesinde görev yapan Prof. Abraham Sakili “ Space and
Identity” adlı kitabında, Filipinlerde yaşayan Müslümanların ve Müslümanlık
olgusunun görsel sanatlardan mimariye, kültürden toplumsal yaşama etkisini
vurgulamaktadır. Böylelikle yazar ülkedeki Müslümanların yaşam biçimini de
sunmaktadır.
Filipinler tarihi ve Filipinlerde Müslümanlık konularında eser veren Filipinli
tarih ve sosyal bilimci çok azdır. Tarih konusunda Filipinli yazar Samuel Tan’ın
kitapları öncelikli referans kaynaktır. Ayrıca kitapevlerinde bu konular ile ilgili
neredeyse hiç kitap satılmamaktadır. Bu tarz kitaplara üniversitelerin basımevlerinde
ulaşılabilmektedir. Konu hakkında yazan Filipinli yazarların azlığı ve ülke tarihinin
çok farklı ülkelerle bağlantılı olması sebebiyle bu konular hakkında Asya ülkeleri ve
Amerika Birleşik Devletleri menşeli kaynaklara sıkça rastlanmıştır.
8
Araştırmada materyal olarak, Filipinler ve İslam, Filipinlerde yaşayan
Müslümanları konu alan kitap, makale, dergi, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını
kullanılmıştır. Bu tez kapsamında Filipinler’e gidilerek, ülkede 8 ay ikamet
edilmiştir. Ülkede bulunulan süreç içerisinde; Filipinler’in başkenti Manila’da
Müslüman cemaatin yaşadığı Quiapo ve Taguig’deki camiler ve medreseler ziyaret
edilerek Müslüman halk ile görüşülmüş, Türkiye Cumhuriyeti Manila Büyükelçiliği,
ülkenin en büyük üniversitesi olan Filipinler Üniversitesi’nin İslam Enstitüsü ve
Asya Enstitüsü ziyaret edilmiş ve kütüphanelerinden yararlanılmıştır.
Araştırmada kullanılan kitapların bir kısmı Filipinler Üniversitesi
Basımevinden satın alınmıştır. Dergi, makale, doktora ve yüksek lisans
çalışmalarının birçoğu enstitü ve üniversite kütüphanelerinden, bir kısmını da resmî
internet sayfaları üzerinden elde edilmiştir.
Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü’nde Filipinler Müslümanlık tarihi ile
ilgili en önemli isim olan Filipinli Profesör Cesar Adib Majul’a ait kişisel kitap
koleksiyonundan yararlanılmıştır. Ayrıca üniversitenin Edebiyat ve Sosyal Bilimler
Fakültesinde profesör olan ve bu konuda kitapları ve makaleleri bulunan Prof.
Abraham Sakili ile tanışma ve konuşma imkanı bulunmuştur. İslam Enstitüsü Dekanı
Yard. Doç. Dr. Macrina Morados’un enstitü kütüphanesinden yararlanma ve kaynak
temini konusunda büyük desteği olmuştur. Diğer taraftan Manila Büyükelçiliği ile
görüşülerek tez çalışmasına yönelik desteklerinden yararlanılmıştır.
Ayrıca Londra merkezli Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) tarafından
Haziran 2015’te, Türk akademisyen, siyasetçi, araştırmacı-yazar ve gazetecilerden
oluşan bir grubun katılımıyla yapılan Filipinler karşılaştırmalı çalışma gezisi
raporları tedarik edilmiş ve tezde bu raporlardan faydalanılmıştır.
Konuyla ilgili kitap, dergi, makale, tez vb. eserleri inceleyip, genel bir
kanıya sahip olunduktan sonra, İslâmî kuruluşlar ve camilerin yanı sıra Hıristiyan
toplumu da öğrenmek ve anlayabilmek adına kiliseler ve tarihi yerler ziyaret
edilmiştir. Gerek görevliler gerekse halktan kişiler ile görüşülerek gerekli bilgiler
toplanmıştır. Toplanılan tüm veriler tasnif edildikten sonra yazım aşaması
9
tamamlanarak çalışma sonlandırılmıştır. Ayrıca konunun Türkiye’de çok az
incelenmiş olması ve konu hakkında Türkçe kaynakların yetersiz olması sebebiyle
mümkün olduğunca detaylandırılmaya çalışılan bu çalışmanın, Türkiye’de “
Güneydoğu Asya, Filipinler, Filipinler’de Müslümanlık ve Morolar” konusunda bir
başvuru kaynağı olmaya aday olması amaçlanmaktadır.
10
1. BÖLÜM: FİLİPİNLER
1.1 Genel Bilgiler
Filipinler Cumhuriyeti, Güneydoğu Asya’da, Pasifik Okyanusu’nun
batısındaki coğrafyada konumlanan, Güney Çin Denizi ile Filipin Denizi arasında
kalan, 300.000 km² (298.170 km² arazi, 1.830 km² su) yüzölçümüne sahip ve 7.107
adadan oluşan bir devlettir. Bu adaların sadece beşte ikisinin isimleri vardır
(Britannica, 03.11.2016).
Harita 1: Güneydoğu Asya
Kaynak: Güneydoğu Asya Haritası, Texas Üniversitesi Kütüphanesi
(05.11.2016)
11
Filipin takımadaları, doğuda Filipin Denizi, güneyde Celebes Denizi, güney
batıda Sulu Denizi ve batıda ve kuzeyde Güney Çin Denizi ile sınırlandırılmıştır.
Ülke kuzeyde Luzon, ortada Visayas ve güneyde Mindanoa olmak üzere üç büyük
ada grubuna ayrılmıştır.
Harita 2: Filipinler Haritası
Kaynak: ABD Ülke Araştırmaları, (20.12.2016)
Avrupalıların Filipinler topraklarına ilk gelişi 1521 yılında Ferdinand
Magellan’ın gerçekleştirdiği deniz seferi ile olmuştur. İspanyol kaşif Ruy Lopez de
Villalobos, 1542-1546 tarihleri arasında adalara gerçekleştirdiği seferlerden sonra bu
adalar topluluğuna İspanyol Prens Philip’in adını vermiştir.
12
İspanyolların 1565 yılında adalara tekrar gelmeleri ve 1571 yılında ülkede
ilk İspanyol şehri olan Manila’nın kurulması ile başlayan İspanyol hakimiyeti 12
Haziran 1898 tarihli Filipin Devrimi sonucunda bağımsızlığın ilan edilmesi ile sona
ermiştir. Aynı dönemde yaşanan İspanyol- ABD savaşı ile birlikte İspanyolların
adalar üzerindeki hakimiyeti sona ermiş, etkin bir ABD hakimiyeti başlamıştır. 1935
yılında Milletler Topluluğu (Commonwealth) statüsüne geçen adalar, II. Dünya
Savaşı sırasında Japonya himayesinde kalmış, ülke 4 Temmuz 1946’da
bağımsızlığına kavuşmuştur.
Filipinler üniter başkanlık sistemine sahip anayasal bir cumhuriyettir. 6
yılda bir halk tarafından seçilen başkan, devletin ve hükümetin başı olarak hareket
eder.
Ülke, Birleşmiş Milletler (UN) ve Güneydoğu Asya Uluslar Birliği
(ASEAN)’nin kurucu üyelerindendir. Dünya üzerinde 62 ülkede büyükelçilik ve
konsolosluğu bulunmaktadır.
Ülkenin başlıca ihracat kalemleri elektronik ürünler, yarı iletken elektrik
malzemeleri, taşıma ekipmanları, yapı malzemeleri ve madenlerdir. Filipinler’in
ticaret yaptığı başlıca ülkeler; Japonya, Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Güney
Kore ve Almanya’dır.
Filipinler’e gelen turist sayısı Ocak-Eylül 2016 tarihleri arasında 4.465.000 kişi
olarak gerçekleşmiştir (Filipinler Turizm Bakanlığı, 10.01.2017). Ülkeyi en fazla
ziyaret eden turistler Kore, ABD ve Çin kökenlidir. Ülkenin turizm sloganı “It’s
More Fun In The Philippines”’dir. Turistlerin en fazla ziyaret ettiği lokasyonlar
Boracay Adası, Palawan Adası’nda Puerto Princesa Yeraltı Nehri, Bohol’de Çikolata
Tepeleri, Albay’da Mayon Volkanı, Ifagao’da Banaue Pirinç Terasları, başkent
Manila, Baguio, Vigan, Cebu ve Davao şehirleridir.
13
1.2 Coğrafi Konum
Filipinler, 7107 adadan oluşan bir takımada ülkesidir. Ve bu adaların
2.000’ine yakınında yerleşim bulunmaktadır. Yaklaşık 500 ada bir kilometrekaredan
büyük yüzölçümüne sahiptir. Ülke, Güney Çin Denizi, Filipin Denizi, Sulu Denizi,
Celebes Denizi ve Luzon Boğazı gibi Güneydoğu Asya’nın ana su kaynaklarının
çoğuyla bağlantılı olduğu için önemli bir konuma sahiptir.
Yüzölçümü 300.000 km² olup, ülke üç büyük ada grubundan oluşmaktadır.
Bunlar; kuzeyinde başkent Manila’nın da bulunduğu en büyük ada grubu olan Luzon
(104.687 km²) güneyde Mindanao (94.631 km²) ve orta kısımda Visayas (61.077
km²)’dır (Infoplease Filipinler, 03.11.2016). Ülke 36.289 km sahil şeridine sahiptir.
Ülkedeki arazilerin dağılımı; tarım arazisi:% 41, ekilebilir arazi % 18.2, kalıcı
ekinler % 17.8, çayır 5%, orman:% 25.9, diğer:% 33.1 (2011) şeklindedir. Sulanan
araziler 16.270 km²’dir (CIA Dünya Gerçekleri Araştırması, 26.12.2016).
Arazi çoğunlukla dağlık dar kesimler ve geniş ovalar şeklindedir. Ortalama
yükseklik: 442 m. olup, en alçak nokta 0 m. ile Filipin Denizi, en yüksek noktası
2.954 m. ile Mindanao Adası’ndaki Apo Dağı’dır. Diğer önemli dağlar: Pulog,
Canlaon, Mayon olup, volkanik dağlardır. Başlıca nehirleri; Cagayan, Pampanga,
Agno, Agusan, Pulangi nehridir.
Tropikal okyanus ikliminin görüldüğü ülkede, Kasım- Nisan ayları arası
kuzeydoğu musonları, Mayıs-Ekim ayları arası güneybatı musonları etkili
olmaktadır.
Ülkede her yıl 5-6 defa tayfun tehlikesi yaşanmaktadır. 2-13 Kasım 2013
tarihlerinde Visayas adasının kuzeyinde yaşanan ve Filipinler’in en büyük tayfun
felaketi olan Yolanda (Haiyan) tayfununda 6.300 kişi hayatını kaybetmiş, 659 bin
kişi evlerinden olmuş, 9.8 milyon kişi felaketten etkilenmiştir. Ayrıca heyelanlar,
aktif yanardağlar, yıkıcı depremler ve tsunami ülkede görülen diğer doğal
tehlikelerdir.
14
Özellikle havza alanlarında kontrolsüz ormansızlaşma, toprak erozyonu,
büyük şehir merkezlerinde hava ve su kirliliği, mercan resiflerindeki bozulmalar,
önemli balık yetiştirme alanları olan kıyı bataklıklarının artan kirliliği başlıca çevre
sorunlarıdır.
1.3 Tarihçe
Pasifik Okyanusu ve Hint Okyanusu arasında yer alan Filipinler göçler,
ticaret ve sömürgecilik konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Ülkeye ilk yerleşimciler
Asya kıtasının anakarasından ve Tayvan’dan göç etmiş olup, bu yerleşimciler komşu
krallıklar tarafından yönetilen adalara yerleşmiştir.
Filipin adaları yerlileri Çin, Endonezya, Hindistan ve Malay Adaları ile
yoğun şekilde ticaret yapmış ve dini uygulamalarından etkilenmiş olsa da, Filipinler
İspanyollar gelene kadar bir devlet haline gelememiştir. İspanyollar ilk kalıcı
yerleşimlerini 1565 yılında Manila’da kurdu ve Filipinleri 333 yıl yöneterek
Katolikliği ulusal din haline getirdi. 19. yüzyılın son çeyreğinde başlayan milliyetçi
hareketler ve İspanyol-Amerikan savaşı ardından Filipin adalarının Amerika Birleşik
Devletleri (ABD)’ne devri, ülkenin İspanya’nın sömürgesinden kurtulmasına, aynı
zamanda yeni bir sömürge sürecine girmesine neden oldu.
Filipin Adaları 16. yüzyıldan itibaren bir İspanyol kolonisi haline gelmiş ve
1565-1898 yılları arasında İspanyol sömürgesinde kalmıştır. 1898’de İspanyolAmerikan Savaşı’ndan sonra adalar ABD’ye devredildi. ABD, Filipinler’de bir
demokrasi inşa etmede etkin bir rol oynamıştır. 1935 yılında Filipinler Topluluğu
(Commonwealth) sistemine geçen ülke, 1942’de, II. Dünya Savaşı sırasında Japon
işgali altına girdi ve ABD kuvvetleri ile Filipin kuvvetleri 1944-1945’te kontrolü ele
geçirmek için Japonlara karşı birlikte savaştı. 4 Temmuz 1946’da Filipinler
Cumhuriyeti bağımsızlığını kazandı.
Filipinler’deki anayasa ve siyasi yapılar ABD modellerini temel almaktadır.
Filipinler 1946’daki bağımsızlık ilanından bu yana tam bir istikrar yaşayamamıştır
15
çünkü siyasi iktidarlar genellikle bozuk ve istismar edilen bir oligarşi içinde
kalmıştır.
1965’te ve 1969’da başkanlığa seçilen Ferdinand Marcos, 1972’de ülkede
sıkıyönetim ilan etti ve Ocak 1981’e kadar ülke sıkıyönetim altında kaldı. Haziran
1981’de tekrar başkan seçilen Ferdinand Marcos’un 20 yıllık yönetimi 1986’da
Manila’da gerçekleşen ” EDSA Halk Gücü” hareketi ile sona erdi. Ve Corazon
Aquino başkan olarak seçildi.
1986’dan bu yana, Filipinliler’in iki devlet başkanı “halk devrimi” yoluyla
devrilmiş ve diğer liderlere karşı çok sayıda darbe girişiminde bulunulmuştur. Ülke
halen yolsuzluk, uyuşturucu ile mücadele, yoksulluk ve ayrılıkçı grupların ulusal
güvenlik tehditleri ile karşı karşıyadır.
Aquino’dan sonra 1992 yılında Fidel Ramos başkan seçildi. 1992’de ABD
adalar üzerinde bulunan son askeri üslerini kapattı. 1998’de başkan seçilen Joseph
Estrada’nın hakkındaki yolsuzluk suçlamaları nedeniyle bir diğer halk gücü hareketi
(EDSA 2) gerçekleşti ve Ocak 2001’de başkan yardımcısı Gloria Macapagal-Arroyo
Estrada’nın yerine geçti. Macapagal- Arroyo, Mayıs 2004’te altı yıllığına başkan
seçildi. Başkanlık görev süresi bir dizi yolsuzluk iddialarıyla gölgelendi. Mayıs
2010’da başkan seçilen Benigno Aquino III’ten sonra, Mayıs 2016’dan beri Rodrigo
Duterte bu görevi yürütmektedir.
Filipin Hükümeti, Güney Filipinler’deki Müslüman (Moro) ayaklanmalarına
karşı Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) ve Moro İslam Kurtuluş
Cephesi(MILF) ile uzun yıllar silahlı mücadele etmiş olup, bu süreç barış
görüşmeleri şeklinde devam etmektedir. Ayrıca hükümet Abu Sayyaf örgütü gibi,
ABD Hükümeti’nin Yabancı Terör Örgütü listesindeki bazı gruplardan gelen
tehditlerle de karşı karşıyadır. Ayrıca on yıllardır süren ve Maoistlerden ilham alarak
ortaya çıkan Yeni Halk Ordusu direnişi ülkenin pek çok yerinde faaliyet
göstermektedir.
Filipinler, Güney Çin Denizi’ndeki hak iddialarıyla ilgili olarak Çin ile
sürekli artan bir gerginlikle karşı karşıyadır.
16
1.4 Demografik, etnik yapı, dil ve lehçeler
2016 Aralık ayı verilerine göre Filipinlerin nüfusu 103 milyondur. Ve
dünyanın en kalabalık 12. ülkesidir. Kilometrekare başına düşen kişi sayısı 343’tür.
2016 yılında nüfus artış oranı %1,59’dur (Filipinler Nüfusu, 26.12.2016). Nüfus artış
oranı son on yılda yavaşlamıştır. Bu yavaşlama, doğum ve ölüm oranlarındaki
düşmeyi ve çocuk ölümlerindeki azalmayı yansıtmaktadır.
Filipinlerin nüfusu oldukça gençtir. 2016 yılı itibariyle nüfusun yapısına
baktığımızda; 0-14 yaş: 33.71% (erkek 17.652.419/ kadın 16.943.261), 15-24
yaş: 19.17% (erkek 10.042.520/ kadın 9.629.762), 25-54 yaş: 36.86%
(erkek 19.204.977/ kadın 18.618.333), 55-64 yaş: 5.89% (erkek 2.758.867/
kadın 3.282.416), 65 yaş ve yukarısı: 4.38% (erkek 1.863.339/ kadın
2.628.315).
Annelerin ilk doğumda yaş ortalaması 23’tür. Anne ölüm hızı: 114 ölüm /
100.000 canlı doğum (2016 tahmini), Bebek ölüm hızı: Toplam: 21.9 ölüm / 1.000
canlı doğum (2016 tahmini), Ortalama yaşam süresi: Toplam nüfus: 69.2 yıl, Erkek:
65.7 yıl, Kadın: 72.9 yıl (2016 tahmini). Sağlık harcamaları: GSYİH’nın% 4,7’sini
(2014) oluşturmaktadır. Hastane yatağı yoğunluğu: 1 yatak / 1.000 kişi (2011)
şeklindedir. Çocuklarda yetersiz beslenmenin sıklıkla görüldüğü ülkede 5 yaşın
altındaki çocuklarda bu oran 2014 itibariyle % 19.9’’dur (CIA Dünya Gerçekleri
Araştırması, 26.12.2016).
Nüfus, başkent Manila’da ve komşu bölgesi olan merkezi Luzon’da
yoğunlaşmıştır. Oysa Mindanao, Negros ve diğer güney adalarında nüfus dağınık ve
seyrek olarak yerleşmiştir. Kırsal kesimde yaşayan nüfus oranı 1960’lı yıllarda % 70
iken 2000’li yıllarda % 48’e düşmüştür. Kentsel nüfus toplam nüfusun % 44.4′ ünü
(2015) oluşturmaktadır. Başlıca kentsel alanlar – nüfus: Başkent Manila 12.946
milyon; Davao 1.63 milyon; Cebu 866 bin; Zamboanga 807 bin (2015)’dir (Filipinler
İstatistik Otoritesi, 26.12.2016).
17
15 yaş ve üstü herkes okuma ve yazma bilmektedir. Okur-yazarlık oranı;
toplam nüfusta % 96.3, erkek nüfusta % 95.8, kadın nüfusta % 96.8’dir (2015
tahmini).
Ülkede işsizlik ve eksik istihdam çok yüksek boyutlardadır. İşsizlik oranı
2013 verilerine göre; 15-24 yaş arası gençler için toplam:% 16.2, erkek:% 15.1
kadın:% 17.8’dir. Net göç oranı: -2 göçmen / 1000 nüfus (2016 tahmini)’dir. Başka
ülkelerde çalışan Filipinli sayısı yaklaşık 11 milyon olup, her yıl 1 milyon kadar
Filipinli çalışmak için yurt dışına gitmektedir. Bu kişilerin ülkeye gönderdiği paralar
ülke ekonomisi için çok önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Çalışmak için en
popüler yer ABD’dir. 4 milyon Filipinli ABD’de yaşamaktadır. Suudi Arabistan’da
çalışan Filipinli sayısı 2 milyon civarındadır. Bu işçi göçleri ülkedeki işsizlik
problemini bir dereceye kadar çözse de, her yıl birçok insanın iş bulmak amacıyla
yurt dışına gitmesi, uzun dönemde beyin göçü endişesini de beraberinde
getirmektedir.
Manila’nın kuzeyinde yer alan Callao mağaralarının yakınında bulunan bir
ayak kemiği keşfi Filipinler’deki ilk insan yerleşiminin 67.000 yıl öncesine kadar
uzanabileceğini ortaya koyulmuştur. “Callao Man” olarak adlandırılan bu insanların
komşu adalar, anakara Asya ya da başka bir yerden gelip gelmediği konusunda
tartışmalar olsa da koyu ten renkleri ve kısa boyları ile “Aetas” olarak adlandırılan,
Asya’ya özgü avcı-toplayıcı gruplarla benzer özellikler taşıdığı ortaya çıkmıştır.
İspanyollar tarafından “Negritos” yani “küçük siyahlar” olarak adlandırılan Aetalar,
30.000 yıl önceki son buzul döneminde Filipinler adalarına göç ettiler (Dolan,
1991:3). Bu küçük insanlar Tagalogçada “Aeta” veya “Ita” olarak çağrılır. Dünyanın
en küçük halkları arasında sayılabilecek ırkın erkeklerinin ortalama boyu 145
santimetre, kadınlar daha kısaydı. Birçok kişi tarafından oldukça siyah varsayılan
koyu kahverengi ten rengine sahiptiler ve saçları çok ve kabarıktı. Bu özeliklerine
rağmen görünüşte güzel olan ırkın gözleri iri ve kahverengi renkte, yüz hatları
oldukça düzgün ve kendi vücutları genellikle güzel şekilli idi (Barrows, 1905: 26).
Bu vahşi görünümlü küçük insanlar ilk İspanyolların dikkatini çekmiş ve
onlarla ilgili hesaplar yapılmıştır. 1592 yılında bir misyoner olarak Panay’a giden
18
peder Chirino, onlar hakkında aşağıdaki anlatımda bulunmuştur: “Bisayaslar
arasında Negritolar da vardı. Onlar Gine’dekilerden daha az siyah ve çirkin, çok daha
küçük ve zayıftı ancak saç ve sakalları aynı idi. Onlar Bisayaslardan ve diğer
Filipinlilerden daha barbar ve vahşi idi. Onların yaşamak için sabit bir evleri yoktu.
Ekip biçmezler, dağlarda eşleri ve çocukları ile neredeyse çıplak dolaşıp, göçebe bir
hayat sürerlerdi. Geyik ve yaban domuzu avlarlardı. Mülkiyet olarak ok ve yay
dışında hiçbir şeyleri yoktu.” (Barrows, 1905: 27). Negritoların Filipinler’e nereden
geldiği konusunda kesin kanıtlar olmamakla birlikte Malay Yarımadası’nda ve Hint
Okyanusu’ndaki Andaman Adalarında benzer halkların yaşadığı tespit edilmiştir.
Filipin adalarının yerlilerinin büyük çoğunluğu genellikle “Malay ırkı” veya
“Okyanus Moğolları” olarak adlandırılmaktadır. Malay ırkının Güneydoğu Asya
anakarasından Malay yarımadalarına oradan da güneye ve doğuya dağıldığı
düşünülmektedir. Muhtemelen bu erken Malaylar küçük Negritoları buldu ve yavaş
yavaş onları sürükleyerek, birçok adadan çıkarıp yok etti. Onları Doğu Hindistan
Adaları’ndan bir adadan diğerine götüren bu göç hareketinin başlangıcında,
Malaylar’ın tekne icat ettikleri ve deniz üzerinde yaşayan yetenekli denizciler haline
geldikleri görüşü hakimdir. Malay halkları açık kahverengi ten rengine sahip, düz
siyah saçlı, koyu kahverengi gözlü, kısa boylu ve ince yapıya sahipti (Barrows, 1905:
29).
Filipin takımadalarına göçler binlerce yıl devam etmiştir. Bu göçmenler
arasında, Tayland’dan deniz yoluyla gelen Malayo-Polinezyalılar’ın bir alt grubu
olan “Austronesian”’lar da vardı. Arkeologlar bu göçün M.Ö. 3000 ile 1.500 arası
olduğunu söylemektedir. Bu gruplar “barangay” olarak adlandırılan dağınık yerleşim
yerlerinde akrabalık grupları şeklinde organize oldular. Datular, yerel şefler ve
soylular, köleler ve yerleşim bölgelerindeki işçiler üzerinde hakimiyet kurdu.
Topluluklar balıkçılık, madencilik, dokuma, pirinç tarımı ve ticaret yoluyla
geçimlerini sağladılar (Philippines in Perspective, 2011: 18).
19
Filipinler’deki etnik gruplarının Malay kökenli olduğu söylenebilir. Başlıca
etnik gruplar; Tagalog 28.1%, Cebuano 13.1%, Ilocano 9%, Bisaya/Binisaya 7.6%,
Hiligaynon Ilonggo 7.5%, Bicol 6%, Waray 3.4%,diğer 25.3% (CIA Dünya
Gerçekleri Araştırması, 26.12.2016).
ETNİK KÖKEN NÜFUS (2010)
Tagalog
22,512,089
Cebuano
9,125,637
Ilocano
8,074,536
Bisaya/Binisaya
10,539,816
Hiligaynon/Ilonggo
7,773,655
Bikol/Bicol
6,299,283
Waray
3,660,645
Other Foreign Ethnicity
63,017
Not stated
6,450
Other Local Ethnicity
24,042,850
TOPLAM
92,097,978
Tablo 1: 2010 Nüfus Sayımına Göre Etnik Gruplar
Kaynak: Filipinler İstatistik Otoritesi, (26.12.2016)
20
Ülkedeki en büyük etnik grup toplam nüfusun % 28’ini oluşturan
Tagaloglar’dur. Filipinlerin resmi dili olan Filipino, geleneksel Tagalog dili üzerine
kuruludur.
Tagalog tarihi hakkında 16. yüzyılda Filipin Adaları’nın İspanyollar
tarafından işgali öncesine dair çok az bilgi bulunmaktadır. Bununla birlikte,
Filipinliler çoğunlukla Malay kökenli olduğundan orijinal Tagalogların Malay
kökenli olduğu söylenebilir. Tagologlar çoğunlukla nehir bölgelerinde
yoğunlaşmaları nedeniyle balıkçılık, tarım ve zanaatla uğraşmışlardır. Ayrıca Çin,
Japonya, Hindistan ve diğer çevre ülkelerle ticaret yapıkları bilinmektedir. Kültür
açısından Tagalog halkları yumuşak konuşulan dillerinde belirgin olan saygı ve iyi
davranışlara çok önem verirler. Aile bağları da Tagolog hayatının merkezindedir.
Bununla birlikte günümüzde Tagolog kültürü Batı ideolojilerinden etkilenmiştir.
Cebuanolar 10. ve 16. yüzyıllar arasında Cebu şehrine yerleşen
Austronesian kökenli insanlardır. Leyte, Negros Oriental ve Negros Occidental
bölgelerinde de yaşamaktadırlar. İspanyol sömürgeciliğinden önce, Cebuanolar
çoğunlukla balıkçılıkla uğraşıyordu. Günümüzde üretim el sanatları ve gıda üretimi
şeklindedir.
Ilocanolar Luzon’un kuzey bölgesine yerleşmiş Malay / Austronesian
soyundan gelen halklardır. Başlıca geçim kaynakları pirinç tarımı, tuz üretimi ve
önemli miktarda balıkçılıktır.
Visayan ya da Bisayalar Austronesian ve Negrito soylarından Visayan
Adaları’na yerleşmiş gruplardır. Bugün Negros Oriental, Negros Occidental ve Cebu
ilinde yoğunlukla yaşamaktadırlar. Tarım ve kerestecilik, tütün ve Hindistan cevizi
ticareti yaparlar. Visayanlar arasında ana din Roma Katolikliği’dir.
Hiligaynonlar, Visayan etnik grubunun bir alt grubu olup, Austronesian
soyundan gelmektedirler. Çoğunlukla Batı Visayas bölgesinde yaşarlar. Ekonomik
faaliyetlerinden bazıları pirinç ve şeker kamışı yetiştiriciliği, balık avı ve tekstil
üretimidir. Çok önemli festivaller içeren çok zengin bir kültürü vardır. Bunlardan bir
tanesi bebek İsa’yı tasvir eden heykellerle kutlanan Dinagyang’tır.
21
Bikollar Güney Çinli göçmenlerin torunlarıdır. Luzon’un güney kısmında
yaşamaktadırlar. Bikol ekonomisinin temel dayanağı tarım, özellikle muz,
hindistanceviz, pirinç ve mısırdır. Aile üyeleri arasında işbirliği, kişinin ailesine
maddi destekte bulunması büyük önem taşımaktadır.
Waraylar Demir çağında Filipinler’e göç eden Visayaların bir alt bölümüdür.
Çoğunlukla az gelişmiş Leyte ve Samar adalarında yaşamaktadırlar. Waray insanının
temel ekonomik faaliyetleri tarım, balıkçılık ve hindistancevizidir. Ayrıca şarap
üretimiyle uğraşmaktadırlar.
Harita:3 Etnik Yapı
Kaynak: Dünyadaki Etnik Bölgeler (20.04.2017).
22
Diller: Tagalog (günlük ve resmi) , İngilizce (resmi dil) , ayrıca 8 büyük
lehçe: Tagalog, Cebuano, Ilocano, Hiligaynon ya da Ilonggo, Bicol,
Waray, Pampango ve Pangasinan.
Önemli yabancı azınlıklar Çinli, Amerikalı ve Güney Asyalıları (çoğunlukla
Sindh ve Pakistanlılar) içerir. Ülkedeki diğer yabancı etnik kökenler arasında
İspanyollar, diğer Avrupalılar (çoğunlukla İngilizler ve Hollandalılar), Koreliler,
Japonlar, Endonezyalılar ve Araplar bulunur.
Filipinler’deki yerli halklar farklı etnik gruplara mensup olup ülkenin farklı
yerlerinde yaşamaktadırlar. 110 yerli topluluk bulunmakta ve bunların % 61’i
Mindanao’da,% 33’ü Luzon’da ve % 6’sı Visayas’da yaşamakta olup, nüfuslarının 12
ila 15 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Filipinler’deki en fakir ve en
dezavantajlı insanlar arasında yer alan yerli halklar araziye erişim, sağlık, eğitim ve
siyasi katılım gibi alanlarda ayrımcılık ve dışlanma ile karşı karşıyadır.
Kuzey Luzon’da Cordillera bölgesindeki yerli halklara Igorot denir. Bunlar
Bontoc, Ibaloi, Ifugao, Isneg, Kalinga, Kankanaey ve Tingguian gibi farklı etnik
gruplara mensup kişilerdir. Gadang, Ilongot ve Ivatan grupları Cagayan Vadisi,
Isabela, Nueva Vizcaya ve Quirino’da bulunur. Negrito grupları Kuzey, Orta ve
Güney Luzon’da bulunur. Bunlar arasında Aeta ve Dumagatlar bulunur.
Mindoro adasında yedi farklı Mangyan grubu vardır. Palawan adalarında
Batak, Palawana ve Tagbanwa grupları yaşamaktadır. Mindanao’da Lumad olarak
adlandırılan yerli halklar, Moro’ları ve Hıristiyanlaşmış Filipinlileri yerel olmayan
dinleri kabul ettikleri için yerli halk olarak görmezler. Büyük Lumad grupları
şunlardır: (1) Monobo, (2) Bagobo, B’laan, T’boli ve Teduray grupları, (3) Mandaya
ve Mansaka grupları, (4) Subanen ve (5) Mamanwa.
Mindanao adasının batı ve güneyi ile Sulu Takımadaları ve Palawan
adasının güney kıyılarında on üç farklı kültürel ve dilsel Müslüman grubu
yaşamaktadır. Bu gruplardan beş tanesi Filipinler’deki Müslüman nüfusunun %
96’sını oluşturmaktadır. Bu beş önemli grup; Sulu’da Tausuglar (Joloanos), Tawi-
23
tawi’de Samalar, Basilan’da Yakanlar, Mindanao’da Lanao Gölü civarında
Maranaolar (Malana) ve Cotabato’da Pulangi Nehri’ne bitişik ovalarda yaşayan
Maguindanaolar’dır (Sakili, 2003: 21). Diğer gruplar Sangil (Sangir), Badjao (Samal
Laut), Kolibugan (Kalibugan), Jama Mapun (Samal Cagayan), Ilanun (Iranun),
Palawanon (Palawani or Pinalawan), Kalagan, Molbog (Melebuganun)’dur (Che
Man, 1987: 34)
Etnik gruplar
2000 2010
Sayı % Sayı %
Filipinler
Müslüman olmayan yerli halklar 3,606,833 4.9 6,143,486 6.7
Müslüman 3,665,592 5.0 5,106,417 5.5
Hristiyan/Diğerleri 66,776,749 90.2 80,768,483 87.8
Toplam 74,049,174 100.0 92,018,386 100.0
Mindanao
Müslüman olmayan yerli halklar 1,595,683 9.1 3,055,950 14.0
Müslüman 3,510,569 20.0 4,816,504 22.0
Hrisiyan/Diğerleri 12,469,095 70.9 13,994,061 64.0
Toplam 17,575,347 100.0 21,866,515 100.0
Tablo 2: 2000 ve 2010 yıllarında Filipinler ve Mindanao Nüfusu
2 Şubat 1987 tarihinde onaylanan Filipinler Anayasası ile Cordillera ve
Müslüman Mindanao bölgelerine kendi farklı tarihsel ve kültürel yapıları ve
geleneklerini korumak için özerklik tanınmıştır. Yine de bu bölgeler ulusal
hükümetin egemenliği altına olacaktı. Ve her ikisi de merkezi hükümetin ulusal
bütçesinden adil bir pay almak hakkına sahipti.
Başkan Corazon C. Aquino Cordillera İdari Bölgesi (CAR) için özerklik
sağlayan 220 nolu başkanlık kararnamesini 15 Temmuz 1987 tarihinde imzaladı.
24
Müslüman Mindanao (ARMM) Özerk Bölgesi 1 Ağustos 1989 tarihinde Cumhuriyet
Yasası No 6734 ile oluşturuldu.
CAR uzun zamandır talep edilen Cordillera’nın özerkliği arzusuna cevap
olarak tasarlandı. 13 Eylül 1986 günü Başkan Aquino, hükümet ve Cordillera halkı
arasında düşmanlıkları sona erdirmek için, Cordillera Bodong Yönetimi ve
Cordillera Halk Kurtuluş Ordusu ile barış süreci hakkında görüşmüştü. Bu gelişmeler
Abra, Benguet, Ifugao, Kalinga- Apayao, Mountain Province ve Baguio City
illerinden oluşan bir özerk bölge ile sonuçlandı.
CAR bölgesel yönetimi bölgesel idari sistemi korumak, bölgenin ekonomik,
sosyal ve kültürel gelişimi açısından geliştirilmesi ve kalkınmanın sürdürülmesi için
yetkili kılınmıştır. Yönetim Baguio City merkezli olarak bölgenin politika organı
Cordillera Bölgesel Meclisi ve uygulama organı olarak Cordillera Yönetim
Kurulu’ndan oluşmaktadır.
ARMM Anayasası’na (6734 Cumhuriyeti Kanun No.) göre, ARMM başlangıçta
Lanao del Sur, Maguindanao, Sulu ve Tawi-Tawi illerinden oluşmaktaydı. 2001
tarihli 9054 sayılı Kanun ile Basilan ili ve Marawi şehri ARMM’ye dahil edilmiştir.
1.5 Siyasi Yapı
Filipinler, ABD yönetim modeline dayalı, başkanlık sistemiyle yönetilen
çoğulcu bir demokrasidir. Yasama görevi Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan
iki meclisli Kongre’ye aittir. Yürütme görevi ise doğrudan halkoyuyla seçilen
Başkan tarafından yerine getirilmektedir.
Yasama organı, seçim bölgesi esasına göre seçilen 292 üyeli Temsilciler
Meclisi ve ulusal oyla seçilen 24 üyeli Senato’dan oluşmaktadır. Senato 24
sandalyeli, seçmenler tarafından doğrudan seçilen üyelerden oluşan, 6 yıllık süre için
seçilen ve üyelerinin yarısının 3 yılda bir yenilendiği yapıdadır. Temsilciler Meclisi
toplamda 292 sandalyeli, salt çoğunlukla doğrudan seçilmiş 234 üye ve orantılı
25
temsil yoluyla azınlıkları temsil eden 58 üyeden oluşmakta ve üyeleri 3 yıllık bir
dönem için görev yapmaktadır.
1987 yılında yürürlüğe giren Anayasaya göre, yürütmenin başı, Devlet
Başkanı ve Silahlı Kuvvetlerin Başkomutanı olan Başkan, 6 yıllık tek bir dönem için
doğrudan halkoyuyla seçilmektedir. Başkanlık dönemi seçimden sonra 30 Haziran
günü başlar. Başkan olmak için gerekli kriterler 1987 Anayasasının 2. bölüm, 7.
maddesinde özetlenmiştir. Anayasaya göre bir birey aşağıdaki kriterleri yerine
getirmesi halinde başkan olabilir:
1. Filipinler’de doğmuş olmak,
2. Kayıtlı seçmen olmak,
3. Okuma ve yazma bilmek,
4. Seçim gününde 40 yaşın üzerinde olmak,
5. Seçimlerden önce Filipinler’de on yıl ikamet etmiş olmak ve devam
etmek (Resmi Gazete, 23.04.2016).
30 Haziran 2016’dan beri Başkanlık görevini Rodrigo Duterte, Başkan
Yardımcılığı görevini Leni Robredo yürütmektedir. Başkan ve Başkan Yardımcısı,
tek bir 6 yıllık dönem için basit oy çoğunluğu ile ayrı oy pusulalarında doğrudan halk
tarafından seçilir. 9 Mayıs 2016’da yapılan son seçimlerde (bir sonraki Mayıs
2022’de yapılacaktır) Rodrigo DUTERTE % 39 oy oranı ile başkan seçilmiştir.
Rakipleri Manuel “Mar” ROXAS % 23.4, Grace POE % 21.4, Jejomar BINAY %
12.7, Miriam Defensor SANTIAGO % 3 oy almıştır.
Leni ROBREDO % 35.1 oy oranı ile başkan yardımcısı seçilmiş, rakibi
Bongbong MARCOS % 34.5 oy almıştır.
Ülkede yargı yetkisi bağımsız mahkemelerdedir. Yüksek Mahkeme; bir baş
yargıç ve 14 yardımcı yargıçtan oluşur. Yargıçlar Yüksek Mahkemeye aday
26
gösterilmesini tavsiye eden anayasal bir organ olan 6 üyeli Adalet Konseyi’nin
önerisi üzerine cumhurbaşkanı tarafından atanır, 70 yaşına kadar hizmet edebilirler.
Alt mahkemeler: Temyiz Mahkemesi; Sandiganbayan (hükümet
yetkililerinin yolsuzluk davaları için çalışan özel mahkeme); Bölgesel, metropoliten
ve belediyeler bazında çalışan mahkemeler ve Şeriat mahkemeleri.
Başlıca Kentleri: Manila, Cebu, Davao, İloilo, Cagayan de Ora, General
Santos, Zamboanga, Baguio.
Yönetim Birimleri; Ülke 18 Bölge, 81 il, 145 şehir, 1489 belediyeden
oluşmaktadır.
1.6 Ekonomik Yapı
2015 yılı itibariyle GSYİH içinde tarım sektörünün payı % 10.3, sanayi
sektörünün % 30.8, hizmet sektörünün % 59’dur.
Tarım ürünü olarak; şeker kamışı, hindistancevizi, pirinç, mısır, muz,
manyok (manioc, tapyoka), ananas, mango; domuz eti, yumurta, sığır eti; balık
üretilmektedir. Sanayi sektöründe elektronik montaj, giysiler, ayakkabılar, ilaçlar,
kimyasallar, ahşap ürünler, gıda işleme, petrol arıtma faaliyetleri yer almaktadır.
2009 yılı itibariyle kişi başına milli gelir satınalma gücü paritesine göre
6.830 USD, 2013’te 8.000 USD, 2014’te 8.480 USD, 2015’te 8.940 USD
seviyesindedir (Filipinler’de Kişibaşı Milli Gelir, 10.05.2017).
Son bir kaç yıldaki büyümenin ana nedeni ise özel tüketimdeki artış
olmuştur. Bunun en önemli sebebi Filipinli işçilerin yurt dışından gönderdikleri
paralardaki artıştır. Ekonomi aynı zamanda güçlü ihracat artışı ile özellikle toplam
ihracatın üçte ikisini oluşturan elektronik mallar ihracatıyla da desteklenmiştir.
Para Birimi olarak Filipinler Pesosu (PHP) kullanılmakta olup, Haziran
2017 itibariylr 1 $ = 50.51 PHP’dir.
27
1.7 Doğal Kaynaklar ve Çevre
Deniz ürünleri Filipinler’in önemli geçim alanlarından biridir. Ülkenin az
tuzlu balık havuzları, Güneydoğu Asya’daki en gelişmiş balık havuzlarını
oluşturmaktadır. Filipinler ormanları tropik yağmur ormanları türündendir. Ülke kara
alanının neredeyse yarısı ormanlık arazidir.
Filipinler dünyanın en fazla maden kaynaklarına sahip ülkeleri arasındadır.
Önemli bakır, altın ve krom rezervlerine sahiptir. Diğer madenler arasında nikel,
gümüş, kömür, alçıtaşı ve sülfür gelmektedir. Ayrıca kil, kireçtaşı, mermer, silikat ve
fosfat açısından da zengindir. Palawan bölgesinde doğal gaz rezervleri
bulunmaktadır.
Filipinler 1970 ve 80’lerde dünyanın ilk 10 altın ve bakır üretici ülkesi
arasında olmasına rağmen, bugün düşük maden fiyatları, yüksek üretim maliyetleri
ve altyapı yatırımlarındaki yetersizlikler nedeniyle anılan kaynaklarından
yararlanamamaktadır. Hükümet madencilik alanına yabancı yatırımları çekmek
amacıyla 2004 yılı Aralık ayında % 100 yabancı sermayeli firmaların geniş çaplı
madencilik yatırımlarına izin veren bir kanun çıkartmıştır.
Ülkenin doğal kaynakları, ada boyunca dağınık olarak yer almaktadır.
Ancak, adanın üçte birinde daha araştırma yapılmamıştır. Geniş ölçüde kömür ve
linyit yatakları mevcuttur. Ancak, 360 milyon tonluk kömür rezervleri ortaya
çıkarılmıştır. Bu rezervlerin %40’ı Semirara adasındadır. Potansiyel rezervler ise 1,6
milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Aynı bölgedeki Malampaya arazilerindeki
gaz rezervleri oldukça zengin olup, 2,8-3,5 kübik fittir ( Bayar, 2011: 3,4).
1.8 Dini Yapı, Dini Örgütlenmeler ve Faaliyetler
Filipinler, Asya kıtasında Hristiyanlığın en baskın olduğu ülkedir.
Vatandaşlarının % 80’i Roman Katolik, % 5’u Protestan, %10’u Müslüman, kalan
yüzde ise Budizm ya da animistik inançları uygulamaktadır. Katolik Hıristiyanlığın
İspanyol sömürge döneminin başlangıcı olan 1565 yıllarından bugüne kadar ülkedeki
28
temel inanç olduğunu belirtmek önemlidir. Bu ülkedeki din, teorik bir inanç
sisteminden daha fazla bir anlam taşımaktadır. Bunun nedeni dinin ortak deneyimler,
gelenekler ve törenler, topluluk uyumu, ilişkili olmayan insanlar arasındaki
bağlantıları ve daha fazla aile bağını sağlayan bir etken olarak görülüyor olmasıdır.
Dolayısıyla din, sağlam ekonomik ve siyasi bağlar taşır (Filipinler Dini Yapı,
02.01.2017).
Evangelist Protestanlık, 18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın başlarına
kadar süren İspanyol-Amerikan savaşından sonra Amerikan misyonerlerce
Filipinler’e tanıtıldı. Filipinler Evangelist Kiliseler Konseyi (PCEC) ile bağlantılı
olan bazı Protestan gruplar da yerel olarak, herhangi bir yabancı etkisi olmaksızın,
kurulmuştur.
Filipinler’de dış etkilerle yayılan diğer dini oluşumlardan farklı olarak,
İsa’nın Filipin Kilisesi (Iglesia ni Cristo (Philippine Church of Christ)) 20. yüzyılın
başlarında ülkenin kendi içinden ortaya çıkan bir oluşumdur. Kilise bu tarikatın
İsa’nın gerçek takipçisi olduğunu iddia eden, diğer tüm Hıristiyan grupların
anlayışını reddeden Felix Manalo Ysagun tarafından kuruldu. Bu kilise diğer
Hıristiyan mezheplere benzeyen bir biçimde kutsal güç ve üstün bir Tanrı inancına
sahip olmakla birlikte, diğer gruplar arasında ortak olan Üçlü birlik (Baba, Oğul,
Kutsal Ruh) doktrinini reddeder. Kilise bunun yerine Tanrı’nın tekil bir varlık
olduğunu ve Üçlü birlik taraftarları tarafından tanımlandığı gibi üçlü olmadığını
savunan Unitarianizm doktrinine atıfta bulunur. Din özellikle mürted yani din
değiştiren kimse olarak görülen Protestanlar ve Katolikler için katıdır. Bu kilisenin
Filipin toplumuna etkisi büyük ölçüde politik olmuştur. Dinde dayanışma ve birliği
teşvik etmek için, takipçilerden yalnızca Kilise yetkilileri tarafından onaylanan
liderlere oy vermeleri istenmektedir. Dolayısıyla, bu dinde siyasi meselelere ilişkin
düşünce özgürlüğü bulunmamaktadır (Worldatlas Filipinler Dini Yapı, 20.12.2016).
29
1.9 Uluslararası İlişkiler
Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, hükümetin kontrolünü eline
geçirirken yönetiminin “bağımsız bir dış politika” izleyeceğini açıklamıştır.
Duterte’nin bağımsız dış politikasının üç ana unsuru bulunmaktadır. İlk olarak
“Filipinler’in dış politikası ABD’den ayrılmıştır”. Bu, ABD’den tamamen kopmak
anlamına gelmemekte, aksine Manila “ABD ile tarihi ittifakı” sürdürürken
Washington’a bağımlılığını azaltması anlamındadır. İkinci olarak, Çin ile ilişkilerde
bağımsız bir dış politika izlemesidir. Son olarak Rusya, Japonya ve Hindistan gibi
yeni ortaklarla ilişkilerin geliştirilmesidir.
Filipinler, ABD ile dış ilişkilerde her zaman aynı fikirde değildir ve
çoğunlukla, ABD’nin uluslararası arenada izlediği politikaları destekleyici yönde
hareket etmemektedir.
Filipinler, Burma’daki demokrasi ve insan hakları için çalışan Aung San
Suu Kyi ve yandaşlarının destekçisi olmuştur. Ayrıca Kuzey Kore’nin kışkırtıcı ve
istikrarı bozan eylemlerini kınayan güçlü bir müttefik olmuştur. ASEAN’ı hem
Burma hem de Kuzey Kore üzerinde daha güçlü bir çizgi izlemeye zorlamıştır.
Göçmen Filipinli işçilerin emniyet ve refahlarının sağlanması önemli bir dış
politika kaygısıdır. Yılda 1 milyondan fazla Filipinli başta Ortadoğu olmak üzere
yurtdışında çalışmak üzere ülkeyi terk etmektedir. 1995 yılında Göçmen İşçiler
Yasası (RA 8042) ile birlikte Yasal Yardım Fonu ve Yurtdışı Yardım Fonu
oluşturulmuş, Filipinli çalışanların yurtdışında daha güçlü korunması için bir çerçeve
sağlanmış ve Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Göçmen İşçiler Birimi kurulmuştur.
İngiltere ve Filipinler yakın ve iki taraflı bir ilişki mevcut olup, ortak ilgi
alanları arasında iklim değişikliği, insan hakları, ekonomik reform, iyi yönetişim,
terörizm karşıtlığı, çatışmaların önlenmesi ve barışın oluşturulması yer alır. Ticaret
ve yatırım bağlantıları güçlüdür.
30
Hem bir ticaret ortağı hem de kalkınma konusunda yardım kaynağı olarak
Çin, ülke için çok önemlidir. Filipinler’de kurulmuş bir Çin-Filipin topluluğu
bulunmaktadır. Çin’i süper güç değil, büyük bir bölgesel güç olarak gören ülkede
ABD etkisine karşı Çin önemli bir destektir.
Bununla birlikte Filipinler, Güney Çin Denizi’nde yer alan ve Tayvan ile
birlikte Çin tarafından da talep edilen Scarborough Kayalıkları üzerinde hak iddia
etmektedir. Ayrıca Kalayaan (Özgürlük) Adaları olarak bilinen Spratly Adaları’nın
bazıları üzerinde de Çin, Malezya, Tayvan ve Vietnam ile birlikte egemenlik iddiası
bulunmaktadır.
Ayrıca Filipinler, Sulu Sultanlığı’nın Filipinler Hükümeti’ne kendileri adına
egemenlik iddiasında bulunması için vekaletname vermesine dayanan, Malezya’ya
ait Sabah Eyaleti üzerindeki sahiplik iddiasını zayıf da olsa korumaktadır.
Yine Büyük Okyanus’un güneyinde yer alan Palau ülkesi ile deniz
sınırlandırma müzakereleri devam etmektedir.
1.10 Türkiye ile İlişkiler
Türkiye ve Filipinler arasındaki diplomatik ilişkiler 13 Haziran 1949
tarihinde imzalanan Dostluk Anlaşması ile kurulmuştur. Manila Büyükelçiliği 17
Ekim 1990 tarihinde, Filipinler’in Ankara Büyükelçiliği Ekim 1991’de açılmıştır.
İkili ilişkiler son yıllarda hızla gelişmiş, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu 17-18
Kasım 2014 tarihlerinde Filipinler’i ziyaret etmiştir. Diplomatik ilişkilerin tesisinin
65. yıldönümünde düzenlenen bu ziyaret, Türkiye’den Filipinler’e Başbakan
düzeyinde yapılan ilk ziyareti teşkil etmiştir.
2015 Mart ayından itibaren Türk Hava Yolları’nın Manila’ya başlattığı
doğrudan seferler, iki ülke halklarının etkileşimine katkıda bulunmaya devam
etmektedir. 2014 yılı turizm verilerine göre, 70.000 Filipinli turist ülkemizi ziyaret
etmiştir. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Manila Ofisi,
Nisan 2015 ayında sorumluluk alanı bütün Filipinler olmak üzere faaliyete
31
başlamıştır (TC Dışişleri Bakanlığı Türkiye-Filipinler Siyasi İlişkileri Raporu,
30.05.2017). TİKA ülkede eğitim ve geçim kaynağı desteği, tarımsal üretimin
canlandırılması çalışmaları, tarım ve hayvancılık desteği konularında çalışmalar
yapmaktadır ( TİKA Filipinler Raporu, 30.05.2017). Ayrıca Ekonomi Bakanlığı’na
bağlı olarak görev yapan Manila Ticaret Müşavirliği bulunmaktadır (TC Ekonomi
Bakanlığı Filipinler Ülke Raporu, 30.05.2017).
2016 yılında Türkiye’nin Filipinler’e ihracatı 106,7 milyon dolar, ithalatı
122,4 milyon dolar, toplam ticaret hacmi 229,1 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Başlıca ihracat ürünleri buğday unu, tütün maddeleri ve ilaçtır. (TC Ekonomi
Bakanlığı Filipinler Ülke Raporu, 30.05.2017). Buğday ihracatında en fazla pay
Edirne iline aittir. En fazla ithalat yapılan ürünler elektronik devreler, Hindistan
cevizi, kaju, baskı ve yardımcı makineler ve altındır.
Türkiye, Filipinlerin güneyinde Mindanao adasında 1970’lerden bu yana
ayrılıkçı gruplar ile Manila arasında devam eden silahlı çatışmaların sona erdirilmesi
ve adada kalıcı barışın tesis edilmesi çabalarına aktif olarak katkı sağlamaktadır.
Filipinler Hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ve Moro Ulusal
Kurtuluş Cephesi (MNLF) arasında iki kanaldan yürütülen barış müzakerelerinde
Uluslararası Temas Grubu (ICG) ve İslam İşbirliği Teşkilatı Güney Filipinler Barış
Komitesi (OIC-PCSP) içinde yeralmaktadır.
32
2. BÖLÜM: FİLİPİNLER’E İSLAMİYETİN GELİŞİ ve
SÖMÜRGECİLİK DÖNEMİNDE MÜSLÜMANLARIN STATÜSÜ
2.1 Filipinler’de Müslümanlık
Filipinler’de Müslümanlık sorununu, bir diğer adıyla Mindanao sorununu
anlamak için Filipinler tarihinde Müslümanların tarihi ve kültürel farklılıkları ile yüz
yüze gelmek gerekmektedir. Filipinler’de Müslümanlık tarihi, Müslüman halkların
gücünü ve egemenliğini, bir zamanlar egemen olan bu gücün şimdi Filipinler
Cumhuriyeti içine normal olmayan yollarla dahil olma sürecini açıklar.
Filipinler’deki bu mücadeleye dair tartışma, Müslümanların özgürlük ve
sosyal adalet mücadelesinin derin kökenini ve motivasyonlarını vurgulamaktadır.
Filipinli Müslümanlar kendi kültürlerini, gelenek ve göreneklerini İslamiyet ile
birleştirmişlerdir. Bu nedenle onların inanç sistemi, bir halk olarak kendi yaşam ve
kimliklerinin sürdürülmesinde destekleyici bir güç olarak işlev görmektedir.
Mindanao mücadelesinin kökeni tarihsel ve kültürel bir sorundan ziyade
büyük ölçüde ekonomik veya hukuki olarak tanımlandığı için sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Sorunun niteliğini hukuki veya ekonomik olarak belirlemek, nedene
bağlı olarak sonuçların da yanlış yorumlanmasına ve bu süreç içinde Müslümanların
“kurban” yerine “suçlu” olarak görünmesine sebep olmaktadır. Aynı şekilde
özgürlük ve adalet için verilen Müslüman mücadelesinde sorunun etkileri kadar
kökenleri de yanlış yorumlanmaktadır.
2.1.1 Mindanao Toprakları ve Halkları
7.107 adadan oluşan, yaklaşık 103 milyon kişinin yaşadığı Filipinler üç ana
ada grubuna ayrılmıştır: Luzon, Visayas ve Mindanao. Ülkenin güneyinde yer alan
adalardan oluşan Mindanao adası farklı dini ve etno-linguistik gruplara ev sahipliği
yapmaktadır. 94.631 km² alana sahip ada Filipinler yüzölçümünün üçte birinden
33
fazlasını kaplamaktadır. Zengin toprak, su, maden ve orman kaynaklarının
bulunduğu bu bölge ülkenin ihtiyaçlarının çoğunun kaynağı olarak görülmektedir.
Mindanao adasında Müslümanların en yoğunlukta olduğu Müslüman
Mindanao Özerk Bölgesi (ARMM) Maguindanao, Lanao del Sur, Basilan, Sulu ve
Tawi-Tawi vilayetlerinden meydana gelmektedir. Tawi- Tawi, Sulu ve Basilan batı
Mindanao’da yer alan üç farklı adalar topluluğudur. Merkez Mindanao’da ise
Müslümanların yoğunlukta olduğu şehirler Lanao del Norte, Lanao del Sur,
Maguindanao, Kuzey Cotabato ve Sultan Kudarat şehirleridir.
Mindanao halkı Lumadlar, Morolar (Müslümanlar) ve Hıristiyanlar
(yerleşimciler veya göçmenler) olmak üzere üç ana gruba ayrılmıştır. Lumad, “yerli”
anlamına gelen bir terimdir. 30’dan fazla etnolinguistik gruptan meydana gelen
Lumadlar Mindanao nüfusunun yaklaşık % 10’unu oluşturur. Lumadlar, Lanao del
Sur, Basilan, Sulu ve Tawi-Tawi gibi Moroların etki alanı olmaya devam eden yerler
haricinde Mindanao anakarasında yaşamaya devam etmektedirler. Sadece 11
belediye sınırları içinde çoğunluğu oluşturmaktadırlar. 1997’de Yerli Halkların
Hakları Yasasının Filipin Kongresi tarafından yürürlüğe konması ve Birleşmiş
Milletler gibi uluslararası kuruluşların uygulamalarına uygun olarak kendilerini ifade
etmeye başlamışlardır (Montiel, Rodil, Guzman, 2012: 3-4).
Mindanao nüfusunun % 20’sini Müslüman Moro diğer bir ifadeyle
Bangsamoro halkı oluşturur. Orta ve Batı Mindanao sakinlerinden oluşan Morolar
içerisinde 13 etnolinguistik grup bulunmaktadır: Badjao, Iranun, Jama- Mapun,
Kalagan, Kalibugan, Maguindanao, Maranao, Molbog, Palawani, Samal, Sangil,
Tausug ve Yakanlar (Tan, 2010: 31-32). İslamiyet 14. yüzyıl başında Arap tüccarlar
ve misyonerler aracılığıyle bölgeye gelmiş ve 14. yüzyıl sonlarına doğru TawiTawi’de, 16. yüzyılın başlarında Orta Mindanao’da yayılmıştır. Moro nüfusunun
ağırlıkta olduğu yerler; Orta Mindanao’daki Maguindanao, Lanao del Sur şehirleri ile
Basilan, Sulu ve Tawi-Tawi adalarıdır (Lingga, 2008: 5).
Mindanao nüfusunu oluşturan üçüncü ve en büyük grup Hıristiyan
göçmenler ve onların Luzon ve Visayas adalarından gelen torunlarıdır. Mindanao
34
nüfusunun %70’ini oluşturan Hristiyanlar, Amerika Birleşik Devletleri koloni
hükümetinin ve yeni Filipin devletinin yeniden yerleşim programları aracılığıyla
1913’te Mindanao’ya gelmeye başlamışlardır. Bu yeni gelenler ve torunları 60 yıldan
kısa bir sürede Mindanao adasında çoğunluk haline geldiler. Ayrıca Kuzey ve Doğu
Mindanao’nun İspanyollar tarafından Hıristiyanlığa döndürülen yerli sakinleri ile
birlikte adanın en kalabalık nüfusunu oluşturdular ve bu üstünlük halen devam
etmektedir (Montiel, Rodil, Guzman, 2012: 5). Ancak yaşanan bu gelişmeler
Mindanao’yu etnik ve dini azınlıklar arasında en uzun politik ve askeri çatışmaların
yaşandığı ve Filipinler’in en sorunlu bölgesi haline getirmiştir.
Filipinler’in Müslüman nüfusu ağırlıklı olarak Mindanao adasında
bulunmakla birlikte ülkenin Luzon ve Visayas adalar topluluklarında da Müslüman
gruplar bulunmaktadır. Mindanao’dan sonra Müslüman nüfusun en kalabalık olduğu
yer olan Filipinler’in başkenti Manila’da üç büyük Müslüman yerleşim bölgesi
bulunmaktadır: Quezon City’de Salam veya Muslim Compound, Quiapo’da Muslim
Center ve Taguig’te Maharlika Village. Ayrıca Palawan, Pangasinan, Ilocos, Baguio
ve Cebu City’de küçük Müslüman topluluklar bulunmaktadır.
2.1.2 Moro Kelimesinin Kökeni
Bu terim 16. yüzyıldan itibaren Filipin topraklarını ele geçirmeye başlayan
İspanyolların, sekiz yüzyıl boyunca (711-1492) İber Yarımadası’nı istila edip
yöneten Moorlar’dan (Kuzey Afrikalı Müslümanlar) esinlenerek Filipinler’deki
Müslümanlara verdikleri isimdir. Moro (Moor) kelimesi esasında Latince bir kelime
olan “Mauris” veya “Maurus” kelimesinden türemiş olup, “siyah” anlamına
gelmektedir. Batı Avrupa’nın Orta Çağ din savaşları sırasında genel olarak Arap
Berberilerini tanımlamak, özel olarak ise Endülüs Berberileri için kullanılmış bir
terimdir. Bu nedenle, sömürge faaliyetleri için Filipinlere giden İspanyollar, bölgede
karşılaştıkları Müslümanlar için de “Moro” kelimesini kullanmışlardır (Hui, 2012:
10). Tarihi olarak sözcük Orta Çağ’da Batı Avrupa’daki Müslüman ve Katolikler
arasındaki savaşla ilişkilendirilmiştir. Kelime, sömürge, boyun eğdirme ve
35
Hıristiyanlaştırmaya karşı çıkan Müslüman direnişinden ötürü yüzyıllar boyunca
olumsuz bir çağrışım kazanmıştır. Ülkedeki gayrimüslim nüfus “Moro” terimi ile
“hain, köle, çok eşli, korsan, cahil ve medeniyetsiz” olarak gördükleri Müslüman
nüfusa atıf yapmıştır. İspanyollar Mindanao Müslümanlarını “Moro korsanları”
olarak adlandırmışlar, çünkü İspanyolların kontrolündeki topraklardaki
Müslümanların Hıristiyan topluluklara yönelik korsan misilleme saldırıları sömürge
hareketine büyük zarar vermiştir. Bununla birlikte İspanyolların Filipinler’deki 333
yıllık kalışları süresince onlara savaş açan İspanyollar tarafından verilen bu isim ve
ismin olumsuz çağrışımlarından ötürü Müslümanlar, kendileri ile Hıristiyan
Filipinliler arasında iç savaşın çıktığı 1970’lere kadar Moro olarak adlandırılmaktan
hoşlanmadılar. Daha sonrasında ise Hıristiyan nüfustan farklılıklarını göstermek için
terimin olumsuz çağrışımlardan rahatsız olmadan gururla kullanmayı kabul ettiler.
Ve terim Mindanao Müslümanları için bir kimlik ifadesi halini aldı.
“Bangsa” kelimesi ise Malay kökenli bir kelime olup “ulus, millet”
anlamına gelmektedir ve bir milleti ifade etmek için ön ek olarak kullanılır. Bugün
Moro halkı bu kelimeyi kendi etnik kimliğini Filipinlilerden ayırmak için
kullanmakta ve kendilerini “Bangsamoro” yani “Moro ulusu” olarak tanımlamaktadır
(Lingga, 2008: 4). Bangsamoro” kelimesi Mindanao’da Müslümanlar adına
mücadele veren bir örgüt olan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesince (MNLF)
Mindanao’daki Müslümanların ortak kimliği olarak tanımlanmıştır. Kelime resmi
olarak ilk defa 1993 yılında Pakistan’da düzenlenen 21. İslam İşbirliği Teşkilatı
Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda kullanılmıştır. Bu tarihe kadar çıkan kararlarda
bölge halkı “Güney Filipinler’de yaşayan Müslüman topluluklar” veya “Filipinli
Müslümanlar” şeklinde ifade ediliyordu. 2001 yılında bir Moro İslami Kurtuluş
Cephesi (MILF) ve Filipinler hükümeti arasında Libya’da imzalanan Trablus
Anlaşması’nda da Bangsamoro kelimesi resmi olarak kabul edilip kullanılmıştır
(Söylemez, 2016: 25).
36
2.1.3 Filipin Müslümanlarının Kimlik Yapısı
Mindanao, “Maguindanao” adının başka bir formudur ve “nehir, göl ve
deniz suları altında kalan” anlamını taşır. Bölge, Mindanao adası ve yaklaşık 369
küçük ada zincirinden oluşan Sulu takımadalarını kapsar. Halk arasında Moro olarak
bilinen Malay ırkının İslami grupları Mindanao’nun ağırlıklı halkları olarak
bilinirler.
Tarihsel döneme baktığımızda İslamiyet öncesi dönemde de Moro
bölgesinin Mindanao adası içinde önemli bir etki alanına sahip olduğu
görülmektedir. İslamiyetin gelişinden önce Sulu’nun en büyük adası olan Jolo ve
merkez Mindanao’da Cotabato önemli ticaret merkezleri haline gelmiştir. Önemli bir
gerçek de aynı ırkta oldukları gerçeğine rağmen Müslümanların kendilerini
Hıristiyan Filipinlilerden tamamen ayrı olarak görmeleridir.
Mindanao adasının batı ve güneyi ile Sulu Takımadaları ve Palawan
adasının güney kıyılarında on üç farklı kültürel ve dilsel Müslüman grubu
yaşamaktadır. Bu gruplardan beş tanesi Filipinler’deki Müslüman nüfusunun %
96’sını oluşturmaktadır. Bu beş önemli grup; Sulu’da Tausuglar (Joloanos), Tawitawi’de Samalar, Basilan’da Yakanlar, Mindanao’da Lanao Gölü civarında
Maranaolar (Malana) ve Cotabato’da Pulangi Nehri’ne bitişik ovalarda yaşayan
Maguindanaolar’dır (Sakili, 2003: 21). Diğer gruplar Sangil (Sangir), Badjao (Samal
Laut), Kolibugan (Kalibugan), Jama Mapun (Samal Cagayan), Ilanun (Iranun),
Palawanon (Palawani or Pinalawan), Kalagan, Molbog (Melebuganun)’dur (Che
Man, 1987: 34)
Farklı Müslüman gruplar çeşitli lehçelerle konuşmakta olup, bunların
bazıları birbirleriyle yakından ilişkilidir. Maranoalar ve Maguindanaolar ortak bir
Mindanao dili kullanmaktadırlar. Sulu takımadalarında Samalar ve Badjaoların
lehçeleri birbirlerine yakındır. Söylenenlerin tamamını anlamak zor olsa da Yakan
lehçesinin Sama lehçesi ile pek çok ortak yönü bulunmaktadır. Ancak Tausug lehçesi
diğer Müslüman lehçelerinden oldukça farklıdır. Bazı teorilere göre Tausug’ların
Mindanao’nın kuzeyindeki Butuan’dan geldiği iddia edilmektedir (Sakili, 2003: 21).
37
Müslüman grupların her biri ayrı bir bölgede yer alsa da, bazı büyük
grupların alanları ile küçük grupların alanları birbiri ile çakışmaktadır. Örneğin;
Sulu’da Tausuglar ve Samalar bazı adalarda karışık yaşamaktadır. Basilan’da
Tausuglar Yakanlar’la bir aradadır. Küçük bir Müslüman grup olan “deniz
çingeneleri” Badjaolar, kayıklarda ya da deniz üzerindeki evlerinde yaşamaktadır.
Sulu ve Sabah bölgesinde akrabaları olmasına rağmen Maranaolar ve
Maguindanaolar çoğunlukla Mindanao’da yaşamaktadır. Maranaolar ve
Maguindanaolar’ın geçmişte ortak atalara sahip oldukları söylenebilir.
Maguindanaolar, Filipinler’in en büyük Müslüman grubu olup, Pulangi
Nehri’nin geniş düzlüklerinde ve Cotabato bölgesinin geri kalan kısmında
yaşamaktadırlar (Tan, 2010: 31-32). Vadi sakinleri ağırlıklı olarak pirinç yetiştiren
çiftçiler olup, kıyılarda balıkçılık ve tüccarlık ile geçinenler bulunmaktadır.
Maguindanaolar, II. Dünya Savaşı öncesi ve savaştan bu yana kendi topraklarına
Hıristiyan göçünün etkilerinden dolayı büyük acılar çekmiştir (Sakili, 2003: 25).
Müslümanların ikinci büyük grubu olan Maranoalar yıllar boyunca kendi
yaşam alanlarında izole edilmiş ve 19.yüzyılın sonuna kadar dış etkilere maruz
kalmamıştır. Tausuglar ve Maguindanaolar’a göre kendi geleneksel yöntemlerine
daha sıkı bağlı kalmışlardır. Öncelikle tarım ve pirinç üretimi ile uğraşmaktadırlar.
Ayrıca ev içi üretim de gelirlerini arttırmaktadır (Sakili, 2003: 21).
Tausuglar ise üçüncü büyük grup olarak bilinmektedir. Tausuglar iki alt
gruba ayrılmıştır. Palianon grubu deniz kenarlarında yaşar ve denizcilikte ünlüdür.
Sulu Adası’nın iç kesimlerinde yaşayan Guimbahanon grubu ise çiftçilikle
uğraşmaktadır (Söylemez, 2016: 12).
Diğer gruplardan Yakanlar Basilan’da ve Sangiller Davao’da, Samalar ve
Badjaolar Tawi- Tawi’de yaşamaktadır. Samalar kıyılarda yerleşim gösterirken,
Badjaolar yakın zamana kadar kayıklarda yaşamışlardır. Badjaolar ve Samalar
arasındaki ilişkiyi tanımlamak zordur. Samalar Müslüman oldukları halde bazı
Badjaolar’ın bazıları halen paganizme inanmaktadırlar. Tawi Tawi’nin Sitangkai
38
adasında önemli sayıda Badjao kalıcı konutlara yerleşmiş ve Müslüman olmuştur
(Sakili, 2003: 25).
Harita:4 Mindanao’daki ana etnik gruplar
Kaynak: CNN Filipinler, (30.05.2017).
Bu Müslüman grupların kendi tarihsel gelişimleri ve diğer halklar ve
kültürlerle temasları farklı olmuştur. Maranoalar dış etkenlere en az maruz kalmış
topluluk iken, Sulu’nun uluslararası nakliye yolları konumu nedeniyle Tausuglar en
fazla yabancı etkisine maruz kalmış topluluktur. Tausuglar İslamiyeti ilk kabul eden
grup olmuştur. İslamiyet’in getirdiği bilinç kabile birliğini güçlendirmiştir. Bu
gruplar “sultan” ya da “datu” nun iktidarı altında olmuştur. Bu siyasi güçleri
İspanyollar ile mücadele döneminde onları ön sıralara yerleştirmiştir. Bu dönemde
yaşanan askeri deneyimler ve savaş ruhu onların gelecek nesillerine miras kalacaktır.
39
Bugün Tausuglar en etkili militan Müslüman grubu olarak algılanmaktadır. 1996
yılında Filipinler hükümeti ile barış anlaşması imzalayan Moro Ulusal Kurtuluş
Cephesi (MNLF) de Tausuglardan oluşmaktadır (Sakili, 2003: 25).
Müslüman etnik gruplar farklı geçim kaynaklarına sahiptir. Maranoalar ve
Maguindanaolar genellikle pirinç üretimi ile uğraşırken, Yakanlar “kaingin” olarak
bilinen ağaç ve bitkilerin kesilmesi ya da yakılması yoluyla kendilerine tarımsal alan
yaratmaktadırlar. Deniz temelli geçim kaynakları balıkçılık, ticaret ve Tausuglar ve
Samalar tarafından yapıldığı bilinen kaçakçılıktır. Badjaolar hayatta kalmak için
tamamen denize bağımlı olup, balıkçılık ve dalgıçlıkla uğraşırlar. Tarihsel gelişimleri
ve geçim faaliyetleri farklılıkları bir yana, Müslüman grupların kendi İslam
kültürlerine göre toplumsal örgütlenmeleri birbirinden farklılık göstermektedir
(Sakili, 2003: 26).
Bu gruplar arasında İslam’ın ve onun ilkelerinin kabul edilme derecesi çok
farklı olmuştur. Dil, aile ve kabile bağları tarafından bölünmüş olan gruplar değişik
derecelerde heyecan ve bağlılıkla İslamiyeti kabul etmiştir. Müslüman Filipinliler,
kabile ya da klan olmanın ötesinde herhangi bir derecede bağlılıktan yoksun
oldukları için günümüzde bile güney adalarda Müslüman Filipinlilerin on üç farklı
grubu bulunmaktadır. Klan ve aile kimlikleri Morolar arasındaki en güçlü sadakat
bağı olduğundan, farklı klanlar ve kabileler sık sık birbirlerine karşı savaşa girdi. Bu
kabile ve klan sadakatinin iki yönlü bir etkisi vardı: Birincisi, Filipinler’de İslamiyet
kültürel ve kurumsal açıdan diğer Müslüman dünyası ile aynı gelişmişliği üretmedi.
İkincisi, kabile farklılıkları ve ortak bir etnik kimlik olmaması Moroların
sömürgecilere ve nihayetinde Filipinler hükümetine karşı gayret birlikteliğini
engelledi (Steinberg, 1994: 90, Aktaran John D. Harber,1998: 18).
Müslüman halk Malay soyundan gelmeleri nedeniyle gayrimüslim halk ile
benzeşse de, bu benzeşmenin siyasi anlamda bağlı kurumların olmaması nedeniyle
sosyo-politik anlamda bir etkisi yoktur. Bu nedenle Filipinler eski devlet başkanı
Ferdinand Marcos döneminde ortaya atılan “yerel devletin inşası” iddiası bir anlam
taşımamaktadır. İslamiyet ve Hristiyanlığın gelişinden önce Filipinler’de “ortak bir
siyasi kültür”ün varlığı ile ilgili ikna edici bir kanıt bulunmamaktadır. Sulu ve
40
Maguindanao Müslüman Sultanlıkları yerel devletin inşası anlamında Kuzey
Filipinler’den farklı olup, bu fark sadece isimsel anlamda değil- Müslüman olanlar
ve Müslüman olmayanlar- siyasi güç ve kontrol derecesi ile de bağlantılıdır.
Aralarındaki ırksal ilişkiler İspanyol ve Amerikan sömürgeciliği döneminde
kesintiye uğramış ve gergin bir hal almıştır. Bu dönemi izleyen Filipin Cumhuriyeti
yönetimi döneminde de Müslümanlar ekonomik ve politik açıdan marjinal gruplar
olup, İslami kimliklerini savunmak için siyasi ve askeri mücadele vermişlerdir
(Sakili, 2003:26- 27).
Mindanao Müslümanlarının Filipinler devletine dahil edilmesi, yüzyıllarca
süren bir karşı mücadeleye rağmen gerçekleşmiştir. Buradaki Müslümanların temel
kaygıları, hayatlarını ayrı bir Müslüman ümmet (topluluk) olarak sürdürmek ve
İslam’ın ideallerini bir toplum olarak kavrayabilme kararlılığını göstermek olmuştur.
Gowing’in (1975: 28, Aktaran Che Man, 1987: 31) belirttiği gibi “Filipinler’deki
Müslüman azınlıklar, İslamiyet’in sadakat temelli geleneklerine bağlı kalmak ile
Gayrimüslimlerin çoğunlukta ve etkin olduğu modern bir devlet içinde vatandaşlığın
gerektirdiği şartlara uymak arasında ikilem içinde kalmaktadırlar.”
Filipinler’deki Müslüman- Hristiyan ilişkilerindeki sorunlar bir dizi kültürel
faktörlerden, yapısal, politik, ekonomik, tarımsal ve psikolojik nedenlerden
kaynaklanmaktadır. Hristiyanların çoğunluğu ile hükümet arasındaki ilişkiler
kontrollü olup, Müslümanlar gelişmelerin dışında tutulduklarını düşünmektedirler.
Aynı şekilde dinlerini tehdit edenlere veya Müslüman kimliğine saldıran tüm
kuvvetlere karşı ümmet ve iman birlikteliği sayesinde hayatta kalma mücadelesi
vermektedirler.
2.1.4 İslamiyet Öncesi Mindanao ve İslamiyetin Gelişi
İslamiyet öncesi dönemde Mindanao’da barangay sistemi içinde veya küçük
klan toplulukları şeklinde ve kendi doğal çevrelerinde özerk olarak yaşayan çeşitli
toplulukların varlığı görülmektedir. Bir tür animizm şeklinde ifade edilebilecek kendi
yerli inanç ve gelenekleri olan bu toplulukların “Diwata” olarak bilinen inanç
41
sistemi, doğada insan ruhuna az çok benzer ruhlar bulunduğu inancına dayanıyordu.
Yerel halktan kişilerle evlenen Sufi misyonerler ve tüccarlar tarafından getirilen
İslamiyet, Mindanao’daki toplulukları bir devrime uğrattı. Sulu takımadalarının
Tawi-Tawi ilinde MS. 1310 yılını işaret eden Arapça mezar yazıları İslami varlığın
en eski işaretidir (Montiel, Rodil, Guzman, 2012:3-4).
İslamiyetin, İspanyollardan önce Filipin Takımadalarına geldiği açıktır.
Güneydoğu Asya’da İslamiyetin yayılmasından, Kızıldeniz ile Çin arasındaki ticaret
yapan Arap tüccarlar ve Müslüman din adamları sorumluydu. Bu nedenle,
Müslüman dünyası ile Filipinler adaları da dahil olmak üzere Malay dünyası
arasındaki ticari ilişkilerin, İslamiyetin sekizinci ile onuncu yüzyıldaki genişlemesi
esnasında kurulmuş olması muhtemeldir.
Yuan Hanedanı (1280-1368) kökenli Çin kaynakları, Çin ve Sulu
arasındaki ticaretten bahsetmektedir. Bu dönemde Jolo, Arap, Taylandlı,
Endonezyalı ve Hintli tüccarların ticaret merkezi haline gelmiştir. Onüçüncü yüzyılın
sonunda Arap tüccarlarının yerleşim yerlerini Mindanao bölgesinde kurdukları ileri
sürülmektedir. (Majul, 2009: 70).
Böylece 7. yüzyılda Ortadoğu’da gelişen siyasi yapı ve kavramlarıyla
İslamiyet, Sufizm inancı ile adalardaki topluluklar arasında animistik inanç
geleneğinden Tektanrıcı inanç sistemine geçişi kolaylaştırdı. Yeni inançla birlikte
yeni yasalar, etik standartlar, siyasi yapılar ve uygulamalar, örneğin Arapça konuşma
ve yazma sistemi adalara geldi. İslamiyetin saltanat kurulması konusundaki teşviki
ile adalardaki ilk sultanlık olan Sulu Sultanlığı 1450’de kuruldu. (Saleeby, 1908:162,
Majul, 2009: 24 ). Mekke doğumlu bir Arap tüccarı olan Syed Ebu Bekir (Saleeby,
1913: 10-11) tarafından Buansa (Jolo)’daki Tausug’lar arasında kurulan Sulu
Sultanlığı’nda Sultan Abu Bakr’ın yönetimi altında İslami çalışmalara başlanmış,
siyasi kurumlar İslami kurallara göre şekillenmiş ve çevredeki insanları
Müslümanlığa kazandırmak için Buansa’dan din adamları gönderilmiştir. Sulu
Sultanlığı’nın etkisi Basilan’dan Sulu Takımadalarına ve Palawan’a, güney
Zamboanga kıyıları ve Borneo’ya kadar uzanmıştır (Che Man, 1987: 35).
42
Elli yıl sonra, Mindanao adasındaki Pulangi Nehri’nin kıyısında, Johore’dan
gelen Arap-Malay kökenli bir aileye mensup olan Şerif Muhammed Kabungsuwan
tarafından Maguindanao Sultanlığı kurulmuştur. Sultanlık buradan kıyı şeridi
boyunca Davao Körfezi’ne ve iç kısımlarda Lanao Gölü ve Bukidnon’a yayılmıştır.
Sultanlık sisteminin himayesinde Müslüman cemaatler yoğun ticari
faaliyetler yoluyla servet biriktirmek konusunda başarılı oldular. Daha önemlisi
sultanlıklar siyasi, dini ve ideolojik örgütlenmeyi ve kaynaşmayı teşvik ederek
Müslüman toplulukların adalardaki diğer sakinler karşısında ilerlemelerini sağladılar.
İslamlaşma süreci Müslüman toplulukların kendi kollektif kimliğini oluşturmalarını
ve yabancı tehditlere karşı direnmek için güçlü bir topluluk haline gelmelerini
sağladı (Majul, 2009: 84).
Onaltıncı yüzyılın ortalarında Moro bölgesi Güneydoğu Asya Müslüman
dünyasının önemli bir parçası haline gelmiştir. Ticari ilişkiler ve siyasi ittifaklar
sayesinde Sulu ve Mindanao sultanları diğer Müslüman devletlerle bağlantı
kurmuşlardır.
Mindanao ve Sulu’nun İslamlaşması bu bölgedeki farklı gruplar arasında
ideolojik bir bağ ortaya çıkardı ve Müslümanları gayri-Müslim nüfustan ayıran yeni
bir etnik kimlik duygusunun ortaya çıkmasına yol açtı. Bu dönemde İslam birleştirici
bir güç haline geldi ve sömürge egemenliği karşısında devrimci eylemin temelini
oluşturdu. 1565’de Filipin adalarına kılıcı ve haçıyla giren İspanyol sömürgeciliğine
karşı bir “kutsal savaş” yani “cihad” tasarlayan direniş bu temel ideolojiydi.
2.1.5 Sufizm
Sufilerin Güneydoğu Asya’da İslam’ın yayılmasında birincil misyonerlik
rolü oynadığı kabul edilmiş bir gerçektir. 12. yüzyılda Sufizm, örgütlü kardeşlikler
şeklinde bir toplu hareket haline geldi. Bu kardeşlik Müslüman dünyasını doğudan
batıya işgal etti. Örgütlenen on dört veya daha fazla tarikatın en az üçünün
Güneydoğu Asya’ya, özellikle Sumatra’ya, Java’ya ve Malay Takımadalarına
43
yayılmış olduğu bilinmektedir. Sumatra ve Java’dan yola çıkan Sufi misyonerlerinin
Sulu’ya ulaşması ile Filipinler’de Müslümanlığın ilk adımları atılmış oldu. 1450’de
sultanlığın kurulmasından önce Sulu’ya gelen Sufi misyonerler, “efendi” anlamına
gelen “makhdum” ve “şeyh”’in çoğul formu olan “mashaika” gibi Sufi ünvanları
taşıyordu. Sulu şeceresinde yer alan Karim El Makdum ve Tuan Mashaika’nın bu
ünvanları, Sulu’ya ulaşan bu misyonerlerden bazılarının Arap ya da İranlı Sufiler
olduğunu teyit etmiş görünmektedir (Oliveros, 2005: 49-50).
Sufi misyonerler Sulu’ya vardığında taşlar, nehirler, fırtınalar, yıldırımlar ve
ruhlara tapan kabilelerle karşılaştılar. Bu kabileler ‘Tanrı’nın doğada, hayvanlarda ve
maddelerde tezahür ettiğine” inanıyordu. Bu dinsel ifade Hinduizm’in sonucuydu.
Hinduizm inancı beş yüzyıl boyunca Moro kültürünü etkiledi. Hıristiyan misyonerler
bu uygulamaları animistik ve pagan olarak algıladı. Sufiler bu inanç ve uygulamaları
etkilemediler ve onları İslami vaazlarına uyarladılar. Sufiler Tevhid ile Tanrı’nın
birliğini vurgulamış olmalarına rağmen, Tanrı’nın varlığının doğanın ve evrenin
içinde olduğunu dile getirdiler. Tanrı’nın İslam’daki bu mistik sunusu, Morolar için
cazipti, çünkü Tanrı’nın doğadaki ve evrendeki varlığı ile ilgili var olan inançlarını
değiştirmedi. Üstelik Sufiler, Morolara, “La illaha il-Allah (Allah birdir.) “’in Arapça
versiyonunu kullanmak yerine, Tanrı’nın birliği konusunda kendi dillerinde
anlayışlarını ifade etmelerine izin vermişlerdir. Morolar Tevhid’i kendi anadillerinde
kullanmayı öğrendiler; bunu “Hambuuk-buuk Tuhan (Tek bir Tanrı var.)”; ya da
“Tuhan asal isaisa niya, way limbang niya (Tanrı birdir, eşi, ortağı yoktur.) şeklinde
ifade ettiler (Oliveros, 2005: 51- 52). Sufizmin yaratıcılığı ve hoşgörüsü Moroların
İslamiyete geçişlerinde büyük rol oynadı. Morolar zamanla İslamiyeti memnuniyetle
karşıladı ve yerel kültüre rahatsızlık verici bulmadığı ve halkın geleneksel
uygulamalarını rahatsız etmediğini düşündüğü kuralları benimsedi.
Sufiler ve Morolar kültürlerini paylaşmak adına bir diyalog içindeydiler.
Sufiler İslam ve tasavvufda bulunan dini ifadeleri yerel halka öğrettiler. Yerel halk
da Hinduizm, Budizm ve Konfüçyüs öğretisinden miras kalan çeşitli dini ifadeleri
onlarla paylaştılar. Bu diyaloglardaki temel tutum çatışma değil karşılıklı anlayış ve
saygıydı. Diyalogu mümkün kılan Sufizm’deki esneklikti. Sufiler Moroları yerel
44
uygulamalar ile İslami uygulamaları sentezlemeye teşvik ettiler. Sufiler önce
Morolarla ve onların kültürleriyle tanıştılar ve daha sonra kendi uygulamalarını ve
Müslüman inaçlarını Morolarla paylaştılar. Karşılıklı güven sağlandıktan sonra,
Sufiler yerli kadınlarla evlenmiş ve yerel geleneklere uyum sağlamışlardır (Oliveros,
2005: 53).
2.2 Filipinler’de Müslümanlığın Tarihçesi
İslamiyetin Filipinler’e gelişi 14. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. Burası
İslamiyetin geldiği doğudaki en uzak nokta olmuştur. Güney Filipinler’de başlayan
İslamiyet, sadece Müslüman misyonerler tarafından değil, aynı zamanda siyasi,
ekonomik, sosyal ve diğer faktörlerin etkileşimi yolu ile de yayılmıştır.
2.2.1 Sulu’nun İslamiyetle Tanışması ve Sulu Sultanlığı
İslamiyet’in Sulu ve Tawi-Tawi’ye geliş tarihi yeterli veri ve kaynakların
olmaması nedeniyle kesin olarak bilinmemektedir. Genel kanıya göre İslamiyet
14.yy.da Sulu’da önemli dayanak kazanmıştır. Dr. Cesar Majul bu konuda Sulu
tarsila (Tarsila terimi Arapça “silsile”den gelmekte olup, zincir veya bağlantı
anlamındadır. Yazılı soy bilimi anlamına gelmektedir.) belgelerine itimat etmektedir.
Ve tarsilanın başlangıcı olarak Tuan Mashaika’nın Sulu’ya gelişini işaret etmektedir.
Müslüman olup olmadığının tespit edilememesine rağmen- ünvanı Tuan adı
Mashaika idi ki bu isim Arapça bir kelime olan “shaik” kelimesinden türemiştirMashaika’nın İslamiyetin etkisi altında kaldığını belirtmiştir (Majul, 2009: 2-3).
Tarsila belgelerine göre Tuan Mashaika şimdi Maimbung olarak bilinen
Sulu adasına geldiğinde buranın halkı taşlara ve cansız nesnelere tapmakta idi. Geliş
tarihi net olarak bilinmemesine rağmen 1275-1310 arası olduğu tahmin edimektedir.
Mashaika yerel lider Raja Sipad’ın kızı ile evlendi ve bir kız, iki oğlan çocuğu oldu.
Çocuklarından ikisi Arap isimlerine sahipti. Kızının adı “Aisha (Ayşe)”, oğlunun adı
“Tuan Hakim”’di. Mashaika Maimbung’ta bir ev inşa etmiştir (Saleeby, 1908: 41).
45
Majul bu kişinin 1310 A.D. tarihli But Datu, Jolo’da bulunan toplu mezarla ilişkili
olabileceğini belirtmektedir. “Timhar” olarak anılan bu yabancı Müslüman
mezarlarına saygı gösterilmiş ve burası birçok Sulu Sultanının taç giyme yeri
olmuştur (Majul, 2009: 65).
Ayrıca Sulu tarsila, Karim ul- Makhdum’un, bugün Malezya’nın en eski
şehirlerinden biri olan Melaka üzerinden Simunul Adası’na 1380 yılı civarında
gelişinden bahseder. Makhdum, Sufi inancına sahip, Kadiriye tarikatı’nın bir
üyesiydi (Majul, 1981:181). Tarsila’da Makdum’un Sulu’yu İslamiyetle tanıştırdığı
ile ilgili bilgi yer almamakta, sadece insanların onu dinlemek için her yerden akın
akın geldiğinden bahsedilmektedir (Saleeby, 1908: 42).
Ayrıca Makhdum’un büyü ve tıbbi güçleri olduğundan ve Sulu adalarını
gezdiği ve birçok Tausug’un İslamiyeti kabul etmesine vesile olduğundan söz
edilmektedir. Makhdum bu misyonerlik faaliyeti ile ilgili Buansa’da çok başarılı
olmuş ve onun anısına bir cami inşa edilmiştir. Karim ul-Makhdum, Jolo
yakınlarındaki Simunul Adası’nda bulunan Tubig-Indangan’da Filipinler’in ilk
camiini inşa ettirmiştir. Sulu’da bulunan Tapul halkı, Makhdum’un torunları
olduklarına inanmakta ve ona hürmet etmeye devam etmektedirler. Tawi-Tawi’nin
bir adası olan Sibutu sakinleri, Makhdum’un mezarının kendi bölgelerinde olduğunu
iddia etmektedirler (Majul, 2009: 58-59).
Makhdum’un Sulu’ya gelmesinden on yıl sonra, Malay Müslümanı ve
Sumatra’da bir prens olan Rajah Baguinda, Menangkabaw, Sumatra’dan
Sambuwangan’a, oradan Basilan ve Sulu’ya gelmiştir. Sulu’ya vardığında Buansa
şeflerin direnişi ile karşılaşmış, kendisini Müslüman olarak tanıttıktan sonra insanlar
ona yakın ilgi göstermiştir. Rajah Baguinda yerel kabile reislerinden birinin kızı ile
evlenmiş ve Buansa’yı siyasi iktidarının merkezi yapmıştır. Baguinda’nın ve
Makhdum’un varlığı, sonradan gelen Müslüman misyonerler tarafından
güçlendirilmiştir (Majul, 2009: 67-68).
46
Sulu Sultanlığı’nın yerel halkı olan Tausuglar 11. yüzyılda kuzey
Mindanao’daki Butuan’dan gelerek Sulu’da Samal yerleşimcilerinin yerini almıştır.
Dilbilim analizi Tausug’ların Sulu kökenli olmadıkları teorisini desteklemektedir.
(Oliveros 2005: 46).
İslamiyet ilk kez 13. yüzyılda Lupah Sug yani Sulu Bölgesi’ne ulaşmadan
önce Sulu’nun Tausuglar ve diğer yerel halkları Filipinler’in geri kalanında olduğu
gibi “banua” ya da “barangay” adı verilen basit bir yerleşim biçimine sahipti. Genel
kabul gören teori Sulu saltanatının barangay sistemini geliştirdiği yönündedir.
Barangay hem sosyal hem de politik bir organizasyon olup, akrabalık temeline
dayanır ve bir datu (Malay) veya rajah (Hindu) tarafından yönetilirdi. Bu datular
Sulu takımadalarında dağınık olarak yerleşim gösteren kutaların (duvarlı köylerin)
feodal efendileri idi.
Sulu’nun İslamlaştırılmasının en önemli gelişmesi Abu Bakr’ın gelişidir.
Abu Bakr, Mekke’de dünyaya gelmiş, bir Müslüman Araptı (Saleeby, 1913:6). 1450
yılında Bağdat üzerinden Sumatra’ya gelmiş, Palembang, Sumatra’dan yola çıkarak
Borneo üzerinden Sulu adasının eski başkenti Buansa’ya ulaşmıştır. Buansa’da Rajah
Baguinda’nın kızı Dayang-Dayang Paramisuli ile evlenmiş ve “Sultan Sharif” (Sharif
ul-Hashim) ünvanını almıştır. Rajah Baguinda’nın ölümünden sonra politik otoriteyi
sürdürmeyi başarmış ve 1450’de Sulu Sultanlığı’nı kurmuştur (Saleeby, 1908:44,45).
Sulu Sultanlığı 15. yüzyılın ikinci yarısında Sulu’nun güney
takımadalarında, İspanyol kolonizasyonunun Filipin adalarına gelmesinden yüz yıl
önce kuruldu (Tuban, 1994: 22).
Abu Bakr, İslamiyetin Buansa’da sağlamlaşması ile birlikte itibar kazanmış,
devleti örgütlemiş, şeflerin topraklarını ve yetkilerini devralarak İslam çizgisinde
çeşitli siyasal kurumları oluşturmuştur. Halkın uyguladığı kuralları reforme etmiş, ilk
kanunu yayımlamış ve bir mahkeme sistemi kurmuştur. Sulu Takımadalarının çeşitli
kasaba ve adalarını dahil ederek bir sultanlık ve tek bir ulusa dönüştürmüştür.
Peygamber torunu sayılarak saygı görmüş, Kuran eğitimi ve ibadet için evler ve
47
camiler inşa ettirmiş ve medreseler kurmuştur. Bakr, ölümüne kadar 30 yıl süreyle
Buansa’da yaşamıştır (Saleeby, 1913: 6).
15. yüzyıl ortalarında İslam Sultanlığı’nın kurulması İslamiyetin Jolo’nun
kıyı bölgelerinde ve Sulu takımadasındaki birçok adada yayılmasına yol açtı. Abu
Bakr tarafından kurulan sultanlık sıkı bir güçlü bir şekilde yönetildi ve önemli bir
güç ve şöhret elde etti. Yeni yasa ve düzenlemeler, devletin gücünü pekiştirdi ve dış
dünya üzerindeki etkisini arttırdı (Saleeby, 1913: 6).
16. yüzyılın başından itibaren, diğer Müslüman adalar ile siyasi ve ticari
temasların artması Sulu’yu Güneydoğu Asya’da genişleyen İslam dünyası içine
entegre etmiştir. Sulu Sultanlığı, İspanyol dönemi öncesi en zengin Müslüman
yerleşimi idi. Sulu, stratejik konumu, zengin deniz ve orman kaynaklarının varlığı
sebebiyle uluslararası ticaretin birincil merkezi haline geldi. En görkemli zamanında
Sulu hükümdarları, Kalimantan’ın bazı bölgeleri de dahil olmak üzere, geniş
toprakları kontrol altında tutuyordu. Aynı zamanda yabancı güçlerle antlaşmalar
yoluyla uluslararası ilişkiler kurdular (Majul, 2009: 68-69).
Sultanlık 1450’den 1578’e kadar sınırsız gelişti ve zenginleşti. Fakat
1578’den sonra farklı bir döneme girdiler. Morolar, İspanyol lider Legaspi’nin Cebu,
Panay ve Luzon’daki ilerlemesini izledi, pagan kabile şeflerinin nasıl ezildiğini
gördüler ve Müslüman kardeşlerinin Manila’dan sürülmesine tanık oldular. Fetih ve
genişleme amacında olan İspanyollar Morolara yöneldi ve onları ezmek için şiddetli
ve tekrarlanan girişimlerde bulundu. Binlerce Moro, mermi ve kılıçlarla öldürüldü ve
yüzlerce kasaba yerle bir edildi. Moro bölgesini ele geçirmek için İspanyolların
başlattığı düşmanlıklara karşı Morolar, dini duygular, topraklarına ve ailelerine
duydukları sevgi nedeniyle teslim olmak yerine ölmeyi tercih ederek, cesurca
savaştılar (Saleeby, 1913: 6-7).
Sulu Sultanlığı 16.yüzyılın son çeyreğinde ve 17.yüzyılın başlarında Batı
sömürgeciliği ve Hristiyanlığın yayılması tehlikelerine karşı komşu Müslüman
kabileler birbirleriyle ittifaklar yapmıştır. Ayrıca Müslümanlık adına misyonerlik
faaliyetleri arttırılmış, Sulu’da İslamiyet daha da güçlendirilmiştir.
48
Sulu tarsilaya göre 1698’de Sultan Alimuddin ve ikiz kardeşi Datu Salikala,
Kuzey Borneo’yu fethetti. Ona “amirul müminin” yani “müminlerin koruyucusu”
ünvanı verildi. Aynı zamanda Alimuddin, Hıristiyanlığa geçen ilk sultandı ve
Fernando de Alimuddin adını aldı (Tuban, 1994: 23).
Sulu Sultanlığı bugünkü Sulu, Tawi-Tawi, Malezya’nın Sabah eyaleti,
Basilan, Palawan, Sambowangan, Zamboanga ve Zamboanga del Norte’nin batı
kısımlarını hakimiyeti altına almıştır. Sulu tarsilaya göre Sulu sultanları kronolojisi
aşağıdaki gibidir;
1. Sultan Sharif ul-Hâshim (Sayyid Abu Bakr) (1450-1480)
2. Sultan Kamâl ud-Din (1480)
3. Sultan ‘Alà ud-Din
4. Sultan Amir ul-‘Umarâ (Maharaja di Raja)
5. Sultan Mu’izz ul-Mutawadi’in (Maharaja Upo)
6. Sultan Nâsir ud-Din I (Digunung, Halbud)
7. Sultan Muhammad ul-Halim (Pangiran Buddiman) (1578)
8. Sultan Batara Shah (Pangiran Tengah) (1596-1608)
9. Sultan Muwallil Wasit (Raja Bungsu)
10. Sultan Nâsir ud-Din II (Pangiran Sarikula) (1640)
11. Sultan Salâh ud-Din Bakhtiar (Pangiran Bactial) (1650-1680)
12. Sultan ‘AU Shah
13. Sultan Nûr ul-‘Azam
14. Siultan Al Haqunu Ibn Waliyul-Ahad
49
15. Sultan Shahàb ud-Din (1685-1710)
16. Sultan Mustafâ Shafi ud-Din (1710-1718)
17. Sultan Badar ud-Din I (1718-1732)
18. Sultan Nasr ud-Din (Datu Sabdula) (1732- 1753)
19. Sultan ‘Azim-ud-Din (Datu Bantalan) (1735-1774)
20. Sultan Mu’izz ud-Din (Datu Bantalan)
21. Sultan Muhammad Isra’ïl
22. Sultan ‘Azim ud-Din II (Alimudin II) (1778- 1791)
23. Sultan Sharaf ud-Din (Datu Salapudin) (1791- 1808)
24. Sultan ‘Azim ud-Din III (Alimudin III) (1808- 1821)
25. Sultan ‘Ali ud-Din
26. Sultan Shâkirullah (Datu Sakilan) (1821-1823)
27. Sultan Jamâl ul-Kirâm I(1823- 1842)
28. Sultan Muhammad Fadl (Pulalun) (1842- 1862)
29. Sultan Jamâl ul-Azam(1862-1881)
30. Sultan Badar ud-Din II(1881- 1884)
31. Sultan Hàrun ar-Rashid(1884-1894)
32. Sultan Jamâl ul-Kirâm II (1894- 1936)
Kaynak: Majul, 1981:180
50
2.2.2 Mindanao’nun İslamiyetle Tanışması ve Mindanao Sultanlığı
Mindanao’nun İslamiyetle tanışması 16. yüzyılın ilk çeyreğinde Johore’dan
Pulangi Nehri kıyılarına gelen Sharief Muhammed Kabungsuwan sayesinde
gerçekleşmiştir. Kabungsuwan’dan önce Müslüman misyonerlerin burada faaliyet
göstermiş olma ihtimalleri bulunmaktadır. Maguindanao tarsila Sharief
Kabungsuwan’ın Cotabato City’i İslamiyet ile tanıştırdığından bahseder. Onun
hikayesi bir efsane şeklinde anlatılmaktadır. Onun Mindanao’ya cenneti aramak için
geldiği söylenir. Bu onun evliya veya Sufi eğitici olduğunun göstergesidir.
Tantawan’ın tepelerinde cenneti ararken ona cennetten gönderilen bir huri bulur,
onunla evlenir ve bir kızları olur. Sonradan Sharief geri döner, ancak eşi ve kızı
Mindanao’da kalır. Maguindanao kaynaklarına göre Johore’dan Pulangi Nehri’nin
kuzey tarafındaki Slangan(Cotabato)’ya gelen Sharief Maraja, Kabungsuwan’ın kızı
ile evlenmiştir. Maguindanao’daki Dumatu kabileleri, Sharif Maraja’nın soyuna
dayandırılmaktadır (Mastura, 1984, Aktaran Sakili 2003: 32).
Sharief Muhammed Kabungsuwan Mindanao’da İslam’ın öncülerinden biri
olarak kabul edilmektedir. Maguindanao tarsila onun Arap bir baba ile Malay bir
anneden olduğunu belirtir. Babasının Hz.Muhammed’in soyundan geldiği iddia
edilir. Maguindanao kayıtları onun Mindanao’ya Müslüman Samalar’ın göçü ile
birlikte geldiğini beyan eder. Bu göç bir sürü insanla dolu bir tekne ile yapıldı ancak
fırtına nedeniyle dağılan tekneden hayatta kalanlar Sumatra, Borneo ve Sulu’nun
çeşitli limanlarına doğru yol aldılar. Kabungsuwan, Mindanao’nun doğusunda
Cotabato bölgesinde bir lider haline gelmiştir. ( Majul, 2009: 23-24).
Sharif Kabungsuwan 1515 civarında Mindanao’daki İslamlaşma sürecini
tamamladı. Pulangi nehri boyunca yerleşik Manobo gruplarındaki yerel yönetici
sınıflarla ve Illana Körfezi boyunca Malabang’da bulunan Iranun grubu yerel yönetici
sınıfları arasındaki evlilikler ile Sharif Kabunsuan, Maguindanao ve Buayan
sultanlıklarının tohumlarını ekti. Evlilikler her iki sultanlığında genişlemesinde
önemli bir rol oynamıştır (Abreu, 2008: 18).
51
Kabungsuwan’ın büyük büyük torunu Qudarat tarsilada ilk Maguindanao
Sultan’ı olarak yer alır. 1616’da Sultan Qudarat öncesi dönemde sultanlık, Pulangi
nehrinin Danao kolu boyunca İslamileştirilmiş Manobo yerleşiminin merkezi haline
geldi. Bundan sonra, Pulangi nehri üst kısmı etrafındaki saltanat yönetim bölgesi
“Maguindanao” olarak bilinir hale geldi. Nehrin alt kısmında Buayan sultanlığı
hüküm sürdü. İki sultanlık arasında kardeşlerin evliliklerinden Kabuntalan Sultanlığı
doğdu (Abreu, 2008: 18).
Maguindanao’da İslamiyet 16. yüzyılda Zamboanga yerlilerini ve
Basilan’da Yakan’ları kontrol altında tutan Sulu Sultanlığı’nın etkisi ile güç kazandı.
Kayıtlara göre, zaman zaman Jolo, Brunei yada Moluccas’tan gelen din adamları,
Yakan ve Maguindanao yerleşimlerinde Müslümanlık bilincini geliştirmek için
yardımcı oldular.
Cotabato ve Malabang’tan sonra İslamiyet Sarangani Koyu, Davao Körfezi,
Mindanao’nun kuzey kıyıları ve Lanao Gölü gibi Mindanao’nun diğer yerleşimlerine
yayıldı. Bazı yerel kaynaklara göre Sharief Kabungsuwan Lanao Gölü çevresine
gitmiş ve Maranao yerel kabile şeflerini ikna etmiştir. Maranoa tarsilada bu konuyla
ilgili bir yorum bulunmamaktadır. Bununla birlikte, belli bir zaman süreci içinde
Maguindanao Müslümanları ile temas ve evlilikler yoluyla dönüştürülmüş olmaları
mümkündür. İspanyol misyonerlerin 1640 tarihli raporlarına göre Lanao Gölü
etrafında bulunan datular Müslümandılar ancak kabile halklarının tamamı Müslüman
değildi. Dolayısıyla Lanao Gölü yerleşimleri Hristiyan misyonerler için hala
potansiyeli olan, verimli bir çalışma alanı olarak düşünülüyordu (Sakili, 2003: 33).
Lanao ile ilgili bir başka hikaye Sharief Alawi’nin – muhtemelen
Cotabato’dan- Tagoloan Nehri, bugünkü Misamis Oriental, kıyılarına geldiği
şeklindedir. O ve takipçileri İslamiyeti Bukidnon ve Lanao Gölü kıyılarına taşımıştır.
Maranoaların İslamiyeti kabulu İspanyolların bu alanları fethetme girişimlerini sona
erdiğinde yani 19. yüzyılın sonlarında tamamlanmıştır. Maranoa kabile şefleri ittifak
yaratmak ve Maguindanao aristokrat aileleri ile evlilik bağlantısı kurmak suretiyle
İslamiyet inançlarını devam ettirmişler ve Kabungsuwan’dan sonra da atalarının
izinden gitmişlerdir (Sakili, 2003: 34).
52
İspanyolların 17. yüzyıl başlarında kolonizasyon ve Hristiyanlaştırma
girişimlerine karşı Filipin Müslümanları arasında İslamiyetin yükselmesi anlamında
hızlı bir ilerleme olmuştur. İslamiyet, Filipin Müslümanları için İspanyollara karşı
üçyüz yıldan fazla süren mücadelede bir birleşme noktası olmuştur.
Maranaolar olarak bilinen Lanao Gölü kenarında yaşayan insanlar arasında
onlarca beylik, 16. yüzyılda da var olmuştu. Ancak Tausug ve Maguindanao
gruplarından farklı olarak gölde hiçbir merkezi yapı oluşturulmamıştır. Bu beylikler
arasında en önemlileri Masiu, Unayan, Bayabao ve Baloi’dir (Abreu, 2008: 18).
Tausug, Maguindanao ve Maranaolar İspanyol sömürgecilerin gelmesinden
önce nüfus ve siyasi gelişme seviyesi açısından Moro halkını kapsayan 13 etnikdilsel grup arasında en önemli kabileler olarak görülürler. Diğer on grup- Iranun,
Yakan, Sama, Sama Laut (Badyao), Kalibugan, Sangil, Kalagan, Palawani, Molbog
ve Jama Mapun- Sulu ve Maguindanao sultanlıklarının egemenliği ve etkisi
altındaydılar (Abreu, 2008: 19).
Ekonomik olarak, Sulu, Maguindanao ve Buayan Sultanlıkları şimdi Sulu
Bölgesi olarak bilinen bölgede Doğu Asya deniz ticaretinde aktifti. Sulu Bölgesi,
Sulu takımadalarından (Sulu, Basilan ve Tawitawi eyaletlerini kapsar) ve
Cotabato’ya, Ternate, Moluccas, Borneo ve Brunei’nin komşu adalarına kadar uzanır.
Sulu Bölgesi, Çin, Singapur, Avrupa ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerinden gelen
bölgesel ve uluslararası ticaretlerin kesişimindedir. 18. yüzyılın ikinci yarısından 19.
yüzyılın ortalarına kadar Jolo, Mindanao ve Sulu baharat, orman ürünleri ve egzotik
deniz ürünleri ile uğraşan bölgesel ve uluslararası ticaret için önemli bir giriş
limanıydı. 19. yüzyılın sonlarında Filipinler’de ABD emperyalizminin gelişinden
önce afyon, askeri cephanelik ve köle ticareti de bölgede gelişti. Sulu ve
Maguindanao Sultanlıkları çeşitli sebeplerle uluslararası kabul görmüş ulusdevletlerle barış ve dostluk antlaşmaları imzaladılar (Abreu, 2008: 19).
Üç ana grubun öncülüğündeki siyasi yapılar birbirinden bağımsız olarak var
olmuşlardır. Bununla birlikte, ortak düşmanlarına karşı birleştikleri zamanlar vardı.
Örneğin, İspanyol sömürgeciliğinin hemen öncesinde ve sırasında, Sultan Qudarat’ın
53
saltanatı, Avrupa işgalcilerini engellemek için Maguindanao, Sulu, Buayan ve hatta
günümüz Endonezya’sındaki Ternate ve Moluccas’ın sultanlıklarının güçlerine
katıldı. Luzon ve Visayas’taki İspanyol kuvvetleri ve İspanyol kontrolündeki
bölgelere karşı koordineli ve ortak ordu saldırıları başlattılar (Abreu, 2008: 19).
Maguindanao Sultanlığı, Mindanao’da birçok bölgenin kontrol altında
olduğu 1630-1640 Sultan Qudarat döneminde doruk noktasına ulaşmıştır. Sultan
Kudarat’ın İspanyollar ile yaptığı antlaşmaya göre; sultanın toprakları bugünkü Şerif
Kabungsuwan bölgesi, Maguindanao bölgesinin bir kısmı, Sultan Kudarat, Güney
Cotabato, Sarangani bölgelerinin sahil kısmı Lanao, Davao del Sur, Davao Oriental
bölgelerinin bazı kısımları ile Zamboanga del Sur bölgesinin doğu kısımlarını
kapsıyordu (Lingga, 2008:5). Maguindanao sultanları şu şekilde sıralanır;
1.Shariff Muhammad Kabunsuan ( 1515-1543)
2. Shariff Makaalang (1543-1574)
3. Datu Bangkaya (1574- 1578)
4. Datu Dimasangkay Adil (1578-1585)
5. Datu Gogo Sarikula (1585-1597)
6. Kapitan Laut Buisan (1597-1619)
7. Sultan Muhammad Dipatuan Kudarat I(1619-1671)
8. Sultan Mohamad Dundang Tidulay (1671-1678)
9. Sultan Muhammad Baranaman (1678-1699)
10.Sultan Jamalal Alam Kuda (1699-1702)
11. Sultan Bayanol Anuar (1702- 1725)
12. Sultan Jadar Sedik Manamin (1725-1733)
54
13. Sultan Tahirudin Malinog
14. Sultan Pakir Maulana Kairodin Kamsa (1733- 1748)
15. Sultan Pakarudin Almanza (1755-1780)
16. Sultan Asmodin Kibad Saharival ( 1780-1805)
17. Sultan Kawasa Anwar (1805-1830)
18. Sultan Jamolal Alam Untong (1830-1854)
19. Sultan Makakua ( 1854-1884)
20. Sultan Jalalodin Pablo (1884-1895)
21. Sultan Manginggra (1896-1906)
Kaynak: Majul, 2009: 25-29
Maguindanao Sultanlığı, Mindanao Sultanlığı veya Cotabato Sultanlığı
olarak da bilinir. Lübnan doğumlu bir Amerikalı yönetici olan Najeeb M. Saleeby,
İranunlar (Mindanao’da etnik bir grup) haricinde, Mindanao’daki tüm Müslümanların
bir zamanlar Maguindanao Sultanlığı’nın kontrolü altında olduğunu iddia etmektedir
(Saleeby, 1974:185, Aktaran Makol-Abdul, 1997:314).
2.3 İspanyol Sömürge Döneminde Morolar
İspanyollar Filipin topraklarına 16. yüzyılın ikinci yarısında gelmiş ve 1570
yılında Rajah Süleyman yönetimindeki Manilayı ele geçirmiştir. Yani Müslümanlarla
ilk karşılaşmaları Moro bölgesinde değil, Manila’da olmuştur (Tan, 2010: 63).
Müslüman- İspanyol çatışması ise 16. yüzyılda İspanya’nın Luzon ve Visayas’taki
yönetimini kurması ve bu yönetimi Mindanao ve Sulu’ya kadar uzatmak istemesi
üzerine başladı. 1578 yılından itibaren Mindanao ve Sulu’ya askeri birlikler
gönderen İspanyollar, Moluccas’ta ( Doğu Endonezya’daki Baharat Adaları) kalıcı
55
bir dayanak oluşturmaya yönelik çabalarında Mindanao’nun stratejik konumu
nedeniyle adanın öneminin farkına vardılar. Mindanao’nun fethi ile Moluccas’da
gelişen baharat ticaretine katılabilirler ve komşu ülkeler üzerinde de etkilerini
sürdürebilirlerdi. Aynı zamanda komşu Sulu, Brunei ve Java krallıklarından da tam
bir itaat elde edebilirlerdi (Majul,2009: 92).
İşgalleri boyunca, İspanyol sömürge yönetimi Müslümanları Hıristiyanlığa
geçirmek için ciddi çaba gösterdiler. İspanyol misyonerlerin görüşüne göre bu
hareket, Müslüman halkın İspanya’ya sadık kalabilmesi için dönüşümün gerekli
olduğu düşüncesine dayanıyordu. Buna ek olarak, İslamiyete olan fanatik nefretleri
nedeniyle takımadalardaki “Moroizm”’i ortadan kaldırmaya kararlıydılar.
Kendilerinin Filipinlere getirdikleri bu nefret, İber Yarımadası’ndaki Moorish’lerin
(Magribliler) bağımsızlıklarına yönelik mücadelelerine duydukları nefretin
devamıydı (Gowing, 1979: 30, Aktaran Makol-Abdul, 1997:311). Aynı zamanda
misyonerler Hıristiyanlığa dönen Müslümanlarla birlikte İspanyolların, Mindanao ve
Sulu’da yağma ve zenginlik edinmelerinin de daha kolay olacağını düşünüyorlardı.
Ayrıca Hıristiyanlarla ticaret yapmak Müslümanlara göre daha kolay olurdu. Bir
bakıma misyonerler işgalcilerin araçları haline geldiler. Böylece pek çok tarihçi
tarafından dünya tarihinde sömürgeciliğe karşı en uzun süreli direniş olarak kabul
edilen İspanya-Moro savaşları başladı.
2.3.1 İspanyol Sömürgeciliğine Karşı Moro Tepkisi
Nispeten gelişmiş sosyo-ekonomik ve politik sistemlere sahip özgür bir halk
olan Müslümanlar, toplumlarının politik, ekonomik ve dini temellerini korumak için
İspanyol saldırılarına karşı kendilerini savundular. İspanyol işgalcileri ülkeye
gelmeden en az iki yüzyıl önce İslamiyet, Malay Yarımadası ve Endonezya
adalarından gelen Arap tüccarları ve destekçileri sayesinde Mindanao ve Sulu’ya
yayıldı. İspanyolların Luzon ve Visayas’ı ele geçirmeleri üzerine, Müslümanlar
İspanyolları durdurup güney adalarına girmelerini engellediler ( Sharma, 1979:
120). İspanyollar ülkeyi kolonileştirdiğinde ve halkı Katolikliğe dönüştürdüklerinde,
56
ülkenin güney kesiminde yaşayan çoğu kişi İslamiyeti kabul etmişti. İslamiyet,
Mindanao ve Sulu’da onu kabul eden sakinler arasında derin ve çarpıcı dönüşümler
getirdi. Müslüman Profesör Cesar Majul, bununla ilgili şu yorumu yapmaktadır
(Majul, 2009:83-84):
“Filipinler nüfusunun bir bölümü İslamiyeti kabul ederek, Herkül’ün
Sütunları’ndan (Cebelitarık Boğazı girişinin yanındaki burçlar), Çin sınırlarına
uzanan daha geniş bir dini topluluğun parçası haline geldi. Filipinler’deki bu
insanlar, İslamiyet ile dinsel bir topluluk oldular, yeni yasalar, daha gelişmiş bir
siyasi örgütlenme, yeni bir yazı sistemi ve her şeyden önce hayata yeni bir etik bakış
açısı kazandılar.”
Üstelik Filipinler’deki Müslümanlar, diğer Müslüman krallıklar ile zaten
dini, diplomatik ve ticari ilişkiler kurmuşlardı. Müslüman toplumda hakim olan bu
siyasi, ekonomik ve dini koşullar işgalcilerin Mindanao ve Sulu’yu boyun
eğdirmesini zorlaştırdı.
İspanyolların Mindanao ve Sulu’yu işgali çok şiddetli ve yıkıcı olmuştur.
İşgalcilere karşı Müslümanlar tarafından verilen ve üç asırdan fazla süren mücadele
“Moro Savaşları” olarak adlandırılır. İspanyol işgalciler, siyasi, ekonomik ve dini
amaçlarla harekete geçerek, Mindanao ve Sulu’nun asi Müslüman halkını
boyunduruk altına almak ve Hıristiyanlaştırmak için kararlı girişimlerde bulundular.
Ancak sömürgeciler, Moro halkının güçlü direnişi nedeniyle çabalarında başarısız
oldular. Bununla birlikte, bölgede bu çabalarına hizmet edebilecek birkaç garnizon
kurdular.
2.3.2 Moro Savaşları ve Müslüman-Hristiyan Mücadelesi
Moro İslami Kurtuluş Cephesinin (MILF) kurucusu Salamat Haşim’e göre
Moro tarihi üç cihad dönemine ayrılmıştır. İlk cihad, Filipinler’de 300 yıldan fazla
egemenlik süren İspanyol sömürgeciliğine karşıydı. Amerikan koloni saldırılarına ve
1950’lere kadar Filipin hükümetine karşı lokalize ve dağınık ayaklanma Moro
cihadının ikinci dönemini oluşturdu. Zulüm ve sömürüye karşı üçüncü cihad,
1970’lerden beri sürmekte olan Devrimci Moro mücadelesidir. Birincisi yani Moro-
57
İspanyol Savaşı, 16. yüzyılın son çeyreğinden 19. yüzyılın sonlarına kadar üç asır
boyunca sürdü. Filipinli tarihçi Cesar A. Majul bu mücadeleyi altı aşamaya
bölmüştür:
Majul’a göre, Manila, Visayas ve Mindoro’da Müslüman kontrolündeki
bölgeler başlangıçtan itibaren İspanyol sömürgesine direndiler. İspanyol sömürge
güçleri, Luzon ve Visayas’taki erken kazanımlarını pekiştirmek ve Mindanao ve
Sulu’yu boyunduruk altına alma konusundaki temel çalışmaları yapmak amacıyla,
Moro sultanlıklarına askeri destek veren Borneo ve Brunei bölgelerindeki Müslüman
kamp yerlerine ve yerleşim bölgelerine karşı bir dizi askeri saldırı başlattılar (Abreu,
2008: 20) .
Bu savaşın ilk aşaması, 1571’de Legaspi’nin Rajah Süleyman yönetiminde
Müslüman yerleşimlerinin olduğu Manila’ya gelmesi ile başladı. Filipinler’in kuzey
kesiminde nüfuz alanını yok etmek ve güneydeki Sulu Sultanlığı’nı izole etmek için
başlayan mücadele Brunei’nin istilasıyla sona erdi. Düşmanlıklar başlamadan önce,
İspanyol General Francisco de Sande, önce Brunei sultanına bir mektup gönderdi.
Mektubun önemli bir kısmı, Brunei sultanının Müslüman misyonerlerinin Filipinler’e
gelişlerini durdurması gerektiğiydi. Bu mektup, Güneydoğu Asya’nın
Hıristiyanlaşması ve sömürge anlamında fethi konusunda İspanyol sömürgeciliğinin
çizgisini ortaya koyan somut bir kanıttı (Majul, 2009: 122-124)
1576’da Vali Francisco Sande döneminde, İspanyol sömürge güçleri
sultanlıkları yönetimi altına almaya çalıştı ancak başarısız oldu. Misillemede Sulu,
Maguindanao ve Buayan Sultanlıkları Doğu Asya’daki müttefikleriyle birlikte ya da
bağımsız olarak askeri saldırı başlattılar. Yalnızca sömürge amaçlarını engellemekte
değil, aynı zamanda Kuzeydoğu ve Batı Mindanao’da Hıristiyanlaştırma sürecinin
sınırlandırılmasında da başarılı oldular. Bununla birlikte sultanlıklar Luzon’daki ve
Visayas’ta İspanyolların kontrol ve etkileri altında olan alanları kurtaramadı (Abreu,
2009: 20).
Luzon’daki İspanyol zaferi ve ayrıca Brunei seferi sırasında İspanyollar
sömürge amaçlarının ikinci aşamasına geçti ve Sulu ve Maguindanao şeflerini
58
köleleri yapmak için uğraştılar. Haziran 1578’de, İspanyollar Sulu takımadalarını
araştırdılar ve hatta saldırmakla tehdit ettiler. Ancak bu tehdit uzun sürmedi, Sulu
liderleri ile uzlaşmaya vardıklarında geri çekildiler. İspanyollar buradan
Maguindanao’ya geçtiler, ancak Müslüman liderlerle temas kuramadılar. Ertesi yıl
Yüzbaşı Gabriel de Rivera yönetimindeki İspanyollar, Cotabato’da bir askeri misyon
yürüttüler. Başlıca amaçları Müslümanlara haraç ödetmek, onları yabancı
misyonerlere izin vermemeye teşvik etmek, Brunei’deki zaferleri hakkında
Maguindanao’da haber yaymak, Müslümanlar ve onların güçleri hakkında bilgi
toplamak ve Maguindanao ile Ternate ve diğer Endonezya halkları arasındaki
ilişkileri öğrenmekti.
Bu amaçları doğrultusunda İspanyollar hedeflerini Mindanao ve Sulu’nun
fethi üzerinde yoğunlaştırdılar. 1591 yılı İspanyolların, Mindanao’daki Müslüman
gücünün bulunduğu Maguindanao’ya yaptığı askeri keşif seferleriyle geçti. Mindanao
devrildiğinde etkilerini Sulu ve Brunei’ye yaymanın daha kolay olacağını
düşünüyorlardı. Ancak İspanyollar şiddetli bir silahlı Müslüman direnişi ile
karşılaştılar. Bir askeri garnizon kurmak beş yıllarını aldı, 1596’da Tampakan’da
kurdukları garnizon kısa sürdü. Morolar Tampakan’daki İspanyol kalesine bir dizi
saldırı düzenledi. İspanyollar Tampakan’ı 1597’de terk edip Zamboanga
yarımadasında La Caldera’ya taşındılar (Majul, 2009: 127-128).
Moro savaşının üçüncü aşamasında, Müslümanlar askeri stratejilerini
değiştirerek, savunma konumundan saldırı konumuna geçtiler. Ve savaşı düşman
topraklarına taşıdılar. 1599’da Maguindanao şefi Datu Salikula ve Buayan şefi Datu
Sirungan, Visayas’ın merkezinde büyük bir İspanyol üssüne 3.000 savaşçı ve 50
yelkenli tekneden oluşan ortak bir kuvvetle saldırı başlattılar. 1602’de Müslümanlar
başka bir saldırı düzenlendi ve bu o güne kadar yapılan en büyük saldırıydı. Saldırıda
Ternate, Sangil ve Tagolanda (Cagayan de Oro)’dan 50, Maguindanao’dan 60 ve
Basilan Yakanlar’dan 35 olmak üzere toplam 145 yelkenli tekne kullanıldı. Bu
kuvvetler Datu Salikula’nın halefi Datu Buisan ve Datu Sirungan tarafından
yönetildi. Bu yıkıcı baskınlara karşı İspanyollar Maguindanao’ya nazaran daha zayıf
olduklarını düşündükleri için Sulu Sultanlığı’na saldırdılar. Sulu’nun yenilmesinin
59
daha kolay olduğunu düşündüler. Üç ay boyunca Jolo’yu kuşattılar, ancak saltanat
kuvvetleri onları geri püskürttü (Majul, 2009:131).
Haberler 29 Ekim 1603’te Maguindanao’ya ulaştığında Rajah Buisan, Sangil
ve Ternate’den müttefikleriyle birlikte Orta Visayaların bir başka bölgesini istilaya
yönlendirildi. Dulag, Leyte’yi işgal ettiler ve Rajah Buisan Leyte datusunu
İspanyollarla savaşmaya çağıran tarihi konuşmasını yaptı. Buisan’ın konuşmasının ve
aynı zamanda Visayas’taki Müslüman baskınlarının hızla arttığının farkında olan
İspanyollar anlaşma yoluna gittiler. Barış görüşmeleri için özel bir elçi
görevlendirdiler. İspanyolların barış talebi sonucu 8 Eylül 1605’te bir antlaşma
imzalandı. Ancak bu antlaşma İspanyolların Nisan 1608’de Ternate’yi işgal etmeleri
nedeniyle uzun sürmedi. Maguindanao şefi bu eylemi antlaşmanın ihlali olarak
yorumladı. Bu nedenle Orta Visayas’taki İspanyol garnizonuna askeri baskın
düzenlenmesini emretti. Bu da İspanyolları Mart 1609’da başka bir barış antlaşması
imzalamaya zorladı. Ve bu anlaşma İspanyol-Moro savaşlarını 25 yıl boyunca
engelledi (Majul, 2009:132).
1627’de İspanyollar ve Müslümanlar arasında yeniden başlayan savaş Sulu
Sultanlığı ile yapıldı. Sulu elçisi Datu Ache’nin uğradığı kötü muamele savaşı
tetikleyen olay oldu. Datunun gemileri Manila’dan dönerken İspanyollar tarafından
yakalandı. Datu ve adamları Manila’ya geri getirildi ve aşağılandılar. Bu olay
sultanlık yönetimini öfkelendirdi. Sulu Sultanı Rajah Bungsu 2000 savaşçı ile
Camarines Sur ve merkez Visayas’taki İspanyol üssü ve gemilerine saldırdı. 1628’de,
İspanyollar bu saldırıya karşı misilleme yaptı. 200 İspanyol subayı ve 1.600 yerli
müttefikten oluşan bir sefer düzenlediler. Sulu güçlerini yenmeyi başardılar ancak
karşı saldırı korkusu yüzünden hemen çekildiler. Bu gerilemeye rağmen Sulu
Saltanatı 1629’da başka bir sefer düzenledi. Sulu güçleri Datu Ache tarafından
yönetildi. Camarines, Samar, Leyte ve Bohol’daki İspanyol yerleşim bölgelerine
saldırdılar. Benzer şekilde İspanyollar 17 Mart 1630’da Sulu’yu tekrar istila etti.
Güçleri yaklaşık 2.500 kişi idi. Ancak Sulu’ya geldiklerinde saltanat güçleri savaşa
hazırdılar. Savaşta İspanyol komutanı Lorenzo de Olaso yaralandı ve kuvvetlerini
60
geri çekti. 1631’de Sulu savaşçıları, Visayas’taki İspanyol gücünün bulunduğu
Leyte’yi hedef alan bir başka saldırı başlattı (Majul, 2009:141).
Maguindanao’da, Sultan Qudarat, yeni istilalara hazırlık amacıyla gücünü
sağlamlaştırmaya devam etti. Buayan ve Sangil liderleri onun kontrolünde kaldı.
Ayrıca Sulu Sultanı ile temas kurdu. Sultan Qudarat bu teması somutlaştırmak için
1632’de Sulu Sultanı Rajah Bungsu’nun kızı ile evlendi. Bu Mindanao ve Sulu’nun
iki sultanı arasındaki politik ittifakı sağlamlaştırdı. Bu iki sultan koordineli bir askeri
güçle Orta Visayas’a ortak bir saldırı düzenledi. 1634 yılında 1500 savaşçı ile
gerçekleştirilen ilk saldırıda Dapitan, Leyte ve Bohol topraklarına ulaşıldı.
Manila’daki İspanyol sömürge yönetiminin en temel sorunu Müslümanların
topraklarını istila etmelerini nasıl durduracakları idi. Müslümanlar’ın askeri
davranışlarıyla ilgili incelemelerden sonra, İspanyollar yaklaşımlarını değiştirdiler ve
düşmanlarının topraklarında ileri bir kuvvet kurarak savaşın eğilimi tersine
çevirebildiler. Bu Moro savaşlarının dördüncü aşamasının odak noktasıydı.
İspanyollar Zamboanga’yı ele geçirdi ve 6 Nisan 1635’te bir askeri üs kurdu. Bu üs
Sulu savaşçıları onları kalelerinden çıkarıp sürene kadar 29 yıl varlığını devam
ettirdi. Bu, Sulu sultanı Rajah Bungsu’nun en büyük başarılarından biriydi (Majul,
2009: 147-148).
Zamboanga’daki bu İspanyol üssü, Sulu saltanatının başkenti Jolo ve
Maguindanao bölgesinde Lamitan’a saldırdı. Maguindanao saltanatının başkenti
Lamitan, 13 Mart 1637’de İspanyollar tarafından ele geçirildi. Yaklaşık 2.000 kişilik
Qudarat kuvvetleri yenilgiye uğradı ve iç kesimlere doğru çekilmek zorunda kaldılar.
72 Müslümanın başı kesildi ve İspanyollar gösteriş yapmak ve korku aşılamak için
bu başları kazıklara koydular. İki yıl sonra, 1639’da, Sultan Qudarat kuvvetlerini
yeniden kurdu. Sulu’da İspanyol saldırısı üç ay süren bir savaştan sonra Jolo’nun ele
geçirildiği Ocak 1638’e kadar devam etti. Bu İspanyolların Jolo’yu işgal ettiği ve
saltanat sarayının Dungun, Tawi-Tawi’ye taşındığı dönemdi. 25 Mart 1644’te Rajah
Bungsu oğlu Pangiran Salikala’yı Endonezya’nın Batavia kentindeki Hollandalıların
desteğini almak üzere Batavia’ya gönderdi. Lojistik hazırlıklardan sonra sultan,
Hollanda donanması ile birlikte Jolo’daki İspanyol garnizonunu bombalamak için son
61
bir saldırı emri verdi. Yaklaşık bir yıl süren askeri çatışma sonrasında İspanyollar
savaşı durdurmayı, barış antlaşması imzalamayı ve tüm kuvvetlerini Zamboanga’dan
Manila’ya tahliye etmeyi kabul ettiler. Çünkü Manila’nın yakında Çin’den gelebilecek
bir saldırı durumu vardı (Majul 2009: 158). Çinli bir tüccar ve korsan olan
Koxinga’nın işgal tehdidi ile karşı karşıya kalan İspanya, Sultan Qudarat’ın İspanyol
sömürgeciliğine karşı ikinci bir cihad kurması nedeniyle güçlerini Manila’da
birleştirmeye zorlandı (Abreu, 2008: 21).
Majul’a göre, İspanyolların 1718’de Zamboanga’yı yeniden işgal etmesi ile
başlayan ve elli yıldan fazla süren beşinci dönem en kanlı dönemdir. İspanyollar,
Fort Pillar olarak bilinen devasa bir askeri üs inşa ettiler ve böylece Sulu Saltanatını
kışkırttılar. Yapılan misilleme İspanyolları yerlerinden oynatamadı. Sultan Badaruddin yönetimindeki Sulu saltanatı, Maguindanao sultanından ve Batavia’daki
Hollandalılardan destek istedi. Sultan Badar-uddin, Datu Bandahara ve Nakhuda’yı
Batavia’ya göndererek askeri yardım çağrısında bulundu. Sonuç olarak, Sulu
Sultanlığı ve Maguindanao Sultanlığı birleşik kuvvetleri 104 yelkenli gemi ve 3.000
savaşçının katılımı ile Aralık 1720’de Zamboanga’ya bir saldırı düzenledi. Ancak bu
saldırı başarılı olamadı. Yine de Sulu saltanatı İspanyolları Zamboanga’dan çıkarma
mücadelesinde hala sağlamdı. Her iki güç de karmaşık bir diplomasi ve ordu
politikası benimsedi. Bu durum ikisinin de kolaylıkla vazgeçmeyeceğini gösterdi.
Savaşın devam etmesine rağmen elçiler aracılığıyla gerçekleşen görüşmelerle 11
Aralık 1726’da Sulu Sultanlığı ve Manila’daki İspanyol sömürge yönetimi arasında
bir barış antlaşması imzalandı (Majul, 2009: 233-234).
Bu dönemde Sulu saltanatı dış ilişkilerini Çin’e kadar genişletti. Sultan
Badar-uddin 1717’de ve 1733’de Çin’e büyükelçi gönderdi. Amaç Çinli liderleri Sulu
ve Manila arasındaki uzun savaş hakkında bilgilendirmekti. Saltanat Çin
hükümetinin askeri desteğini almak istedi ve muhtemelen yardım aldı. Barış
antlaşması Sultan Badar-uddin’in 6 Aralık 1734’de Zamboanga’yı ele geçirmeye
teşebbüs etmesi ve bazı Sulu savaşçılarının kuzey Palawan’daki Taytay’a saldırması
üzerine bozuldu. Buna karşılık olarak İspanyollar Jolo’yu 1735’de işgal etti ve
62
saltanat makamı ikinci kez yer değiştirdi. İki güç 1 Şubat 1737’de bir barış antlaşması
imzaladığında savaş durdu (Majul, 2009: 237-242).
Sulu ve Maguindanao’nun gücü sürekli bir düşüşe geçerken
İspanyolların askeri gücü buharlı gemiler ile birlikte daha da büyüdü. Müslüman
filoları İspanyol modern filolarıyla baş edemedi. İspanyollar doğru zaman geldiğinde
büyük bir istila öngörüyorlardı.
Bu aşamada sömürgeciler 1751’de çıkardıkları kraliyet kararnamesi ile özel
şahıslara Morolara karşı askeri seferler düzenlemelerine izin verdiler. Çoğunlukla
suçlu insanları işe alıp, organizatörlere şartsız af, vergi muafiyeti ve savaş
ganimetinin 4 / 5’i verildi. Kararname Moro’yu imha etmeyi amaçlıyordu. Misilleme
olarak Morolar Luzon ve Visayas’taki İspanyolların yaşadığı topluluklara karşı
başlattıkları en sert saldırılardan birini başlattı (Abreu, 2008: 21).
İspanyol sömürge hükümetine verilen tavizler ve imtiyazlar, Sulu ve
Maguindanao sultanlıklarında tahtın devamı için iç çekişmeler ve Filipinlere
emperyalist saldırıların artması Doğu Asya deniz ticaret bölgesinde Moro
sultanlıklarının etkisinin azalmasına katkıda bulundu. Buharlı gemi ve modern ağır
topçu donanımı ile donatılmış olan İspanyol kuvvetleri Sulu, Cotabato ve Lanao’daki
Morolara karşı sürekli askeri saldırılar başlatmayı başardılar. 19. yüzyılın ikinci
yarısında, İspanyol güçleri Sulu, Basilan, Cotabato’daki ve Lanao Gölü’ndeki
konumlarını güçlendirdi (Abreu, 2008: 21).
Moro savaşlarının altıncı aşaması, İspanyolların Mindanao’nun fethi
hayalidir. Bu aşama 1851’de İspanyolların Sulu’yu işgal etmesiyle başladı ve
Filipinler’deki İspanyol idaresinin sona ermesi ile bitti. İspanyol kuvvetlerinin
gücünü fark ettikten sonra Sultan Pulalun yönetimindeki Sulu Sultanlığı bir strateji
olarak barış anlaşması imzaladı. Antlaşma 30 Nisan 1851’de imzalandı. Fakat
geçmişteki diğer antlaşmalar gibi bu antlaşma da uzun süreli barışı sağlamayı
başaramadı. İspanyollar, Mindanao ve Sulu’nun sultanlarının İspanyol fethine
direnmek konusunda zayıf olduklarını zaten hesaplamışlardı. Manila’daki Katolik
hiyerarşisi güneydeki olası savaş hakkında halkın desteğini kazanmak için
63
propagandasını yoğunlaştırdı. İspanyol bir rahip olan Roman Martinez Vigil yazdığı
savaş teorisinde Jolo’ya karşı savaşı adil bir savaş ve Hıristiyanlık adına kutsal bir
savaş olarak tanımlamıştı. Manila’daki zengin insanlar ve Çinli kapitalistler bu
çağrıyı hevesle yanıtladı (Majul, 2009:344).
İspanyollar Vali General Jose Malcampo liderliğinde 9.000 asker organize
etti. Bu birlikler yüzlerce papaz ve rahibe ile birlikte Sulu’ya gönderildi. Güvenlikleri
11 nakliye, 11 savaş ve 10 buharlı gemi ile sağlandı. 21 Şubat 1876’da Jolo’ya inen
İspanyolların amaçlarının farkında olan Sulu Sultanı Jamalul Azam, ordusunun
askeri liderleri ile bir araya geldi ve işgale engel olmak için ne yapılacağı tartışıldı.
Azam son çare olarak cihada başvurulmasını emretti. Padişahın bilge planının doğru
ve etkili olduğu kanıtlandı. Saltanat, 22 Temmuz 1878’de başka bir anlaşma yapmayı
başardı ve böylece halkını bir yıkımdan kurtardı (Majul, 2009:346-347).
Mindanao cephesinde, İspanyollar Maguindanao saltanatının gücünü yok
etmekte başarılı olmuşlardır. Sultanlık içindeki Maranao, Iranun ve diğer etnik
gruplar kendi güçlerini bağımsız olarak kullanmaya başladılar. Bu insanlar kendi
savaşlarını ayrı ayrı başlattılar. Maguindanao saltanatı artık Mindanao üzerinde
merkezi bir egemenlik yapamazdı. Yüzyıllardır Maguindanao’nun gölgesinde kalan
Maranao halkı bazen Maguindanao saltanat bayrağı altında ya da Iranunlar gibi
bazen Sulu sultanlığı altında İspanya’ya karşı savaşmıştı. Maranaolar liderliğindeki
en iyi savaşlar 1891 ve 1895’de Maravi’yi savunmak için Datu Amai Pakpak’ın
kahramanca duruşuydu. Genel olarak Mindanao ve Sulu’daki tüm Müslüman etnik
gruplar sömürgeciliğe karşı savaşı destekledi. Onlar yabancı saldırılar karşısında
Sulu ve Maguindanao’nun iki saltanatının hayatta kalmasının arkasındaki insanlardı
(Majul, 2009: 369).
Bütün bunlara rağmen İspanyol sömürgeciliği Moro halkına boyun
eğdirmek konusunda tam bir zafer kazanamadı. Sömürge güçleri sadece Moro halkı
üzerinde sözde bir egemenliğe sahipti. Mesela Jolo’da, İspanyol askerleri surların
dışında serbestçe gezemiyorlardı. Ayrıca İspanyol ticaret kontrolünden kaçmak
amacıyla bölgesel ticaret için alternatif bir giriş limanı kuşatma altında kalan Jolo’da
kuruldu (Abreu: 2008: 21).
64
Gerek bir devlet ilkesi gerekse sömürge sınırlarını korumak için bir
gereklilik olarak İspanyollar, Müslümanları Katolik dinine ve uysal topluma
dönüştürme çabalarından asla vazgeçmediler. Bu amaçla yapılan ve üç yüzyılı aşan
savaşlar dizisi, 1898’de İspanya’nın Filipinler’deki egemenliğini ABD’ye
bırakmasıyla farklı bir boyut kazandı. İspanyollar Filipinler’den ayrıldı ama yerlerine
gelen Amerikan güçleri yerlilerin uygarlaştırılması bahanesiyle sömürgeci hedefleri
sürdürdüler. Bu dönemde de Moro savaş yönelimi İspanyol dönemi ile aynı
olduğundan, Moro-Amerika Savaşı Moro savaşlarının yedinci aşaması olarak
görülebilir.
2.3.3 Psikolojik Savaş, Moro-Moro Oyunları
On yedinci yüzyılın başlarında Müslümanlar, Visayas’ı kontrol etmek için
İspanyollarla rekabet etme niyetine sahip olacak kadar güçlülerdi. Fakat bir zaman
sonra çoğunlukla yerli Hıristiyanlardan oluşan bir dizi İspanyol seferi ile mücadele
ederek savunmaya girdiler. Bu yüzyılda “Moro-Moro” adıyla teatral bir oyun
kurgulandı. Ahlaki değerlerle alay eden Moro-Moro oyununda, Müslümanlar ve
Hıristiyanlar arasındaki savaşlar tasvir ediliyor, fakat sonunda genelde bir Müslüman
sultanı ya da prensi Hristiyan oluyor ya da bir Hıristiyan savaşçı ve kahramanına aşık
bir Müslüman prenses oluyordu. Hristiyan yerliler arasında haçlı ruhunu aşılamak
amacıyla yapılan bu oyunlar, Müslümanlar hakkında çirkin, şiddeti, kan dökmeyi
seven, korsan, inançsız ve tamamen güvenilmez insanlardan oluşan bir görüntü
oluşturdu. Bu oyunlar 1942’de Filipinler’deki Japon işgalline kadar sıklıkla
sahnelendi ( Majul, 2010: 39).
2.3.4 İspanyol Politikasının Başarısız Olmasının Nedenleri
Filipin topraklarında İspanyol sömürgeciliğinin başlıca iki hedefi vardı:
Krallığın toprak alanlarını arttırmak ve yerel halkı Hıristiyanlaştırmak. Bu hedefler,
İspanyolları, Mindanao’da siyasi ve ticari üstünlüğe sahip olan ve İslamiyeti yayan
Müslümanlarla çatışmaya itmiştir. Filipinler’in orta ve kuzey bölgelerinde İslamiyet,
yerli halk üzerinde çok az etkiye sahipti. (Hall 1981: 272-273, Aktaran Che Man,
1987: 36) Bu durum İspanyollar için buraların halklarının Hıristiyanlığı kabul
65
etmesinde kolaylık yaratmıştır. Hıristiyanlaştırılmış bu yerliler “Indios “olarak
adlandırılmıştır.
Hedefleri doğrultusunda, İspanyol kuvvetleri Manila, Mindoro ve
Visayas’taki Müslüman toplulukları, adalara varışlarının ilk on yılı boyunca
yerlerinden kovmaya çalıştılar. Ayrıca Mindanao ve Sulu bölgesindeki Moro’lara
karşı bir dizi askeri sefer düzenlediler. İslamiyet, Moro bölgesinde bu zamana kadar
sıkı sıkıya tutunduğu için, İspanyol emperyalist politikası yalnızca Müslüman
direnişini güçlendirmeye ve İspanyollara karşı misilleme ile cevap vermelerine
hizmet etti. Sonuç olarak, İspanyollar ve Morolar neredeyse 300 yıldan fazla süren
kesintisiz bir savaş hali içinde oldular (Majul 2009, 92-93).
On yedinci yüzyılda Müslümanları köleleştirmek, deniz araçlarını yok
etmek, tarlalarını yakmak ve yerleşim yerlerini boşaltmak amacıyla Mindanao ve
Sulu’ya çok sayıda İspanyol seferi yapıldı. Müslümanları imparatorluğun bir parçası
haline getirmek için barışçıl ve diplomatik yollar başarısız olunca, sonraki yüzyılda
bazı Müslüman mahpusları damgalama ve onları küreklere gönderme derecesine
kadar şiddetli bir savaş ilan edildi. On dokuzuncu yüzyılda resmi politika,
Müslümanları Hıristiyanlaştırmaktan ziyade İspanyol hakimiyetinin bir parçası
haline getirmek ise de bu bir yıkım oldu ve birçok adanın nüfusu azaltıldı ( Majul,
2010: 40).
Aslında birkaç rahip, İspanyol yetkililere Müslümanların Hıristiyanlar kadar
uysal ve sadık olduklarına inandıkları için misyonerlik çalışmalarına yardım etmeyi
tavsiye ettilerse de, Müslümanların diğer Avrupalı güçlerle işbirliği yapacağı
korkusuyla Müslümanları fethetme ihtiyacı daha belirgin hale geldi (Majul, 2010:
40).
Fakat bu imha tek taraflı değildi. Müslümanlar tarafından Hıristiyan
yerleşim yerlerinde yapılan tahribatlar şiddetli ve korkulu idi. Bunların bazıları
ekonomik yaşantıyı bozdu. On binlerce Hıristiyan, Sulu veya Makassar’daki köle
pazarında tutuldu. Bu aşırı tahribat İspanyollar tarafından kendilerine karşı
kullanılmasından korktukları için silah taşıması engellenen Hıristiyan yerliler için
66
daha da derinleşti. Böylece Hıristiyan yerliler savunmasız ve yardıma muhtaç
bırakıldılar. On yedinci yüzyılda, Filipinler’deki Müslümanlar aralıklarla Borneo ve
Makassar (Endonezya’da bir kent) savaşçıları tarafından desteklendi. On dokuzuncu
yüzyılda bu müttefikler diğer Avrupalıların kontrolü altına girdiği için bu durum
Filipinler’deki Müslümanları yalnızca kendi kaynaklarına bağımlı hale gelmeye ve
onları maksimize etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaya zorladı (Majul, 2010:
40).
Bir dizi askeri başarıya rağmen, özellikle 1848’de buhar gücüyle çalışan
savaş gemilerinin ortaya çıkmasından sonra dahi, İspanyol kuvvetleri “Moro
Savaşları” olarak adlandırılan bu savaşları kazanamadı.
İspanya’nın Mindanao ve Sulu’daki politikalarının başarısızlığa uğraması
temel olarak üç hataya bağlıdır (Saleeby, 1913: 12) :
1. Morolara karşı hoşgörüsüzlük ve sabırsızlık;
2. Güneyde İspanyol egemenliğini devam ettirmeye yetecek kadar arazinin
İspanyolların ilk dönemlerinde işgal edilememesi;
3. Halkın şefleri tarafından yönetilmesine ve yerli otoriteye saygı
gösterilmemesi.
İspanyol-Moro mücadelesinde bu hatalar sık sık tekrarlandı ve şaşkınlık
yaratan, acımasız ve insanlık dışı çatışma ve her türlü can ve mal kaybı dikkate değer
bir sonuç alınmadan üç yüz yirmi yıl boyunca devam eti.
Bu olaylar Sulu ve Mindanao’da yaşanmıştı. Ancak Morolar, dış dünyaya
kötülük ve fesat doğuran, aşırı derecede barbar ve vahşi, “siyah şeytanlar” olarak
resmedilmiştir.
Morolar davalarını bir uluslararası mahkeme önünde savunmak için hiçbir
şansa sahip değildi ve sesleri hiçbir yabancı bir ülke, kuruluş ya da basın tarafından
duyulmadı. Morolarla savaşmak haricinde, önceden belirlenmek suretiyle hiçbir
zaman bir araya gelinmedi. Varlıklarını paylaşma niyeti dışında yaklaşılmadı.
67
Yönetim haklarından vazgeçmesi, haraç ya da ölüm haricinde onlara başka bir
alternatif teklif edilmedi (Saleeby, 1913: 12).
Moro Savaşları üç yönlü kalıcı sonuçlar doğurmuştur. Birincisi, İspanyollar,
Moro’lara karşı savaşlarda Hristiyanlaştırılmış halkı harekete geçirmek ve kendileri
adına mücadele etmelerini sağlamak amacıyla kasıtlı olarak din karşıtlığı ve
Müslümanları küçümseyici bir imajı teşvik ettiler. Bu durum iki grup arasında
sosyo-kültürel miraslarındaki pek çok benzerliğe rağmen acı bir düşmanlık yarattı.
İspanyol döneminin sonuna gelindiğinde her iki taraf açısından da içinden çıkılamaz
olarak kabul edilen, iki taraflı bir ayrım ortaya çıkmıştı. Nitekim Morolar Hristiyan
Filipinliler tarafından ilkelliği çağrıştıran “ayrı bir ırk” olarak görüldü (Bentley 1982:
62, Aktaran Che Man, 1987: 37 ).
İkincisi, erken dönemde Morolar ile sonradan Indios olarak adlandırılan
putperest kabileler arasındaki sosyal ilişkiler gerildi. Müslümanlar onları yönetmeyi
hiçbir zaman başaramamıştır.
Üçüncüsü, on dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak İspanyol
yetkililer, Hıristiyanların büyük ölçekli göç etmesini destekleyen bir strateji
başlatmıştır. Kuzeydeki kalabalık ve fakir adalardan, Mindanao’nun seyrek nüfuslu
bölgelerine çok sayıda insan yerleştirilmiştir. Ve İspanyol döneminin sonuna
gelindiğinde Moro bölgesine önemli Hıristiyan göçü olmuştur. İspanya Moro
bölgesinde asla tam bir egemenlik kazanamasa da, İslamiyetin Filipinler
Takımadaları’nda yayılmasını önlemeyi başarmıştır.
Bununla birlikte İslam dünyasının geri kalanı ile arasındaki izolasyon
Filipinler’in güneyindeki Müslümanların kendi dayanışmalarını geliştirmesine ve
İslami kurumlarını güçlendirmesine neden oldu. Burada dikkat çekici olan, İslam
bilincinin, bir kimlik unsuru olarak ve ulusalcı düşüncelerin büyümesinin temelini
oluşturacak kadar yoğun olmasıydı (Majul, 2010: 40) .
68
2.3.5 İspanyol Sömürgeciliğinin Etkileri
Moroların sömürge yönetiminin üstesinden gelmek konusundaki çabalarına
rağmen, Morolar ve İspanyol işgalcileri arasındaki uzun zaman devam eden çatışma,
bazı önemli değişikliklerden etkilendi. Bunlar aşağıda vurgulanmaktadır:
1- Filipinler’in Hristiyanlaşması
Sömürge dönemi öncesinde Müslümanların mevcut koşulların ışığında
takımadaların kuzey ve orta kesimlerini İslamlaştırma ve toplumsal, siyasi ve
ekonomik sınırlarını genişletme şanslarının olduğu gerçekçi bir görüş olarak ifade
edilebilir. Ancak Morolar bu bölgelerde yüzyıllarca süren İspanyol sömürgesi
yüzünden bu açıdan başarısız oldular. Ünlü Filipinli tarihçi Renato Constantino bu
noktayı şöyle vurgulamaktadır (Constantino 1975: 25-26, Aktaran: Makol-Abdul,
1997:313 ):
“Eğer tarihin seyri değiştirilmemiş olsaydı, Müslümanlar bütün
takımadaları İslamlaştırmış olabilirlerdi. Ulus inşasında liderliği ele geçirmiş
olabilirlerdi. Nitekim Manila ve çevresi zaten Borneo yönetimlerinin ileri
karakollarıydı. Fakat Filipinler’in gelişimi tersine gidiyordu. İspanyolların fethi,
değişen toplumun diğerlerine karşı nüfuzunu genişletmesi ve kültürel ve toplumsal
organizasyonu bu tarihsel eğilimi durdurdu, farklı bölgeleri geliştirdi ve bir
zamanlar daha ileri toplum olan Müslüman güneyin evrimini dondurdu.”
İşgalciler, İslam’a olan fanatik nefretleri ile Hıristiyanlığı bütün nüfusa
getirme hedeflerini gerçekleştirmek için kararlı bir çaba gösterdiler. Moroları
dönüştürme çabalarında başarısız olmalarına rağmen, İspanyollar nüfusun
çoğunluğunu oluşturan ve Müslüman olmayan diğer sakinleri dönüştürmeyi
başardılar. Böylece, sömürgeciler yalnızca İspanyol Krallığı için hammadde ve altın
toplamakla kalmadılar, aynı zamanda Hıristiyanlığı, İslamiyetten birkaç yüz yıl sonra
Filipinler’e gelse bile, ülkedeki baskın din haline getirmeyi başardılar.
69
2- Moro Sultanlıklarının Reddi
İslamiyetin Filipinler’deki Müslümanlara sağladığı önemli katkılardan biri
de İslami Hilafete göre şekillenen sultanlıklardır (Saleeby, 1908:161). Moroların
farklı sultanlıkları oluşmuş ve bazıları Mindanao ve Sulu’da muazzam güç ve nüfuza
sahip olmuştur. Sulu takımadaları efsanevi Arap misyoneri Sharif Abu Bakr
tarafından on beşinci yüzyılın ortalarında kurulan bir sultanlığa sahipti. Sulu saltanatı
“Filipin adalarında ilk merkezileştirilmiş siyasi bürokrasi” olarak biliniyordu.
Başlangıçta, gücü yalnızca sahillerdeki alanlarla sınırlıydı, sonrasında tüm
takımadalar kademeli bir politikayla tek bir merkezi otorite altında bütünleştirildiler
(Saleeby, 1974:185, Aktaran Makol-Abdul, 1997:313).
İspanyollar gelmeseydi, Moro sultanlıkları elbette ki daha büyük bir
merkezileşme elde etmiş, güçlerini ve etkilerini Luzon ve Visayas adalarının dağınık
ve parçalanmış topluluklarına genişletmiş olacaktı. Ancak Müslümanlar daha
gelişmiş savaş silahları kullanan İspanyolların artan askeri faaliyetleri yüzünden
başarısız oldular. F. Delor Angeles bu konuyla ilgili şöyle yazmaktadır:
(Angeles,28-29, Aktaran Makol-Abdul, 1997:314).
“Müslümanlar direnmeyi başarabildiyse de, 1898 yılına kadar güçlerinin
büyük kısmı azalmıştı. 17. ve 18. yüzyıllarda Hollandalı ve İngiliz “müttefikleri”,
Asya imparatorluklarındaki iç sorunlara daha fazla önem vermek için Filipinler’deki
tutkularını rafa kaldırmıştı. Üstelik daha güçlü gemiler ve silahlara sahip
İspanyollar Batı’daki gelişmelerle ilerlemişken, Müslümanlar bu hızda
ilerleyememişlerdir. Böylece sömürge ordusunda ve donanmasında buharlı savaş
gemileri, makineli tüfekler ve topların devreye sokulması denizlerdeki Müslüman
saldırılarını sona erdirdi, kalelerini moloz haline getirdi ve eski tüfekler kullanan
Moro savaşçılarını kendi hinterlantlarının içine hapsetti.”
Ülkedeki sömürge sisteminde İspanyolların yerini alan Amerikalılar,
sultanın halkını idare etme yetkisini Bates Antlaşması ile yürürlükten kaldırdı ve
Müslümanlar üzerinde doğrudan bir hükümet politikası uyguladı. Bates Anlaşması
70
20 Ağustos 1899’da Sulu Sultanlığı ile Amerikan sömürge rejimi arasında imzalandı
ve Filipinler’deki Müslümanların siyasi durumu üzerinde ciddi sonuçlar doğurdu.
Bugün, Moro Sultanlıkları Filipin yasaları uyarınca siyasi olarak ölmüş
sayılsa da, Filipinler’deki çağdaş Müslüman toplumda hala güçlü kurumlar olmaya
devam etmektedir.
3- Hıristiyan-Müslüman Yabancılaşması
İspanyol egemenliğinin bir diğer önemli mirası ülkedeki Hıristiyanlarla
Müslümanlar arasında derinleşmekte olan yabancılaşmadır. İspanyolların
Müslümanları kolonileştirme ve Hıristiyanlaştırmaya ihtiyaç duymaları ve Hıristiyan
Filipinlileri İspanya müttefikleri olarak savaşlarda Müslümanlara karşı kullanmaları,
toplumda iki dinin mensupları arasında birbirlerine karşı güçlü bir düşmanlık
geliştirmiştir.
Hıristiyan nüfusun İspanyollar liderliğindeki saldırılara ve Müslüman
bölgelere yapılan seferlere aktif katılımı Morolar arasında nefret, kızgınlık ve şüphe
yarattı. Hıristiyan Filipinliler İspanyol istilacıların tam işbirlikçileri olmasalar bile,
İspanyol sömürgeciliğinin bir aracı olarak kullanıldılar. Bu durum bir kutuplaşma
başlattı. Sömürge deneyiminin bir sonucu olarak bugün hala açıkça görülen birbirleri
hakkında olumsuz imgeler yarattılar. Kolonileştirilmiş ve Hıristiyanlaştırılmış halka
İspanyolların basmakalıp düşünceleri, önyargıları ve Müslümanlara yönelik nefreti
miras olarak kaldı. Müslümanları “medeniyetsiz”, “acımasız”, “hain”, “haydut” ve
“korsan” olarak gördüler. Öte yandan Müslümanlar Hıristiyanları “Müslüman
kültürünü ve geleneklerini anlamayan ve İslamiyeti yok etmek isteyen”, son derece
“etnosentrik” insanlar olarak görüyorlardı. Ayrıca Hristiyanları, hükümeti ve
ordusunu Müslümanları vatanlarından çıkarmak için etkili bir şekilde kullanan,
“topraklarına göz dikmiş” insanlar olarak görüyorlardı. Filipinliler arasındaki bu
düşmanlık Hıristiyanlar Müslümanlara ait atalardan kalma toprakları işgal etmeye
başladığında daha da yoğunlaştı.
71
4- Ekonomik Yıkım
İspanyollarla uzun yıllar süren çatışmalar sırasında Müslüman nüfus ciddi
ekonomik gerilemeler yaşadı. Oldukça gelişmiş olan ve daha da gelişme
potansiyeline sahip olan ekonomileri gerilemeye doğru gitti ve ekonomik durgunluk
yaşandı. Müslüman direncini zayıflatma çabalarının bir parçası olarak sömürgeciler,
Moro plantasyonları, tarlaları ve meyve bahçelerinin yanı sıra Malay Yarımadası,
Endonezya ve Filipin Takımadaları’nın diğer halklarıyla gelişmekte olan ticareti
sistematik bir şekilde tahrip etti. Buna ek olarak sömürgecilerin Müslüman ticaret
gemilerini yok etme politikaları komşu ülkelerle ticaret yapmalarını önlediği için
ekonomik hayatlarını ve yaşam biçimlerini bozdu.
5- Eğitim Sistemine Etkileri
Hıristiyan tipi eğitimin imparatorluk emellerini gerçekleştirmek için bir araç
olarak kullanılması yönündeki İspanyol stratejisi, Moro eğitim sisteminde ciddi
sonuçlar doğurdu. Bu eğitim sisteminin yürürlüğe girmesiyle birlikte, işgalcilerin
kendi alanlarında okullar kurma girişimlerine şiddetle karşı çıktıklarından, eğitim
anlamında gayri-Müslim nüfus karşısında kaybetmeye başladılar. İspanyol eğitim
sistemi kendi değerlerine, kurumlarına ve çıkarlarına dayandığından Müslümanlar
için bunu reddetmekten başka seçenek kalmadı. Toplulukları üzerindeki sonuçlarının
bilincinde olarak, gerçek kültür ve tarihlerini korumak için bu tür bir eğitime karşı
direndiler. Yaklaşık dört yüzyıl İspanyol idaresinin sonucunda Müslüman bölgelerde
İspanyollar tarafından tek bir batı tipi okul kurulamamıştır.
Böylece Hıristiyan anlayışa sahip eğitim sistemi Müslüman toplum için
okur-yazarlık konusunda gerilik ve durgunluğa neden oldu. Bu eğitim sisteminin
devreye sokulması, kendi toplulukları tarafından ihtiyaç duyulan kendi
profesyonellerini üretmelerini engelledi. Hıristiyan toplulukların aksine, tıp
doktorları, diş hekimleri, avukatlar ve öğretmenler gibi meslek mensupları, İspanyol
döneminde Müslüman toplumlarda hemen hemen hiç bulunmadılar. Bu nedenle
İspanyol sömürgeciliği ülkedeki Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında eğitimsel ve
mesleki bir boşluk yarattı.
72
Hıristiyan Filipinlilerin sağladığı eğitim gelişimi, sosyo-ekonomik ve siyasi
yapılarını hızla geliştirmelerini sağladı. Eğitimin, değişim ve gelişmede hayati bir rol
oynadığını fark ettiler. Ve böylece Amerikalılar 1898’de İspanyol-Amerikan
savaşında İspanyolları yenip Filipinlerin yeni sömürge efendisi haline geldiklerinde
Moroland’daki idareyi yönetmek için kuzeydeki eğitimli Hıristiyanları kullandılar.
2.3.6 Liberalizmin Yükselişi ve Filipin Milliyetçiliği Mücadelesi
Filipinler’in Tagalog bölgesinde başlatılan ve daha sonra diğer bölgelere
yayılmış olan 1896 ve 1898’deki Filipin Devrimi, büyük oranda, Avrupa’da ilk kez
ilan edilen liberal fikirler tarafından motive edildi. Bu fikirler karakter ve yön
açısından laik bir yapıya sahipti.
Hıristiyan yerliler kendilerini ne dindar ruhta ne de sömürgeci nitelikte
olmayan bir ulusal topluluk haline getirmek istediler. Birçok tarihçiye göre devrimin
nedenlerinden biri, rahiplerin ve dini kuruluşların görevlerini istismarı ve kilisenin
koloni ile ilgili işlerde daha üstün olduğuna dair düşüncedir. Bununla birlikte birçoğu
güçlü bir şekilde bürokrat ve Mason localarının üyeleri olan devrimci liderler,
kilisenin İspanyol karakterine değil, kendi Hristiyan ilkelerine ve ayinlerine bağlı bir
nüfusa sahip çıkmak zorunda kaldılar. Dolayısıyla bu liderlerin Katolik olmaya
devam edecek ancak bir İspanyol hiyerarşisinin kontrolü altında olmayan bir Ulusal
Kilise kurulmasını teşvik etmeleri söz konusu oldu. 1899’da Devrimci Hükümet
tarafından onaylanan anayasa ilk başta Kilise ve Devlet’in ayrılması ilkesini
öngörüyordu. Fakat yerli din adamlarının yanı sıra birçok kilise cemaatinin
muhalefeti bu hükmün geçici olarak durdurdu ve hizmet talep eden belediyeler
tarafından kilise rahiplerinin geçimlerinin sağlanması maddesi ilave edildi. Gerçekte
devrimin entelektüel liderlerinin birçoğu laiklik yanlısı olsa da, devrimin sıradan
savunucularının büyük bir bölümünün dini düşüncelerini hiçe saymak mümkün
değildi (Majul, 2010: 42).
Devrim liderleri güneydeki Müslümanlar’ın sözlü sempatisini bile
alamadılar. Müslümanların bakış açısından “İspanyolların ortadan kaldırılması,
73
sadece bir Hristiyan Filipin hükümetinin yükselişini simgeliyordu.” Geleneksel hayat
tarzlarını, politik ve sosyal sistemlerini ve İslami inanışlarını her zamankinden daha
fazla korumaya kararlı olduklarını belirttiler. Kuzeydeki Hıristiyanlarla tarihsel
temasları her zaman çatışma ve düşmanlık şeklinde olduğu için Müslümanlar bu
sürece kendilerini dahil etmemeyi tercih ettiler.
Amerikalılar, bir dizi kanlı savaş sonrasında Filipinler’deki farklı Müslüman
grupları, dini özgürlük, yeniden yapılandırma, eğitim ve sanitasyon için herhangi bir
garanti olmadan yatıştırmayı başardılar. Fakat onlar da İspanyollar gibi,
Müslümanların, Güneydoğu Asya ve Arap dünyasındaki diğer Müslüman gruplarla
samimi temaslarda bulunmasını desteklemediler. Bununla birlikte Amerikan rejimi
altında Hristiyan illerinden birçok yerleşimcinin Mindanao’ya göç etmeleri teşvik
edildi. Bu politika 1935’te kurulan hükümet tarafından da sürdürüldü. Müslümanların
atalarına ait olduklarını iddia ettikleri arazilere ve kaynaklara karşı bir saldırı
oluşturan bu politika, Müslümanlarla yaşanan gerginliğe katkıda bulunmaya devam
eden bir bileşen haline geldi. Başlangıçta Hıristiyan ve Müslüman cemaatler dostça
yaşasa da, aralarında gerçek çatışmalar olmasa da bu durum siyasi ve ekonomik
rekabet nedeniyle gerginlikler yarattı (Majul, 2010: 43).
2.4 Amerikan Sömürge Döneminde Morolar
Moro bölgesinde yaşanan tarihsel adaletsizliğin bir başka dönüm noktası
İspanya ile ABD yönetimi arasında imzalanan 10 Aralık 1898 tarihli Paris
Antlaşması’dır. Filipinlerdeki Müslümanların “anormal” şekilde Filipinler
topraklarına dahil edildiği bu anlaşma hususunda Dr. Onofre D. Corpuz şöyle
yazıyor: (Sakili 2012:13)
“1898 yılında Paris’te İspanya ve yeni emperyalist ABD, bir ülke ve
insanlarını alım- satım yaptılar. Aslında İspanya sahip olmadığı bir şeyi sattı. Bu
kağıtta satılan neydi; bu kağıt parçaları şunu söylüyordu: Sulu İspanyol tacının bir
parçası idi ve Mindanao ve Basilan ve Sulu ve Tawi-Tawi de artık Filipinler’in illeri
idi… “
74
Bu olayın bir başka yansıması Mindanao’lu bir bilim adamı tarafından
şöyle sunulmuştur: “Paris Antlaşması ile İspanyol mülkiyetinin Amerikalılara sözde
transferi aynı zamanda Regalian Doktrini’nin Amerikalılar tarafından Filipinler
Cumhuriyeti’ne basit bir şekilde uygulanması demekti. Filipinler Cumhuriyeti adına,
sahip olduğu mülkiyet haklarını Amerikalılardan aldığını söylemek, onlardan önceki
tarihsel gerçeklerine tam bir saygısızlıktır. Filipin varlığı Regalian Doktrini’nin
meşruiyetini sürdürmek ve sömürgeciliği korumak içindir. Daha da kötüsü bu
sömürge hareketi 1935, 1973 ve 1986 Filipin anayasalarında kutsal kabul
edilmiştir.” (Rodil, 1987: 28, Aktaran Sakili, 2012: 14)
İmzalanan bu anlaşma uyarınca Amerika, Filipinler’i İspanya’dan devraldı.
Moro bölgesi hiç zaman İspanyol kolonisi olmadığı halde bu devire dahil edildi.
Moro halkının topraklarının İspanya sömürgesinden kurtarılması ve bağımsızlıklarını
ilan etmeleri konusunda Amerikalıların kendilerine yardım edeceği inancınının
aksine ABD yönetimi İspanyollardan devir aldığı sömürgeci yaklaşımı devam
ettirerek Güney Filipinler halkları arasında kin ve nefret politikalarını sürdürmüş,
ayrıca İspanyollardan farklı olarak büyük arazi sahipleri ve uluslararası şirketler
aracılığıyla Mindanao ekonomisini kontrol etmenin ve bölgede tekel kazanmanın
yollarını aramıştır.
20 Ağustos 1899 tarihli Kiram-Bates Anlaşması’nın Moro tarihinde önemli
bir yeri vardır. Anlaşma ABD’yi temsilen General John Bates ve Sulu Sultanlığı’nı
temsilen Sultan II. Jamal ul- Kiram arasında imzalanmıştır. Sulu Sultanı bu
anlaşmanın adayı güvenlik açısından garantiye alacağını ve Amerikalı
sömürgecilerden koruyacağını düşünmüştü. Ne var ki Amerikan yönetimi bu
anlaşma sayesinde bölgedeki ABD varlığını onaylatmış, dolaysız bir yönetim
kurarak Mindanao Adası’nı tamamen hakimiyeti altına almıştır (Hayase, 2007: 48,
Aktaran Söylemez, 2016: 44). Anlaşmanın İngilizce metninde tüm Jolo bölgesi
üzerinde Amerikan hakimiyeti ilan edilmiş ve tanınmış iken, yerli halkın dilinde
hazırlanan anlaşma metninde aynı madde, “Sulu Adası’nın korunması, politik ve
ekonomik açıdan desteklenmesi Amerikan yönetiminin elindedir.” şeklinde
yazılmıştır. Dolayısıyla yerli dilde hazırlanan metin hiçbir şekilde Amerikan
75
hakimiyetinin tanınmasıyla ilgili bir madde içermemektedir (Jubair, 2007: 61-62,
Aktaran Söylemez, 2016: 44). Anlaşma 2 Mart 1904 tarihinde Amerikan yönetimi
tarafından tek taraflı olacak şekilde iptal edilmiştir.
Amerika’nın Filipinler için temel politikası Başkan William Mc Kinley
tarafından yazılmıştır. Mc Kinley “adaları sömürmek için değil, geliştirmek,
uygarlaştırmak, eğitmek ve kendi kendilerini yönetmeleri konusunda
bilinçlendirmek” için orada olduklarını belirtmiştir (Harrison, 1922: 36). Bu genel
politika Mindanao ve Sulu’ya da uygulanmıştır. Bu politika Müslümanları siyasi,
ekonomik ve sosyal olarak değiştirmeyi ve böylece ülkedeki “uygar” ve “modernize
edilmiş” Hıristiyan nüfusa adapte edebilmeyi öngörüyordu. Bu amaçla Amerikan
yasaları ve adalet kavramları empoze edildi, devlet okulları ve diğer hizmetler
yaratıldı, araziler incelendi, isimlendirildi ve mülk sahipleri aşırı nüfuslu kuzey
bölgelerden göç etmeye ve Mindanao’da açık arazilere yerleşmeye teşvik edildi
(Schlegel, 1974:7).
Amerikan sömürge rejimi politikalarını uygulamak için Müslümanlara karşı
ilk önce silah kullandı. Daha sonra bir “cazibe politikası” olarak eğitime başvurdular.
Bu politikalar 1899-1920 yılları arasında Mindanao ve Sulu’da gerçekleştirildi ve bu
süre boyunca Amerikalılar bölgedeki meseleler üzerinde doğrudan kontrol sahibi
oldular.
Moro bakış açısından bu entegrasyon programları bir tehdit oluşturuyordu.
Müslüman toplumun hayatta kalması adına, aynı dini yükümlülük duygusuyla,
İspanyol politikalarına direndikleri gibi onlara da aynı direnci gösterdiler. Ancak
ABD’nin Moro üzerinde kurmaya çalıştığı egemenlik mücadelesinde 1899-1916
yılları arasında yaklaşık 20.000 müslüman katledildi.
2.4.1 Amerikan İdaresinin Aşamaları
1896 yılında Katipunan örgütü tarafından başlatılan Filipin Devrimi,
İspanyol sömürge güçlerinin Luzon adasına yönlenmesine sebep oldu. 1898’de
76
Amerikalıların istilasıyla, Sulu ve Maguindanao’nun saltanatlarının yeni
sömürgecilerle uzlaşmaktan başka alternatifleri olmadı. Yeni istilacı güçler
sultanlıkları dostluk antlaşmaları yaparak tanımak zorunda kaldılar. Bu arada Moro
halkı datular öncülüğünde ABD emperyalizmine, zorunlu eğitim, vergi ödemesi ve
özellikle nüfus ile ilgili politikalarına karşı dağınık ve yerel direniş başlattı. Moro
halkı ABD tarafından uygulamaya konulan eğitim sistemini İslam karşıtlığının bir
şekli olarak gördü.
Moro bölgesi üzerindeki egemenlik hakkının İspanya’dan Amerika’ya
geçmesi ile birlikte Morolar sömürgeciliğe karşı direndiler ve binlerce insan,
anavatanlarını Filipin devletine dahil etme konusundaki Amerikan politikasına karşı
savaştı ve öldü.
Mindanao ve Sulu’daki Amerikan sömürge politikaları, Askeri Hükümet
(1899-1903), Moro Eyaleti (1903-1913) ve Mindanao ve Sulu İdaresi (1914-1920)
olmak üzere üç farklı idare altında uygulanmıştır.
1. Askeri Hükümet ve Müdahale Etmeme Politikası (1899-1903): Bu
dönem Amerikan sömürgeciliğinin Bangsa Moro halkıyla ilk temasını temsil eder.
Bu yönetim uyarınca Amerikan kuvvetleri Müslüman yaşam biçimine “müdahale
etmeme” politikası uyguladı. Moro’nun Mindanao ve Sulu üzerindeki egemenliğini
tanımaya ve Filipin takımadalarının kuzeyinde devam etmekte olan Filipin-Amerikan
Savaşı’ndan (1899-1901) Moroları korumaya yönelik Amerikan çabaları, Bates
Anlaşmasının imzalanmasına katkıda bulundu. 20 Ağustos 1899’da Birleşik
Devletler Ordusu’ndan Tuğgeneral John Bates ve Jolo Sultanı Jamalul Kiram II
arasında imzalanan anlaşmaya göre; Sulu Takımadaları üzerinde Amerikan
egemenliğinin kabulü, çeşitli suçlarla itham edilen kişilerin tutuklanması ve
korsanlık faaliyetlerinin durdurulması karşılığında Sultan ve datulara aylık ödeme
yapılacaktı. ABD Sulu Sultanlığı ve Moro özerkliğine saygı duymaya, Sulu’yu veya
herhangi bir parçasını başka bir ülkeye vermemeye veya satmamaya söz veriyordu.
Birleşik Devletler Sultan’ın halkını yönetme yetkisini, Moroları yabancı
müdahalelerden korumayı ve sultanın ve diğer şeflerin yetki alanına saygı
göstermeyi kabul etti (Che Man, 1987: 70).
77
Bu anlaşma ile Müslümanların dinlerini özgürce yaşamaları garanti edildi.
Basilan ve Mindanao’nun Müslüman liderleri de, yazılı olmasalar bile, sömürge
yönetimi ile benzer anlaşmalar yaptılar.
Bu anlaşma Müslüman egemenliğini açık bir şekilde kabul etti ancak
1904’de aniden ortadan kaldırılması nedeniyle anlaşma ile ilgili iyi sonuçlar alınması
çok kısa sürdü. Antlaşmanın yürürlükten kaldırılması Amerikalıların anlaşmayı
1899-1901 yılları arasında ülkenin kuzey eyaletlerinde patlayan Filipin-Amerikan
Savaşı’nda Müslümanları etkisiz hale getirmek için bir araç olarak kullanmak
amacıyla imzaladıklarını gösterdi. Gerçekten Amerikalılar bu ani iptalden hemen
sonra Müslümanlar üzerinde merkezi yönetim politikasını uygulamaya koydular.
Bununla birlikte sömürge yönetimi Moroları Filipin ulusal yaşamına entegre etmek
için farklı bir hükümet biçiminin gerekli olduğunu fark etti.
İlk başta Morolar bu düzenlemelerden memnun görünüyordu. Çünkü
Birleşik Devletler sıkı bir müdahale politikası uygulamadı. Filipin-Amerikan Savaşı
bittikten sonra Amerikan askeri liderlerinin Moro toprakları üzerinde doğrudan bir
kontrol politikası uygulama düşüncesi ve bu sebeple girişilen hareketler Moro
toplumunun hayatta kalması için bir tehdit oluşturdu. Ve askeri işgale karşı birçok
yerde direniş meydana geldi. Örneğin, Panglima Hassan ve adamları 1901’de Sulu’da
Amerikan askerleriyle savaştı. Hasan’ın direnci Amerikan varlığının devam
etmesinin Moro’nun otoritesini olumsuz etkileyeceği, özellikle bir panglima (bölge
şefi) olarak kendi yetkisini etkilediği inancından kaynaklanmıştır. Hassan, aynı
zamanda, yabancı egemenliğine direnmenin “Sabilillah (Allah yolunda mücadele)”
olduğuna inanmış ve taraftarlarını toparlamak için bu kavramı kullanmıştır (Tan
1977: 22, Aktaran Che Man, 1987: 71).
Lanao’da önemli Moro silahlı mücadelelerinden birisi Mayıs 1902’de Bayan
Savaşı’dır. Çatışma Maranao sultanlarının ve şeflerinin Amerikan askeri
faaliyetlerine yönelik düşmanca tavırlarından kaynaklanıyordu. Amerikalıları
dinlerini değiştirmeye ve halklarını köleleştirmeye çalışmakla suçladılar. Pandapatan
Sultanı tarafından yardım edilen Bayan Sultanı, Binadayan Datusu ve Bacolod, Butig
ve Maciu gibi farklı komşu barangaylardan Moro savaşçıları Amerikan askerleri ile
78
savaştılar. Savaşta Bayan ve Pandapatan Sultanları da dahil olmak üzere 300’den
fazla Müslüman öldü. Amerikalılardan 10 ölü ve 41 yaralı vardı (Gowing 1977: 86-
87, Aktaran Che Man, 1987: 71).
Maranaoların Amerikan egemenliğine karşı direnişlerine bir başka örnek;
Haziran 1902’de Datu Tungul ve Sultan Binibayan’ın savaşçılarının Camp Vicars
yakınlarındaki birliklere saldırısı idi ve sultanın ölümü ile sonuçlandı. Bunları
Müslümanlar tarafından yapılan bir dizi saldırı izledi. Eylül ve Ekim 1902 arasında
Sultanlar Ganduli ve Tanagan Amerikan askerleriyle savaştı, sultanlar ve yüzden
fazla Moro savaşçısı öldürüldü (Tan 1977: 21, Aktaran Che Man, 1987: 71 ).
Sonuç olarak, Moro Eyaleti 1903’te örgütlendi. Bu karar Hıristiyan Filipinli
milliyetçilerin Mindanao ve Sulu’yu Filipin ulusunun geri kalanından ayrılmaz olarak
tanımaya yönelik baskısına atfedilebilir. Buna ek olarak hem Amerikalılar hem de
Filipinliler Mindanao ve Sulu’nun zengin doğal kaynaklarının ülkenin ekonomik
geleceğine katkısının önemini fark ettiler.
2. Moro Eyaleti ve Merkezi Yönetim Politikası (1903-1913): Amerikan
politikasının “ müdahale etmeme” durumundan “doğrudan denetim” şekline dönmesi
ile Moro Eyaleti kuruldu. Moro Eyaleti Moro halkının 1902 Filipin Yasasının
öngördüğü gelecekteki bir Filipin Devletine entegrasyonu için hazırlık yapılmak
üzere hazırlandı ve örgütlendi. Zamboanga, Lanao, Cotobato, Davao ve Sulu’ya
bölünen eyalet doğrudan bir yönetim altına girdi. Zaten 1899’da Başkan William
McKenley Amerikan politikasını ‘Filipinler sömürmek için değil, geliştirmek,
uygarlaştırmak, eğitmek ve kendi kendilerini yönetmek konusunda eğitmek için
bizimdir’ diyerek tanımlıyordu (Harrison 1922: 36).
Bu idari teşkilatta Zamboanga Valisi en yüksek görevli idi ve kabileler
datular tarafından yönetiliyordu. Direkt olarak Manila’daki genel valiye ve
Amerikalılar tarafından kurulan Filipin Komisyonu’na bağlıydı. Bu dönemde
Hıristiyan Filipinliler Komisyonun diğer üyelerini oluşturdu. Bu yönetim Mindanao
ve Sulu’da “gelişme, uygarlaştırma ve eğitim” politikasının uygulanmasına
başlamıştır. İyi düzenlenmiş il ve ilçe yönetimleri organize edildi. Batılı model
79
okullar ve hastaneler inşa edildi. Tarım ve ticaret genişletildi. Moroların kölelik gibi
bazı uygulamaları yasadışı hale getirildi. Ayrıca kuzey illerindeki Filipinli
Hıristiyanlar Moro topraklarına göç etmeye teşvik edildi. Amerikalıların
vazgeçilmezi olan vergi sistemine geçiş de önemliydi. İhracat-ithalat vergileri ve
gemi kayıt ücretleri gibi vergiler uygulandı (Che Man, 1987: 72).
Ancak Müslümanlar bu uygulamaları 18 Ağustos 1899’da imzalanan Bates
Antlaşması’nın açık ihlali olduğu için reddettiler. Daha da önemlisi bu politika İslami
sosyo-kültürel çevre ve yerli yaşam biçimiyle bağdaşmayan batı kültürü üzerine
kuruldu. Bu politika batılı kurumların benimsenmesini ve 13. yüzyılda İslamiyeti
kabul ettikten sonra Moro toplumunu karakterize eden tüm İslami sosyal sistemin
yok edilmesini amaçlıyordu. Amerikalıların bu adalara sahipmiş gibi davranmaları
ve Mindanao ve Sulu’ya hızlı bir şekilde girişleri Müslümanları sömürge politikasına
direnmeye itti. Sonuç olarak bu muhalefet grupları ile çok kanlı savaşlar yaşandı.
Ancak 1914 yılında Amerikalıların silah ve savaş stratejisine sahip üstün askeri gücü
Moro yerlilerine karşı ile zafer kazandı.
Moro Eyaleti General Leonard Wood (1903-1906), Tasker Bliss (1906-
1909) ve John Pershing (1909-1913) tarafından yönetildi. Morolar Amerikalı
yetkililer tarafından kanunları ve gelenekleri olmayan ‘vahşiler’ olarak görüldü ve
kural ve gelenekleri korunmaya değer bulunmadı. Bu süreçte çok sayıda direniş
yaşandı ve binlerce Moro Amerikan askerleriyle savaşırken öldü (Che Man, 1987:
73).
General Leonard Wood kölelik karşıtı yasaları onayladığında ve dini
mahkemeleri Batı hukuk sistemi ile değiştirdiğinde, Panglima Hassan savaşçılarını
tekrar topladı ve Sultan Kiram II’nin desteğiyle Ekim 1903’te Moro Eyaletinin
hükümetine meydan okudu. Hassan’ın adamlarının Amerikalı askerlerle yaptığı savaş
Hassan’ın Mart 1904’te ölümüyle sona erdi. Wood, Hassan’ın direnişini Müslüman
hoşnutsuzluğun bir ifadesi olarak nitelendirdi.
Lanao’da 1903 ve 1904 yıllarında Hıristiyan yerleşim yerlerine ve Amerikan
birliklerine sık sık silahlı saldırılar yapıldı. Yüzbaşı Pershing rahatsızlıkları
80
durduramadı. Amerikan askerleri 1904 baharında güçlü bir direnç alanı olan Taraca
kalesini kuşattı. Kuşatma çok sayıda Müslümanın ölümü ile sonuçlandı (Gowing
1977: 154-155; Tan 1977: 21, Aktaran Che Man, 1987: 74).
Cotabato’da Datu Ali, “kafirlerin Müslümanları Hıristiyan olmaya
zorlayacakları” düşüncesi ile Cotabato Vadisi halkını Amerikalılara karşı seferber
etti. Mart 1904’te Wood’un birlikleri Datu Ali’nin ana kalesini tahrip etmeyi başardı.
Bununla birlikte Datu Ali stratejisini gerilla savaşı olarak değiştirdi. Sonunda
Yüzbaşı Frank McCoy yönetimindeki askerler ile Datu Ali’nin adamları arasında
Ekim 1905’te Simpetan’ın yakınında gerçekleşen savaşta Datu Ali ve yüze yakın
adamı öldürüldü (Che Man, 1987: 74).
Ocak 1905’te başlayan isyanda Datu Usap, bir vaiz olan Hacı Masdali ile
birlikte yetkililere direndi. Binbaşı Hugh Scott, Usap’ın kalesine saldırdı ve isyanı
durdurdu. Savaşta Datu Usap öldü ve Hacı Masdali yakalanarak Singapur’a
gönderildi. (Gowing 1977: 158, Tan 1977: 29; Aktaran Che Man, 1987: 73 ).
Kuzey Borneo’da yaşayan ve Hassan’ın destekçisi Datu Pala Jolo Adası’na
döndü ve Amerikalılara karşı bir cihad çağrısı yaptı. Bu çağrı General Wood’un
Moro liderlerini ayrıcalıklardan ve zenginlik kaynaklarından mahrum eden kölelik
karşıtı politikasıyla tetiklendi. Mayıs 1905’te Amerikan askerleri Pala güçleriyle bir
dizi savaş yürüttü. Datu Pala öldürüldü, adamları mağlup edilinceye ve dağılıncaya
kadar direnişe devam etti. Pala’nın akrabaları, destekçileri ve Amerikan politikalarına
karşı çıkanlar Bud Dajo’da bir araya geldi. Yaklaşık 790 kişilik Amerikan kuvvetleri
ile binden fazla Moro arasındaki Bud Dajo savaşı Mart 1906’da meydana geldi ve iki
gün sürdü. Savaşta 600’den fazla Müslüman öldü (Gowing 1977: 161, Aktaran Che
Man, 1987: 73-74 ). Bu savaş Moro Eyaletinin valisi olarak Wood’un dönemindeki
en kanlı savaşlardan biriydi.
General Tasker H. Bliss, Nisan 1906’da General Wood’un yerini aldığında,
Bud Dajo savaşı sona erdi ve Moro direnci tükendi gibi görünüyordu. General Bliss
bunu Moro’yu barışçıl yöntemlerle kazanma ve sivil ilişkileri ilerletme fırsatı olarak
gördü. Moro toprakları sert bir şekilde idare edilirken General Bliss çabalarını
81
Moroların ve Paganların eğitimine adamıştı. Bliss Filipinlerin sosyal ve siyasi
hayatına getirilebilecekleri temel aracın eğitim olduğunu ileri sürdü. General Bliss’in
Moro Eyaletinin valisi olarak görev yaptığı üç yıllık dönem boyunca Moro direnişi
ya da ayaklanma tarzında önemli bir olaya rastlanmadı. Bu dönem “Barış Çağı”
olarak bilinmektedir.
Bununla birlikte büyük silahlı mücadelelerin olmaması Moro’nun Amerikan
yönetimini onaylanmasının bir kanıtı değildir. Daha ziyade Moroların gücünün
Wood yönetimine şiddetli bir direnme döneminden sonra zayıflaması neden olarak
söylenebilir. Daha da önemlisi Bliss’in yaklaşımı Wood’un politikalarına göre daha
az baskıcıydı ve daha az direnç görülüyordu.
Moro Eyaletindeki göreceli barış General John J. Pershing’in 1909’da vali
olmasının ardından da devam etti. General Pershing zamanının çoğunu eyaletteki
sosyal ve ekonomik koşulların iyileştirilmesine harcadı. Onun vurgusu bölgenin
tarımının geliştirilmesine, ticari amaçlı mahsullerin çıktıları, özellikle çeşitliliğin
artırılmasına yönelikti. Tarımsal kaynakları daha az kullanılmış olan Cotabato ve
Lanao’nun potansiyelin geliştirilmesi için özel bir çaba gösterdi. Pershing aynı
zamanda madencilik ve üretimi geliştirmekle de ilgilendi. General Pershing’in eğitim
programı Moro çocuklarını Amerikan sosyal değerlerini benimsemeye ve bölgedeki
ekonomik yaşamda üretken katılımcılar olmaya yönlendirmeyi amaçlıyordu. Daha da
önemlisi General Moro topraklarındaki barış ve düzenin toplumsal gelişme için
hayati olduğuna ve Moro’nun silahsızlandırılıncaya kadar gerçek barışın
gerçekleşmeyeceğine inandı (Che Man, 1987: 75).
Moro’nun silahsızlandırılması Wood and Bliss arasında tartışılmıştı ama
onların döneminde gerçekleşemedi. Ancak General Pershing Moro’yu
silahsızlandırmanın gerekli olduğunu hissetti. Artık “Morolara hükümetin anlamını
öğretmenin zamanı” (Gowing 1977: 235, Aktaran Che Man, 1987: 76 ) idi. 8 Eylül
1911’de Pershing Moro Eyaletindeki Moroların silahsızlandırılmasını isteyen 24
Nolu Yönetici Emri’ni yayınladı.
82
Pershing teslim olan tüm silahların bedelini vereceğini taahhüt etmesine
rağmen çoğu Moro silahsızlanma düzenine karşı çıktı. Silahlarını vermeyi reddeden
Moro silahlı grupları ile hükümet birlikleri arasında çatışmalar çıktı. Aralık 1911’de
Ujaji ve Jailani liderliğindeki binden fazla Moro silahsızlanma politikasına karşı Bud
Dajo’da toplandı. ABD’de görevdeki Cumhuriyetçiler, Demokratların Morolarla
yapılacak savaşı siyasi malzeme olarak kullanmalarından korktuğu için Vali General
Newton Gilbert, General Pershing’den Bud Dajo’daki Moro saldırı planını iptal
etmesini istedi. Pershing, Gilbert’in isteği doğrultusunda Morolarla müzakerelerde
bulundu ve iki grubu ikna edebildi.
1913 başlarında Sulu’da Lati Ward’daki Morolar silahsızlanma politikasına
karşı hükümet güçleri ile savaştı. Gittikçe daha fazla sayıda hükümet birliği onlarla
savaşmaya başlayınca çoğunlukla silahsız köylü olan Lati Ward’daki nüfusun
neredeyse tamamı Bud Bagsak’a geri çekildi. Müzakereler aylarca devam etti.
Sonunda tüm Moroların evlerine dönmesi konusunda anlaştılar. Onlar geri
döndüğünde hükümet birliklerini o bölgeden çekecekti. Naqib Amil, Datu Jami ve
Datu Sahipa ve takipçileri anlaşmaya uymayı reddetti. 11 Haziran 1913’te General
Pershing birliklerine onlarla savaşmaya emretti. Bud Bagsak’ın ünlü savaşı beş gün
sürdü. Savaşta 500- 2.000 Moronun öldüğü tahmin edilmektedir (Gowing 1977:238-
242, Aktaran Che Man, 1987: 77) Datu Sabtal’ın Ağustos ve Ekim 1913’te vergi
toplamaya karşı direnişleri hariç barış Moro topraklarına geri döndü.
Moro Eyaleti’nde sömürge makamları kamu işlerinin düzenlenmesi,
okulların, hastaneler ve dispanserlerin inşası gibi çeşitli programlar uygulamaya
koydu. Bu çabaların bazıları askeri hükümet idaresi sırasında zaten başlatılmıştı.
Buna ek olarak Amerikan yargı sistemini tanıttılar, tarım ve ticaretin gelişmesini
teşvik ettiler. Müslüman toplumun batı kültüründe ilerlemesini kolaylaştırmak için
yürütülen bu kalkınma çabaları Amerikalılara ve Hıristiyan çoğunluğa büyük oranda
fayda sağladı. Örneğin Amerikalılar tarafından sunulan eğitim sistemi Müslümanları
dinlerinden ve geleneksel yaşam biçimlerinden uzaklaştırmakta ve Amerikan
kültürünü öğrenmesini ve kabul etmesini teşvik etmekteydi. Bu politika General John
83
Pershing’in Müslüman kızların eğitimi konusundaki açıklamasına da yansımıştır:
(Pershing, 1913: 32, Aktaran Makol-Abdul, 1997:317 )
“Hıristiyanlık ile ilgili konularda okullarda eğitim verilmese bile, bu din
okullarda Amerikan ve Hristiyan Filipinli öğretmenler tarafından yaşanmaktadır ve
bu durum bir dereceye kadar genç kızların yaşamlarını etkilemektedir. “
Batılı eğitim sisteminin uygulanması Müslümanları iyi bir sömürge haline
getirmek ve yetiştirmek için Amerikan planının bir parçasıydı. Sonuç olarak
Amerikalıların Müslüman topraklarındaki zengin doğal kaynakları kontrol etmeleri
ve kullanmaları daha kolay olacaktı. Constantino’nun söylediği gibi: (Constantino,
1982:5, Aktaran Makol-Abdul, 1997:317)
“Amerikalılar tarafından getirilen eğitim sistemi, Filipinlileri okur-yazarlık
ve cehaletten kurtarmak amacıyla kurulmamıştır. Amerikan işgalinin ekonomik ve
siyasi hedefleri göz önüne alındığında eğitim, Amerikan sömürge politikasının bu
geniş amaçlarıyla tutarlı olmalıydı. Filipinliler bir Amerikan kolonisinin vatandaşı
olarak eğitilmeliydi. “
Moroların Amerikan eğitim sistemine şiddetle karşı koymaları hiç de
şaşırtıcı değildi. Bununla birlikte Müslümanlar sömürge yönetimi tarafından
başlatılan bazı programlardan doğrudan veya dolaylı olarak yararlandılar. Ne yazık
ki bu gayretler Amerika’nın Filipinler’deki ekonomi modelinin bir parçasıydı ve
ülkenin bol ve zengin doğal kaynaklarının kullanılmasını ve geliştirilmesini
hedefliyordu.
Daha da önemlisi sömürge rejimi Amerikalıları ve ülkenin kuzey ve orta
kesimlerindeki Hristiyanları Moro topraklarına yerleşmeye teşvik etti. Bu amaç
doğrultusunda çeşitli yeniden yerleşim programları başlatıldı. Örneğin 1917’de altı
tane Cotabato’da, bir tane Lanao’da tarım kolonisi kurulmuştur. Daha fazla
yerleşimciyi cezbetmek adına Amerikan yönetimi başlangıçta yeterli kaynağı
bulunmayan kişilere kredi sağladı. Bununla birlikte 1919 yılına gelindiğinde
hükümet sadece yeterli fonlara sahip olanların göçünü teşvik etti.
84
Amerikalıların yeniden yerleşim programlarının bir parçası olarak 1903-
1906 yılları arasında Moro Eyaletinin valisi olarak görev yapan Leonard Wood
yerleşimcilere verilen arazileri 40 dönümden 200’e çıkarmıştı. Ayrıca bu yönetim
özel şirketlerin kurulmasına izin vermiş ve böylelikle sadece Mindanao’da 2560’ın
üzerinde yatırım gerçekleşmiştir. Böylece Amerika’nın kapitalist gelişime olan
vurgusu açık bir biçimde yapılmıştır.
Yeniden yerleşim programlarının sömürge yönetiminin Moroları
“uygarlaştırma” gayretinin bir parçası olduğu ifade edildi. Hıristiyanları Moro
topraklarına getirerek Müslümanları Hıristiyan çoğunluğun medeniyet düzeyine
yavaş yavaş çekebileceklerini öngördüler. Bununla birlikte bu entegrasyon çabaları
ve Müslümanları batı çizgisinde “uygarlaştırma” hareketi beklenenden daha fazla
sorun yarattığından Amerikan beklentilerini karşılamadı. Buna ek olarak yeniden
yerleşim programları sömürgecilerin bölgenin doğal zenginliklerini kullanma
yönündeki daha büyük ekonomik hedeflerinin bir parçasıydı. Gomez bu konuda şunu
öne sürüyor: (Makol-Abdul, 1997:317)
“… yeniden yerleşim programları, Amerikalıların Mindanao’yu (dolayısıyla
Filipinler’i de) Amerikan sermayesine katmak için yaptıkları ekonomik planın bir
parçasıydı. Bu nedenle Mindanao potansiyel ve zengin bir koloni olarak görülüyordu
ve buraya “umut veren topraklar” deniyordu. Bu bölgenin sadece takımadaların geri
kalanının (özellikle yiyecek ve giyecek alanlarında) ihtiyaçlarını karşılayabileceği
değil daha da önemlisi Filipinler’deki Amerikan yatırımlarından kazanç sağlanacağı
da kuvvetle düşünülüyordu… “
Amerika’nın Mindanao kaynaklarına olan ilgisi sanayileşmiş ülkelerin
ihtiyaç duyduğu hammadde ve tropikal bitkiler üretiminde kullanılan plantasyonların
kurulmasına yol açtı. Ağaç kesim ve kereste şirketleri de hızla çoğalmaya başladı. II.
Dünya Savaşı’ndan sonra plantasyon ve kereste şirketlerinin sayısı muazzam bir artış
gösterdi. Buna ek olarak Surigao’daki altın madenleri ve bölgedeki bakır ve kömür
gibi diğer minerallerden faydalanıldı. Böylece Mindanao etkin bir biçimde
sömürüldü ve sömürgeleştirildi.
85
Bu kanunlar ve politikalar sonucunda parçalanmış Moro güçlerine (1903-
1914) karşı pasifize edici uygulamalar yapıldı. Mindanao’da Moro ve Moro olmayan
yerli halkların ata topraklarının bir kısmı ABD merkezli çok uluslu şirketlere
dağıtıldı. Bu firmalar arasında 1919’da BF Goodrich, 1925’te Del Monte, 1929’da
Goodyear Lastik ve Kauçuk Şirketi bulunmaktadır. Luzon ve Visayas’tan göç
ettirilen topraksız kişilere ve arazi spekülatörlerine toprak verilerek yerli halklar
kendi topraklarından yoksun bırakıldı. (Jubair, 1999, Aktaran Abreu, 2008: 23)
Bu doğrudan kontrol politikası Moro bölgesinde yüzyıllarca süren sosyopolitik yapıyı ve gelenekleri kesintiye uğrattı. Yetkileri yasa ve yönetmelikleri
uygulamak olan il ve ilçe birimlerinin kurulması Moro liderlerinin güç ve konumunu
zayıflattı. Amerikan devlet okul sistemi Moro okullarını baltaladı. Toprakların
Hıristiyan göçmenlere verilmesi sadece Moroların en önemli geçim kaynaklarının
ellerinden alınmasının yanı sıra geleneksel şekilde toprak sahibi olma uygulamalarını
da engelledi. Moroların bakış açısından Moro Eyaleti’nin yaratılması yabancıların
diğer bir deyişle kafirlerin yasalarını ve geleneklerini uygulamak demekti. Bu durum
farklı Müslüman ümmetleri için ciddi bir tehdit oluşturuyordu.
3. Mindanao ve Sulu İdaresi (1914-1920): 15 Aralık 1913’te Demokrat
Parti’nin Filipin bağımsızlığına yönelik ‘Filipinler Filipinliler içindir.” prensibi
doğrultusunda Moro Eyaleti yeniden organize edildi. 1914 yılına gelindiğinde,
Müslümanlar silahlı yöntemlerle bastırıldıktan sonra, sömürge makamları Moro
Eyalet yönetimi siviller tarafından yönetilen Mindanao ve Sulu İdaresi’ne devredildi.
Bu değişimle birlikte altı yıldır süregelen Mindanao ve Sulu’daki sağlık, eğitim ve
kamu tesislerinin modernizasyonu yoğunlaştı. Bu yönetim kalabalık Luzon ve
Visayas bölgelerinden birçok Hıristiyan yerleşimcinin Mindanao’ya göç etmesini
kolaylaştırdı. Bu sivil yönetime geçilmesinin asıl nedeni Mindanao bölgesini Luzon
ve Visayas adalarının içinde olduğu politik sisteme entegre etmek suretiyle kurulacak
Filipin ulus devletine dahil etmekti.
Bir sivil olan Frank W. Carpenter valiliğe atandı. İdare’nin ana görevleri
Mindanao ve Sulu’yu Luzon ve Visayas ile birleştirerek Moro olaylarının kontrolünü
Amerikalılardan Filipinlilere aktarmak ve Moro halkının sosyo-politik gelişimini ve
86
entegrasyon sürecini hızlandırmaktı. Direnişler esnasında Moroların gücü
zayıflamıştı. Vali Carpenter barışın ve düzenin sivil sorumluluk içinde sürdürülmesi
için ABD’nin ordu birliklerinin çoğunu geri çekmeyi başardı. Bölgenin Filipinler’in
geri kalanıyla birleşmesi İdare’nin Filipinler hükümetinin yargı yetkisine
bağlanmasıyla hızlandırıldı. Birçok Moro bu değişikliklere kızıp geleneksel yollarına
sıkı sıkıya bağlı kalırken diğerleri hükümet entegrasyon programına girdiler. Sulu
Sultanı Jamal ul-Kiram II ile Frank Carpenter arasında Mart 1915’te imzalanan
Kiram-Carpenter Anlaşması ile sultanın bölgedeki Amerikan varlığını kabul etmesi
ve dini liderlik vasfı dışındaki bütün siyasi ünvanlarından ve kendi gücünden
vazgeçmesi Moro’nun teslim edilmesinin klasik bir örneğiydi (Hayase, 2007: 49,
Aktaran Söylemez, 2016: 45).
Başkan Woodrow Wilson Ağustos 1916’da 240 sayılı Kamu Kanunu’nu
(Jones Yasası) imzalandıktan sonra Mindanao ve Sulu üzerindeki yasama kontrolü
Filipin Yasama Meclisi altına girdi. Her ne kadar bu döneminde Sulu genel olarak
huzurlu gözükse de Moro rahatsızlıklarının örnekleri vardı. 1917’de Bayan Datusu
hükümete meydan okudu. Silahlandılar, çocuklarının devlet okullarına gitmesine ve
yetkililerin arazilerini araştırmasına izin vermediler. Bundan sonra yaşanan birkaç
küçük olay ve direniş faaliyetleri hükümet tarafından hızla bastırıldı.
Buna ek olarak 1920’de Mindanao ve Sulu İdaresi’nin “Filipinizasyon”’u
politikası uygulandı. Bu politika Amerikalıların Moro üzerindeki kontrolünün
tamamen Filipinler’e aktarılması amacıyla Müslüman bölgelerin idaresi için daha
fazla Hıristiyan Filipinliyi bu bölgeye getirmeyi amaçlıyordu. Dolayısıyla 1920’den
sonra Lanao hariç tüm diğer Müslüman iller (Cotabato, Sulu ve Zambonga)
Hıristiyan valilere sahipti. Bu gelişmeler Müslümanlar arasında endişe yaratmıştı.
Dolayısıyla Filipinler’in bağımsızlığı fikri tartışıldığında ve gerçekleştiğinde
Müslümanlar Moro topraklarının bağımsız bir Filipinler’e dahil edilmesine karşı
protesto gösterileri düzenlediler.
Mindanao ve Sulu İdaresi’nin altı yıllık yönetimi, birleşmiş ve kendi kendini
yöneten Filipinler’e Moro entegrasyonunun hızlanma dönemidir. Bu yönetimin
kaldırılmasıyla birlikte Moro topraklarındaki Amerikan yönetiminin etkili yılları
87
sona erdi. Bundan sonra Moro’nun idari ve yasama kontrolü Hristiyan Olmayan
Kabileler Bürosu aracılığıyla Hristiyanların elinde olacaktı.
Hıristiyan Olmayan Kabileler Bürosu (1920-1937)
Filipin Yasama Kararı No. 2878, Şubat 1920’de resmi olarak Moro ve Sulu
İdaresi’ni ortadan kaldırdı. Moroların yönetimi İçişleri Bakanlığı tarafından
Hıristiyan Olmayan Kabileler Bürosu’na bırakıldı.
Amerikalı yetkililer Moro’nun işlerini yönetmede önemli rol oynamaya
devam etmesine rağmen bölge büyük ölçüde Hristiyan Filipinlilerin elindeki Insular
hükümetinin kontrolü altındaydı. Örneğin Filipin Yasama organı, vali yardımcısı ve
diğer genel yetkili makamların atanmasını ve Moro topraklarındaki programlar için
uygun fonların sağlanmasını onaylama yetkisine sahipti.
Kendi kişisel çıkarları için Manila makamlarıyla işbirliği yapmaya istekli
bazı liderlerin haricinde Morolar, bir bütün olarak, eski düşmanları olduklarını
düşündükleri Filipinliler tarafından kontrol edilmektense Amerikan hükümeti
kontrolü altında yaşamayı tercih ettiklerini belirttiler. Onlara göre birçok çatışmada
onları yenen Amerikalıların yönetimine onay verilebilirdi. Ancak 300 yıldan fazla bir
süre boyunca İspanyol yönetimleri altında onları yenemeyen Hristiyan Filipinlilerin
egemenliğine girmek başka bir şeydi (Gowing 1979: 168, Aktaran Che Man, 1987:
79). Dahası Morolar yüzyıllarca süren İspanyol nüfusunun etkisinde kalan Hristiyan
Filipinlilerin kendilerinin din ve geleneklerini ortadan kaldırmak için gizli sebepleri
olduğuna inanıyordu.
Filipinliler Moroların arazilerine ekonomik ve bölgesel genişleme için
ihtiyaç duydu. 1921’de Sulu’daki Moro liderleri Birleşik Devletler Başkanına
Sulu’nun Filipinlerin geri kalanından ayrı olarak yönetilmesini talep eden bir dilekçe
sundular. 1924’te Zamboanga’daki Moro liderlerinden oluşan bir heyet tarafından
ABD Kongresi’ne Mindanao ve Sulu’nun Amerika Birleşik Devletleri toprağı haline
getirilmesi hususundaki Moro arzusunu ifade eden bir dilekçe daha verildi (Gowing
1979: 168-169, Aktaran Che Man, 1987: 80). Yüzyıllardır süren Moro-Filipin
88
düşmanlığının dış görünüşlerine ve rahatlatıcı sözlere rağmen güçlü kaldığını ileri
sürdüler. Bununla birlikte Moroların arzusu önemsenmedi.
Moroların Amerikalılara karşı 1913 yılına kadar sürdürdükleri tehdidi
devam ettirecek güçleri artık yoktu. Sadece silahlı direnişle hoşnutsuzluklarını dile
getirdiler. Bu dönemde Lanao’da hükümet birlikleri ile Morolar arasında çok sayıda
çatışma çıktı. 1921’de Sisiman’da zorunlu hükümet eğitimine çıkan Datu Amai
Binaning ve birkaç takipçisi öldü. 1923’te Tugaya Müslümanları vergi, eğitim ve yol
yapımı için alınan haraçlara karşı silahlı isyanlar düzenledi. Maranao
Müslümanlarının elli dördü hayatlarını kaybetti (Gowing 1979: 170; Tan 1977: 42,
Aktaran Che Man, 1987: 80). Aynı yıl Ganassi’deki Morolar hükümet askerlerinin
acımasızlığına karşı intikam aldı; liderleri Saruang da dahil olmak üzere birkaç
Müslüman öldü. Saruang’ın sempatizanı olan Datu Pandak ertesi yıl hükümete
meydan okudu. Pandak hareketi birçok Maranao halkı arasında hem dini hem de
politik karşıtlığı provoke etti ve savaş ruhunu yükseltti. Ancak Pandak öldürüldükten
sonra hareket parçalandı (Tan 1977: 32,42, Aktaran Che Man, 1987: 80).
1923’te Cotabato’da Datu Santiago ve adamları, Müslümanların kötü
muameleye tabi tutulmasına tiraz ederek Parang’ın çevresindeki hükümet birliklerine
saldırdı. Kargaşa bir yıl sürdü ve datu ve adamlarının teslim olmaları ile sonuçlandı
(Tan 1977: 41-42, Aktaran Che Man, 1987: 81).
Acbara direnci Mayıs 1923’te Palawan’daki Pata Adası’nda patlak verdi. Bir
tüccar olan Acbara, “Tanrı’nın Müslümanlardan direnmeleri yönünde” isteği
olduğunu söyledi. Haziran ayında grup hükümet güçleriyle savaştı; o ve otuz iki
takipçisi öldürüldü. Benzer bir dini öğeli rahatsızlık da 1924’te Mindanao’nun doğu
kıyısındaki Bucas Adası’nda yaşandı. Kendisini ‘İmam Mehdi’ (Mesih) olarak
tanımlayan bir kişi bazı Müslüman köylüler ile birlikte isyan çıkardı. ‘İmam Mehdi’
isyanı bastırılmadan önce on asker öldürüldü. Sulu valisi olarak atanmadığı için
hayal kırıklığına uğrayan Datu Tahil 1926’da hükümete meydan okudu. Toprak
vergisi azaltma talebinde bulundu ve silah taşıma ayrıcalığı istedi. Ocak 1927’de
Patikül Kalesinde hükümet birlikleri tarafından saldırıya uğradı. Savaşçılarından
89
otuz- kırk kişi öldü, Datu Tahil teslim oldu (Tan 1977: 39-40, Aktaran Che Man,
1987: 81).
Moroların entegrasyona karşı giriştiği mücadelelere rağmen Birleşik
Devletlerin resmi politikası Moroland’ı Filipinler’e dahil etmeyi sürdürmek şeklinde
oldu. Sonunda Birleşik Devletler Kongresi Filipinler’de bir Commonwealth
hükümeti kurulmasını öngören Tydings-McDuffie Bağımsızlık Yasası’nı Mayıs
1934’te onayladı.
Mart 1935’te Hadji Abdul Kamid Bogabong ve 119 Maranao lideri Başkan
Franklin Roosevelt’e bağımsızlık için son adım olacak olan Filipin Milletler
Topluluğu (Commonwealth) Hükümeti’nin kurulması konusunda onay
vermediklerini ve Hıristiyan Filipin hükümeti altındaki Müslüman toplumunun din
ve gelenekleri başta olmak üzere geleceği hakkındaki endişelerini dile getiren bir
mektup yazdılar (Makol-Abdul, 1997:317):
“Amerika Birleşik Devletleri’nin Filipinler’e bağımsızlığını vereceğini
öğrendiğimiz için Filipinler’in farklı dini uygulamalar ve geleneklere sahip iki farklı
halktan oluştuğunu söylemek isteriz. Hristiyan Filipinliler Luzon adalarını ve
Visayas’ı işgal ediyorlar. Morolar Mindanao ve Sulu adalarında baskındırlar.
Gelecek bağımsızlık konusunda bizden ve bizden sonra gelecek çocuklarımızın hangi
koşullarda olacağına bakacağız. Bu durum huzursuzluk, acı ve sefalet getirecektir.
Filipin bağımsızlığına dahil olmak istemiyoruz. Bağımsızlık ilan edildiğinde bizimle
Hıristiyan Filipinliler arasında sorunlar yaşanacaktır çünkü bu iki toplum birbirine
uyumlu yaşamamaktadır. İki düşman topluluğun bir bayrak altında birlikte yaşaması
mümkün değildir. İslam’ın tüm uygulamalarına saygı duyulması gerekir çünkü
bunlar Müslüman olmanın gerekleridir. Dinimiz olmadığında artık hayatımız da
yok.”
Bununla birlikte Müslümanların itirazları Washington’daki Hıristiyan Filipin
liderlerinin Amerikan tarafına baskısı üzerine başarısızlığa uğradı. Müslüman
hakimiyeti altındaki Mindanao ve Sulu yavaş yavaş Filipinlerin bir parçası haline
90
getirildi. Commonwealth Hükümeti Kasım 1935’te göreve başladı. Ve bu rejim
1946’da tam bağımsızlık ilan edilene kadar devam etti.
2.4.2 Amerikan İdaresinin Sonuçları
Najeeb Saleeby 1913 tarihli yazısında “Moro sorununun çözümü, Filipin
sorununun çözümünden daha zordur” demektedir. Ve şöyle devam eder: “Filipin
sorununun zorlukları 1900’de kendilerinin tanımladığı şekliyle çoğunlukla politikti.
Ancak Moro probleminin zorlukları fizikseldi. ABD Filipin adalarını işgal ettiğinde
Hristiyan Filipinliler zaten İspanya tarafından uygarlaştırılmıştı. Modern yasalar,
hükümet örgütleri, eğitim, sosyal ve kültürel hayat gibi temel uygarlık kurumları
çoktan kurulmuştu. Hıristiyan Filipinliler Avrupa kurumlarının ve hükümet
biçimlerinin benimsenmesi gibi toplumsal kalkınmada önemli konularda ön
hazırlıkları yapmışlardı. Onları yönetmeyle ilgili zorluk esasen Filipin hükümetine
yönetimdeki payları olarak verilebilecek güç boyutuna bağlıydı. Fakat Morolar öyle
değildi. Bunlar modern hükümet biçimlerini benimsemek için henüz yeterince
gelişmemişti. Morolar uygun uygarlık derecesine ya da çağdaş kurumların
gerektirdiği doğru kültür evresine erişememiştir. Şimdiye dek kendi iç işlerinin
yönetiminde bağımsız olmuşlar. Kurumlarımızı bilmiyorlar ve doğal olarak onları
istemiyorlar. Din ve sosyal koşullar hakkında farklı fikirlere sahipler ve
özgürlüklerini ve haklarını göz önünde bulundurdukları şeylerin icrasında taciz
edilmekten nefret ediyorlar “(Saleeby,1913: 5,6).
İspanya ve Birleşik Devletler’deki sömürge politikaları Moro mülkiyet
anlayışını derinden değiştirdi. İspanya sömürge döneminde (1565-1898) Regalian
doktrini buradaki İspanyol devletini kurdu. Ve araziler, ormanlar, su kaynakları ve
doğal kaynaklar da dahil olmak üzere “devlet alanının” tek sahibi olduğunu ilan etti.
Regalian doktrini kabile şefleri ve datuların yönettiği, ortak arazi mülkiyetinin
geçerli olduğu Moro geleneği ile ters düştü ve bunu geçersiz kıldı. Ve kendi yetki
alanına giren arazileri elden çıkardı. Yerel halkın günlük besin kaynakları olan suya,
ormanlara, araziye ve diğer doğal kaynaklara ücretsiz toplumsal erişimi kaldırdı.
91
Sultanların bölgelerini ve Morolar ve diğer yerli halkların önceki oturma ve kullanım
haklarını yok saydı (Tuminez, 2007:78,79).
Bununla birlikte İspanya Moro topraklarını tam anlamıyla hiçbir zaman
fethedemediğinden, Regalian doktrini tam olarak ABD yönetimi sırasında uygulandı.
İspanya Filipinler’i 1898’de Birleşik Devletlere devrettikten sonra Birleşik Devletler,
Moroları kendi topraklarından uzaklaştıracak yasaları yürürlüğe koydu. Örneğin,
1902 tarihli Toprak Tescili Yasası arazi kayıt işlemlerini bireyler ve şirketler ile
kısıtladı. Topluluklar ve kabileleri bundan hariç tuttu. Böylece sadece atalardan
kalma topraklar ve ortak arazi mülkiyeti anlayışına sahip Morolar ve yerli halklar
yasal olarak devredışı bırakıldı. Bu kanuna uyum çoğu Moro’nun yetersiz kaldığı
okuryazarlık, mali araçlar ve gelişmişliğe bağlıydı, böylece onların dezavantajlarını
da pekiştirdi (Tuminez, 2007: 79).
Müslüman askeri gücünün gerilemesi, hem yabancı kapitalistlerin hem de
Hıristiyan Filipinlilerin, Mindanao ve Sulu’yu etkili biçimde kolonileştirmesinin
yolunu açtı. Adaların kolonileştirilmesi, Moro bölgesini ve toplumu önemli derecede
değiştiren Amerikan toprak politikalarının başlatılmasıyla kolaylaştırıldı.
2.4.2.1 Amerikan Yönetiminin Askeri Sonuçları
Amerikan- Müslüman çatışması ve müteakiben Müslümanların boyun
eğmesi Moroların askeri güçlerini önemli ölçüde zayıflattı. Vatanlarının bir kez daha
işgal edilmesini engellemek için kararlı olmalarına rağmen Müslümanların Amerikan
saldırılarına direnecek güçleri ciddi ölçüde kısıtlıydı. Öncelikle teknolojik açıdan
gelişmiş Amerikan silahlarına karşı koyabilecek güce sahip değildiler. Ayrıca
Amerikalıların gelmesinden önce Müslümanlar İspanyollarla üç asırdan daha fazla
bir süre çok yıkıcı savaşlar yapmışlardı. Böylece İspanyolların aksine Amerikalılar
gururlu ve cesur Moroları boyunduruk altına alabildiler ve Moro topraklarını
doğrudan yönetebildiler.
92
2.4.2.2 Ata Topraklarının Kaybı
Moro bölgesini güçlü silahlarıyla fetheden Amerikan sömürgecileri, kendi
çıkarlarına en uygun politikaları uyguladılar. 1902’de bölgedeki özel arazilerin
kapsamını belirlemek için “Arazi Kayıt Yasası” yürürlüğe girdi. 1903’te çıkan bir
başka yasa geleneksel yönetici olan datuların ve şeflerin arazi toplama yetkisini
ortadan kaldırdı. Bu kanun (Filipin Komisyon Yasası No. 718) Moro sultanlarından,
datulardan ya da Hristiyan olmayan kabile şefleri tarafından hükümetin yetkisi veya
rızası olmadan yapılan arazi hibelerini geçersiz kılıyordu (Rodil, 2003:105, Aktaran
Tuminez 2007: 79).
1903 tarihli 926 sayılı Kamu Arazi Kanunu ile bireylerin 16 hektarı,
şirketlerin 1024 hektarı aşmayacak şekilde toprak edinmeleri izni verildi. 1919’da
yapılan değişiklik ile Hristiyanlara 24 hektara kadar, Hıristiyan olmayanlara sadece
10 hektara kadar kendilerine ait toprağa sahip olmaları izni verildi. 1936’daki bir
başka değişiklik Hıristiyanların 16 hektarı aşmayan toprak parçası için
başvurabileceğini ancak Hıristiyan olmayanların yalnızca 4 hektara kadar başvuruda
bulunabileceğini öngörüyordu (Rodil, 2003: 105-107, Aktaran Tuminez 2007: 79).
Bu ayrımcı yasalara ek olarak hükümet ve kurumsal kalkınma projeleri Moro ve
diğer yerli halkları yüzyıllarca yıldır yaşadıkları topraklardan göç etmeye zorladı.
Sonuç “yasal yollarla arazi işgali” ve Moro ve diğer yerli grupların muazzam
arazilerdeki haklarından mahrum bırakılması oldu.
1905 yılında bir Kamu Arazi Kanunu ile tüm kayıt dışı araziler önceki
kullanım ve oturum hakları dikkate alınmaksızın kamu arazisine dönüştürüldü. Aynı
yıl Madencilik Kanunu da yürürlüğe girdi ve tüm kamu arazileri Amerika Birleşik
Devletleri ve Filipin vatandaşlarına satış ve kullanıma açıldı.
1907’deki Kadastro Yasası’nda yeni arazi edinimleri için kadastro
araştırmaları yapılması gerektiği belirtildi. 1911’de Amerika Birleşik Devletleri
tarafından “yeniden yerleşim programları” başlatıldı. 1913, 1914 ve 1919 tarihli
Kamu Arazileri Kanunlarının yürürlüğe girmesi Luzon ve Visayas’taki topraksız
köylüleri Mindanao ve Sulu’ya yerleşmeye teşvik etti. Amerikan sömürge rejimi
93
tarafından yapılan bu arazi kanunları ile büyük oranda plantasyonların kurulması ve
Luzon ve Visayas adalarından gelen köylülerin yerleşebilmeleri için gerekli geniş
arazilere erişim hakkının sağlanması amaçlandı. Bu program bağımsız Filipin
hükümetleri tarafından da 1960’ların sonlarına kadar Moroları yerinden etmek
amacıyla daha da yoğunlaştırılarak devam ettirildi.
Thomas McKenna bu uygulamaları Amerikan egemenliğinin ilk yıllarındaki
“acımasız pasifizasyon operasyonları”nın dışında tutar. ABD’nin “dindar bir baba”
gibi davrandığını, yeniden yerleşim programlarında kısmen dile getirilen sömürgeci
algıyı temel aldığını, Hıristiyan olmayan ve Müslüman Filipinliler arasında çağdışı
ve cahil kalmış üyelerin medeniyet ve maddi refah alanındaki ilerlemelerini
sağlamak için ek vesayet ve koruma getirdiğini belirtmektedir (McKenna, 1998: 89).
İlk yeniden yerleşim politikaları Filipinler hükümeti tarafından desteklenen ve
finanse edilen tarımsal koloniler yarattı. Aşırı kalabalık Filipin yerleşimlerinden
birçok kişi pirinç üretimini arttırmak ve mısır gibi ekin ekimi yapmak üzere
Mindanao’ya geldi. Tarımsal kolonilerin dışında Filipinler’in diğer bölgelerindeki
işçiler de ekim alanları ile ilgili işçi talebi ve bu ayrıcalıklı hakların kaydını tutmak
amacıyla hükümet tarafından desteklenmek suretiyle Mindanao’ya göç etti (Tuminez,
2007: 79).
1913 tarihli Kadastro Kanunu ile kamu arazilerinin parselasyonu ve tahsisi
Amerikalı yetiştiriciler ve küçük çiftçilere Mindanao ve yakınındaki Müslüman ve
diğer yerli halk yerleşimlerinin kapılarını açtı. 1913- 1917 yılları arasında Moro
bölgesinde – altısı Cotabato Vadisi, bir tane Lanao içinde- yedi tane tarım kolonisi
kuruldu. Yalnız bu dönemde 8.000 kolonist ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler
Cotabato ve Lanao’ya yerleşti. 1930 yılında Moro bölgesinde 4.194 kolonist aile,
toplamda 19.441 kişilik grup yaşıyordu.
Müslümanlar, Commonwealth Hükümeti kurulmadan önce Amerikan toprak
politikalarının ciddi sonuçlarını önceden tahmin etmişti. 1935 yılında Müslüman
nüfusu temsil eden Datu Salipada K. Pendatun, 1933-1935 yılları arasında
Filipinlerin vali yardımcısı J. R. Hayden’e bu politikalar hakkındaki endişelerini dile
getirerek bir uyarı verdi: “Müslümanların hükümetin toprak kanunlarını bilmedikleri
94
için, Mindanao’daki toprak sahipliği rekabetinde kaybedebileceklerini” belirtti. Ona
göre Amerikan toprak politikalarının uygulanmaya devam etmesi Hıristiyan çiftlik
sahiplerinin Cotabato’daki boş arazilerin çoğunu işgal etmesine ve böylece bu
toprakların Müslüman sakinlerinin yerlerinden edilmesine, böyle bir durum sonunda
yerliler arasında şiddete ve huzursuzluğa yol açacaktı (Makol-Abdul, 1992)
Ancak sömürgeciler, Müslüman görüş ve düşünceleri tamamen görmezden
geldi. Boş arazilerde azınlıkların varlığından haberdar olsalar da, ilgi alanlarına ve
Hıristiyan çoğunluğa hizmet eden toprak politikalarını agresif bir biçimde
uyguladılar. Ardından gelen Filipinli yöneticiler, bu topraklardaki azınlık varlığını
göz ardı etmeye devam ettiler. Yeniden yerleşim projeleri ve plantasyonlar için
Müslümanların atalarından kalma arazileri ellerinden almaya yönelik bir dizi
mevzuat çıkardılar.
1935’ten 1960’lara kadar önce Filipinler Commonwealth Hükümeti ve daha
sonra bağımsız Filipin hükümeti Hıristiyan yerleşimcileri Mindanao’ya getirmeye ve
Morolarla “barış ve düzen” sorunlarını hafifletmek, görevlerini tamamladıktan sonra
askeri eğitmenlere teşvik amaçlı çiftlikler vermek, pirinç ve mısır üretimini
arttırmak, arazi reform programlarını uygulamak ve Başkan Ramon Magsaysay
(1953-1957) yönetimi sırasında teslim olan komünist Huk isyancılarına toprak
vermek gibi uygulamalarla devam etti. Mindanao’ya göç ailelere, arkadaşları ve
akrabalarının katılımı ile daha da genişledi. Arazi Bürosu hak talebinde bulunanlara
evrak dosyalarına dayalı olarak öncelik verme politikasının aksine işgal, arazi kapma
ve arazi spekülasyonları ile edinimlere izin verdi. Filipinli bir tarihçi, Mindanao’daki
nüfus dağılımının “ ekilebilir arazinin ve diğer doğal ve ekonomik kaynaklar kadar
siyasi gücün dağılımında da dengesizlikler yarattığını” belirtmektedir (Tuminez,
2007: 80). Bu süreçte en büyük kaybedenler Morolar ve küçük yerli grupları
olmuştu.
Bu büyük göçün başarısını sürdürmek için 1939 yılında Ulusal Arsa
Yerleşim İdaresi (NISA) kurulması ile tarımsal kolonizasyon için kuvvetli bir
program yapıldı (Magdalena, 1990: 17, Aktaran Sakili:2012: 11). 1946 yılında
Filipinler’in bağımsızlığının verilmesi üzerine Mindanao’da Müslümanların ve
95
Lumadların yaşadığı bölgelere diğer bölgelerden göç ile ilgili hızlandırılmış bir
program başlatıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birkaç yerleşim programı
organize edildi. 1949 yılında Pirinç ve Mısır İdaresi (RCA), Ekonomik Kalkınma
Kurumu Çiftlikleri (EDCOR), 1950’lerin başında Arazi Yerleşme ve Kalkınma
Şirketi (LASEDECO) ve 1954’te Başkan Magsaysay zamanında Ulusal Yeniden
Yerleşim ve Rehabilitasyon İdaresi (NARRA) kuruldu.
Moroların kendi topraklarında nasıl bir azınlığa dönüştüğünü gösteren
ayrıntılı demografik istatistikleri bulmak zordur, ancak belirli alanların anlık verileri
gösterge niteliğindedir. Örneğin, Cotabato bölgesindeki 1918 nüfus sayımı,
Moroların çoğunlukta olduğunu göstermiştir. Ancak 1918-1960 yılları arasında bu
bölgede Hıristiyan nüfus (çoğunlukla yerleşimciler) on kat artmış, 1960’larda
Hristiyan nüfus Müslüman nüfusunun iki katına çıkmıştır. Başka bir hesapta
Cotabato’nun Moro nüfusunun 1903’te % 39 iken 1975’te % 20’ye gerilediği
görülmektedir. Diğer kaynaklar 1903’te Moroların Mindanao nüfusunun % 76’sını
oluşturduğunu, ancak 1960’da % 23’e gerilediğini belirtmektedir. Arazi mülkiyetine
gelince Morolar 1912’de Mindanao ve Sulu’da arazilerin çoğunluğuna sahipken
1982’de toplam mülkiyetin sadece % 18’ine sahipti (Tuminez, 2007: 80).
Sömürgeci toprak politikalarının uygulanması, güneydeki Müslümanların
sosyo-ekonomik ve siyasi durumları üzerinde ciddi etkilere sahipti. İlk olarak
Hıristiyan yerleşimcilerin Mindanao’ya göçü Müslümanlar’ın güneyde bir azınlığa
dönüşmesine yol açtı. Bu göçmenler Moro il ve kasabalarını işgal etmeye başladı.
İkinci olarak güneydeki baskın siyasi güç kuzeyden gelen insanlarda idi. Mindanao
ve Sulu’nun yönetimi Amerikalılardan Hristiyan Filipinlilere aktarıldığında ve daha
sonra bu bölgeler bağımsız Filipinlerin bir parçası haline geldiğinde bu durum geçerli
olmuştur. Böylece, Filipinlileşme politikasıyla Müslümanlar, kendilerini “öteki”
olarak hissetmiş, önce sömürgeciler sonra Hıristiyan Filipinliler tarafından
boyunduruk altına alınmışlardır. Hıristiyan Filipinliler, Müslümanların güç ve
özgürlüklerinin kaynağı olan gelişmiş siyasi organizasyonlarını devam ettirmelerine
yardımcı olmak yerine onları Müslümanlığın gerçekleri, kültürel ve dini değerleri ile
bağdaşmayan kendi liderlik ve otorite modelleri ile değiştirdiler. Üçüncü olarak
96
geleneksel Moro illerinin dört bir yanında, uluslararası şirketler tarafından sahip
olunan ve yönetilen büyük tarımsal işletmelerde bir artış oldu. Dolayısıyla
Amerikalılar ve diğer yatırımcılar, Mindanao’yu gerçekten “ umut veren topraklar”
olarak gördüler. Bu arada, o topraklardan yüzyıllarca istifa eden azınlıklar bugün
halen devam eden tecrit, geri kalmışlık ve durgunluk içine girdiler.
Hükümetin göç ve yeni yerleşim düzenlemeleri ile ilgili programının bir
sonucu olarak Mindanao’daki nüfus değişikliklerini yorumlayan bir bilim adamı
şöyle yazmaktadır; “ Bu düzenlemeler ile Müslümanların ve Lumadların yani yerli
halkın belirgin karakterini yok etmek amaçlanmıştır. Yerel nüfus yerinden edilmiş,
böylece göçmenler, ekonomik kaynaklar ve siyasi güç üzerinde devralma ve kontrol
yetkisine sahip olmuştur” (Sakili 2012: 12). Başka bir bilim adamı, Dr. Federico
Magdalena ise bu durumun “Moro halkını dışlanmış ve kendi topraklarında azınlık
haline getirmiş” olduğunu belirtmektedir (1990:8 Aktaran Sakili: 2012: 12).
Müslüman halkın kendi topraklarını nasıl kaybettiğini Gowing şu şekilde
açıklar: “Müslümanlar kendi topraklarına yeni yerleşimciler gönderilmesini protesto
ettiler. Ancak güçlü iş çıkarları, zengin Hıristiyanlar ve suç ortaklığı içindeki bozuk
bürokrasi Müslümanların en verimli topraklarının ellerinden alınmasına yol açtı”.
Senato’nun 1963 tarihli Ulusal Azınlıklar Komitesi raporuna göre: “Yerliler
tarafından işlenen toprakların Hristiyanlara verilmesi uygun görülmüş ve hükümet
eksperleri azınlıklarla ilgilenmemiştir. Nüfuzlu insanlar, yerel politikacılar ve
hükümet yetkilileri arazi konularında suç ortaklığı yapmışlar ve Mindanao’da arazi
problemlerinin ortaya çıkmasına yol açmışlardır. Aynı komitenin 1971 tarihli
raporunda “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hükümet yerli halkın elindeki arazi
işletmelerini meşrulaştırmalarına veya çiftliklerini üretken hale getirmelerine
yardımcı olacak bir program geliştirmeksizin Luzon ve Visayas’dan Mindanao’ya
göçmen politikası başlattığı zaman, her iki tarafın kayıtsızlığı, samimiyetsizliği ya da
öngörü eksikliği ile nifak tohumları ekilmiştir. Bu durum, yerleşimci akını ve
göçmenlerin Cotabato’nun yeşil vadilerine yerleşmeleri ile devam etti. Yerli halkın
mevcut hakları gözardı edildi, hatta ayaklar altına alındı.” denilmektedir (Sakili,
2012: 13).
97
2.4.2.3 Eğitim Standartlarındaki Düşüş
Amerikalılar Mindanao ve Sulu’yu işgal ettikleri süre içinde eğitimi,
pasifleştirme ve sömürge ideallerinin gerçekleşmesi için bir araç olarak kullanmaya
ciddi gayret gösterdiler. Müslümanları silahlı mücadele sonrası boyunduruk altına
aldıktan sonra bu halkı Hıristiyan çoğunluğa entegre etmek için eğitimsel bir
yaklaşım denemişlerdir. Bu düşünce doğrultusunda Hıristiyan öğretmenler
Müslüman bölgelerde istihdam edildi ve sömürge bakış açısıyla yazılmış ders
kitapları okullarda okutuldu. Bununla birlikte sömürge eğitim sistemi Müslümanların
çoğunu cezbetmedi. Hıristiyan öğretmenler ve Amerikan ders kitaplarıyla bu eğitim
sisteminin çocuklarına Amerikan (dolayısıyla Hıristiyan) kültürünü aşılayacağını
düşünüyorlardı. Sonuç olarak genç nesiller kendi tarihlerinin çarpık bir resmini ve
İslami ideallerden ayrılmış bir yaşam biçimi kazanacaklardı. Dolayısıyla bu eğitim
biçimini kabul etmek kültürel intihar ile aynıydı.
Öte yandan Müslümanların batı eğitimini reddetmeleri onları göreceli olarak
geri kalmışlık durumuna soktu. Müslümanlar, toplumlarının gerçekleri ve kültürel ve
dini değerleri ile donatılmış, alternatif, etkili bir eğitim sistemi geliştirmek için
yeterli ekonomik kaynaklara ve siyasi güce sahip olmadıklarından eğitim anlamında
Hristiyan Filipinlilerin gerisinde kaldılar. Bu daha sonra onları sömürü ve ezilmeye
eğilimli, geri ve okumamış insanlara dönüştürdü.
Buna ek olarak onların düşük eğitim durumu güneydeki sosyo-ekonomik ve
siyasi gelişmeyi de zayıflattı. Toplumsal ve ekonomik gelişimi için gerekli olan bilgi
ve becerilerin eksikliği nedeniyle Reuben Canoy tarafından “daha donanımlı, daha
iyi eğitimli ve daha bağlı” olarak tanımlanan Hıristiyan göçmenlerle rekabet
edememişlerdir ( Canoy, 1997: 297). Toplumsal hareketlilik sonucu Mindanao ve
Sulu’ya yerleşen ve daha iyi eğitim gören göçmenler refaha kavuşmuş ve
zenginleşmişlerdir. Öte yandan Müslümanlar sömürge faaliyetlerinin bir sonucu
olarak çaresizce fakirleştiler.
Altyapı, yollar, elektrik, sağlık merkezleri, sulama sistemleri, devlet
okulları, hükümet binaları ve içme suyu sistemi açısından komşu Hristiyan
98
topluluklarına kıyasla Müslüman cemaatler daha düşük seviyedeydi. Bu üzücü
durum Amerikan entegrasyon politikasının göze çarpan etkilerinden biriydi.
Hıristiyan göçmenler güneydeki baskın siyasi güç haline geldiğinde Müslüman
toplumların sosyo-ekonomik gelişimini ihmal ettiler. Bu ihmal bölgedeki siyasi
istikrarsızlığın yanı sıra uzun yıllar süren sivil karışıklıklar nedeniyle daha da
ağırlaştı.
Şüphesiz, bazı Morolar Amerikan eğitimini kabul etti ve bu kabul de onlara
bazı yararlar getirdi. Örneğin Müslüman cemaatlerin liderleri olarak ortaya çıkanlar
genellikle eğitimli olanlardı. Eğitimli Moro siyasi liderleri, Mindanao ve Sulu’da
İslami eğitim sunan lise ve kolejlerin kurulmasında ve Müslüman organizasyonların
düzenlenmesinde rol oynadılar.
Commonwealth Hükümeti (1935-1946) Moro bölgesini bir vaat ve fırsat
olarak gördü. Moro bölgesinin gelecekteki bağımsız Filipinler’e politik ve ekonomik
açıdan entegrasyonunu hedefledi. Birçok Moro bu politikaya karşıydılar ve
Hıristiyan Filipin halkının bir parçası olmak istemiyordu (Jubair 1984: 65, Aktaran
Che Man, 1987: 38). Sonuç olarak hükümet karşıtı eylemler patlak verdi ve
Mindanao’nun Filipin Cumhuriyeti’ne dahil edilmesine direnen binlerce Müslüman
öldü. Ne var ki Filipinler 1946’da bağımsızlığa kavuştuğunda Mindanao bu
topraklara dahil edildi. Böylece Moro çıkarları ayrı ve egemen bir ülkede yaşama
arzuları feda edilerek Amerikan çıkarlarına en iyi hizmet verilmiş oluyordu.
On yıllarca süren entegrasyon çabalarının sonucu olarak Amerikan sömürge
dönemi ve Filipin yönetimi altında bazı Morolar, Filipin ulusal kimliğine “entegre”
hale gelirken, onların büyük çoğunluğu, özellikle de kırsal alanlarda yaşayan
insanlar, Filipin halkının bir parçası olduklarını hissetmediler.
Hıristiyan Filipinliler Batıya ve Hıristiyan topluluklara bakarken, Morolar
kökleri, değerleri, yasaları ve tarih duyarlılığı ile İslam anlayışındadır. Bu kökler
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslam’ın yeniden yükselişi ile daha da derinleşmiştir.
Moro bölgesinde birçok yeni cami ve medrese yapılmış, yüzlerce genç Moro
Ortadoğu’da okumak için Mindanao’yu terk etmiş, Mısır ve diğer Müslüman
99
ülkelerden gelen Müslüman vaizlerin sayıları artmış ve Ansar Al-Islam, Filipinler
Müslüman Derneği ve Sulu İslam Meclisi gibi Müslüman toplumlar örgütlenmiştir.
Bu arada Müslüman nüfusun mallarının kamulaştırması ve
marjinalleştirilmesi süreci özellikle Başkan Marcos iktidara geldikten sonra benzeri
görülmemiş yoğunluğa ulaştı. 1960’ların sonuna gelindiğinde, yüzyıllar boyunca
ilişkileri karakterize eden düşmanlık ve güvensizlik duyguları, iktidardaki Hıristiyan
Filipinliler tarafından yönetilen Morolar arasında yoğunlaştı. Moro halkının bu kendi
vatanlarındaki bu haince oluşumlara karşı direnişi de yeni bir ivme kazanmıştı. Bu
durum 1970’lerde Mindanao’nun bağımsızlığı için tam teşekküllü bir mücadeleye yol
açtı. Bu iki grup arasındaki gerginliğin ardındaki bir diğer önemli faktörde
Mindanao’nun ekonomik sömürüsü idi.
2.4.2.4 Ekonomik Bozulma ve Nüfus Değişiklikleri
Mindanao’nun sömürgeleştirilmesi çabaları Moro bölgesindeki ekonomik
koşulların bozulmasına da katkıda bulunmuştur. İspanya’yla yapılan uzun savaş
sadece Moro nüfusunun azalmasıyla değil, aynı zamanda ekonomilerinin
bozulmasıyla da sonuçlandı. İspanyollar Moro sultanlıkları ile diğer ülkeler
arasındaki ticareti bozma girişimlerinde bulunarak onların refahlarını zayıflattılar.
Dış etkenlerin Mindanao’nun muazzam tarım, maden ve orman kaynaklarını
kullanmaya çalıştıkları bu durum Amerikan döneminde daha da kötüydü. Yeni
yerleşim projeleri ve arazi haklarının yeniden yapılandırılması bu tasarımın bir
parçası olarak bölgede uygulandı.
1912’den itibaren, Moro bölgesinin farklı kısımlarında “tarımsal koloniler”
(Hıristiyan yerleşim birimleri) kuruldu. Moro ve diğer yerli halklar bu
düzenlemelerden özellikle Mindanao’daki arazi edinimi ile ilgili kanunların
çıkarılmasından muzdaripti. Örneğin 1919 tarihli Kamu Arazileri Yasası, Filipin
egemenliği içindeki tüm toprakların kamuya açık olduğunu ve mülkiyetin devletin
verdiği bir ayrıcalık olduğunu ilan etti. Bu, nesilden nesile miras yoluyla aktarılan
tüm Moro toprakları mülkiyet haklarının artık geçerli olmadığı anlamına geliyordu.
100
Hükümet kamu arazilerine sahip olma ve sahiplik verme yetkisini kendisine sakladı.
Bu yasaya göre bir Hristiyan Filipinli 24 hektar kadar araziye başvurabilirken,
Hıristiyan olmayan birisi sadece 10 hektar ile sınırlıydı. Moroların çoğu, bazı
Müslüman elit üyeleri hariç olmak üzere, atalarının topraklarından bir hak alamadı.
Morolar 1912’den önce Mindanao ve Sulu’daki arazilerin çoğuna sahipken, 1972’de
sadece % 30’unun kendi adlarına arazisi vardı. 1982’de Moroların toprak sahipliğinin
yüzdesi 17’ye düşürülmüştür (Jubair 1984: 54-57, Aktaran Che Man, 1987: 40).
YIL Moro Nüfusu %
Diğer
Nüfus % Toplam Mindanao Nüfusu
1903 250,000 76 77,741 24 327,741
1913 324,816 63 193,882 37 518,698
1918 358,968 50 364,687 50 723,655
1939 755,189 34 1,489,232 66 2,244,421
1948 933,101 32 2,010,223 68 2,943,324
1960 1,321,060 23 4,364,967 77 5,686,027
1970 1,669,708 21 6,294,224 79 7,963,932
1975 1,798,911 20 7,348,084 80 9,146,995
1980 2,504,332 23 8,400,911 77 10,905,243
Tablo 3: 1903-1980 arasında Mindanao’daki Moro ve Moro olmayan
nüfusun büyüklüğü
Kaynak : Che Man, 1987:41
Hıristiyan göçmenlerden bazıları bugünkü Lanao Del Sur, Maguindanao,
Sultan Kudarat ve Kuzey Cotabato illerine yerleştiler. Sömürge sonrası dönemde
yoğunlaşan bu süreçte çok sayıda Müslüman yerinden edildi. 1975 yılına kadar
50.247 aileden oluşan ve 695.500 hektarlık araziyi kapsayan en az 37 Hristiyan
yerleşim kolonisi vardı (Silva 1979: 46-47, Aktaran Che Man, 1987: 40). Bu devlet
destekli göçmenlerin yanı sıra milyonlarca Hıristiyan da kendi insiyatifleriyle göç
ettiler. Bu yeniden yerleşim programları ve arazi politikaları sayesinde Moro
bölgesinin demografik bileşimi bilinçli bir şekilde değiştirilerek Müslümanlar
çoğunluktan azınlığa indirildi.
Koloni üyeleri tarafından Hıristiyan Filipinlilerin menfaati için tasarlanmış
göçler ve buna bağlı toprak kanunları Müslümanlar tarafından “yasallaştırılmış arazi
101
yağması” olarak görülürken, Amerikan ve Filipin yönetimi bu uygulamalarının
çeşitli amaçlara hizmet ettiklerini gördüler. İlk olarak bu uygulama kuzey adalarında
ortaya çıkan aşırı nüfus sorununa bir çözüm getiriyordu. İkinci olarak Morolar ve
Mindanao’daki diğer aşiret gruplarının teknolojik açıdan ilerlemiş ve daha çalışkan
olan Hıristiyan göçmenlerden örnek alacakları ve yararlanacakları ileri sürüldü.
Üçüncüsü, Mindanao’nun doğal kaynaklarının kullanılması, ulusal zenginliğe ve
Amerikan yatırımcılarının kârlarına katkıda bulundu. Dördüncüsü, Hıristiyanların
kolonileri Mindanao’yu Manila’ya daha yakından bağlayarak, komşu Müslüman
uluslarla olan Moro bağlantısına karşı bir miktar ağırlık koyuyorlardı. Son olarak
Moro nüfusunun içindeki muhalefet problemi tamamen çözülmekteydi.
Bu göçmenlerle birlikte Amerikan ve daha az ölçüde Japon şirketleri
1909’da ABD ve Filipinler arasındaki serbest ticaretin kurulmasından kısa bir süre
sonra Mindanao’ya girdi. Amerikan işgalinin ilk on yıllarında faaliyete geçen ana
sanayi, ananas, kauçuk ve hindistancevizi işleme idi. Filipinler bağımsızlığını
kazandıktan sonra ortaya çıkan diğer önemli endüstriler, tomruk işleme, muz, şeker,
kahve, madencilik ve balıkçılık olmuştur. Bu endüstriler halihazırda ileri ve
sanayileşmiş ülkelerin ihtiyaçlarına dayanıyorlardı.
İhracat pazarı için mal üretimi ekonominin ana kaygısı haline geldi ve
büyük ihracat hacimleri bir gelişme ölçütü olarak görüldü. Bu, Mindanao
ekonomisinin modeli olmuştur. 1980 tarihli AFRIM Davao Araştırma Merkezi
tarafından yayınlanan Mindanao Raporu’na göre, uluslararası şirketler tarafından
teşvik edilen Mindanao’nun ekonomik gelişimi, faydalarını düzensiz bir şekilde
yaymaktaydı. Bu gelişim elitleri oluşturan az sayıdaki kişiye fayda sağladı. Temel
kaygısı Moro bölgesinin sanayi ülkelerinin ileri ekonomilerine yatırım, teknik
yardım ve pazarlar konusunda bağımlı hale gelmesi idi. Tarım sektöründe olduğu
gibi büyük, orta ve küçük işletmeler de yabancı sermaye kullanmak suretiyle bağımlı
hale gelmişlerdir. Yüzde yüz Filipinli olan şirketler bile hayatta kalabilmek için dış
kredilere güvenmiştir. Bu tür yatırımları çekmek için siyasi istikrar, ucuz ücretler,
yeterli işgücü ve düşük üretim maliyetleri öne sürülmüştür. Dışarıdan dayatılan
102
ekonomik kalkınmanın genel etkisi ayrıcalıklı nüfus ile dezavantajlı gruplar
arasındaki kutuplaşmanın artması şeklinde olmuştur (Che Man, 1987: 42-43)
Bu ekonomik gelişme modeli, kendilerine yetecek kadar bir üretimin
ihracata yönelik üretimle yer değiştirmesi, Moro bölgesinin ekonomik düzenini
bozdu. Geçimlik tarımdan endüstri ya da tarımsal ücretli istihdama geçiş genel olarak
nüfusun yaşam standardında bir artışa yol açtıysa da bu durum Morolar için
gerçekleşmedi. Bunun ilk sebebi koşullar açısından böyle bir durumun gereksiz
olması, ayrıca Mindanao’daki yabancı şirketlerin bakış açısıyla Moro halkını birincil
işgücü olarak kullanmalarının mümkün olmamasıydı. Kuzeyden akın eden
Hristiyanlar sanayi için yeterli işgücü sağladı. Sömürgeci girişimciler kuzeydeki
Hristiyanlar ile uzun zamandır devam eden bir ilişki yaşamışlardı ve böylece onları
Morolar’a tercih ettiler. Davao, İligan ve Cagayan de Oro gibi sanayi merkezlerinde
çalışan çoğu plantasyon ve şirket işçisi Hristiyan idi. Morolar işgücünün sadece çok
küçük bir kısmını oluşturmaktaydı (Che Man, 1987: 44).
İkinci sebep, Mindanao’daki sanayi kuruluşları ihracata yönelik
olduğundan, ürünleri yerel tüketim için üretilmedi. Sonuç olarak endüstriler yerel
nüfusun gelir düzeyi ile ilgilenmediler.
Çoğu Moro hala tarım, balıkçılık ve küçük ticaret işleri gibi geleneksel
geçim araçlarına sahiptirler. Kiracılar ve küçük ev sahipleri yüksek faiz oranları ile
nakit avans veren sermaye sahiplerinin eline düşmektedirler. İpotek sistemi
genellikle küçük toprak sahiplerinin topraklarını tefecilere kaptırmasına neden
olmaktadır.
Morolar bir mülkiyet hakkına sahip olmadan toprakları işlemekte idiler.
Ancak hükümet politikaları ve yasalarla sahip oldukları varlıklardan tasarrufta
bulunmaktan çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu sebeplerle Moro bölgesindeki
zenginliğin çoğu Müslüman değil, Hıristiyan Filipinliler ve yabancı girişimcilerin
mülkiyetindedir.
Hıristiyan yerleşimcilerin Müslüman bölgeye akışı Moro topraklarını birçok
topluluğun geçim seviyesinin altına düşürdü. Müslümanlar çoğunlukla kırsalda
103
yaşamaktadırlar. Moro tüccarları, Luzon ve Visayas’taki girişimci işadamlarıyla
rekabet etmekte zorlanmaktadırlar.
Morolu balıkçılar, Sulu Denizi, Moro Körfezi ve Basilan Boğazı’nda balık
tutma faaliyetlerinde bulunan balıkçılık şirketleri tarafından tehdit altındadır.
Balıkçılık endüstrisindeki yabancı yatırımlar, özellikle yabancılar tarafından balık
avına yatırım yapılmasına izin veren 1975 tarihli Balıkçılık Kararnamesinin
ilanından bu yana yıllar içinde artmıştır.
Kamu sektöründe Morolar olmasına rağmen hükümet kuruluşlarının
çoğunda Hristiyanlar hakimdir. Bu durum Müslümanların eğitim seviyesinin
düşüklüğü nedeniyle de gerçekleşmiştir. Modern eğitim alanında Morolar
Hıristiyanların arkasında bir nesildir. Bunun temel nedeni uygun eğitim
politikalarının eksikliği ile halkın mizaç ve talepleridir. Morolar “işe yaramaz”’ ve
“iyi Moro ölü Moro’dur” şeklinde algılanmaktadır.
Bununla birlikte Moro bölgesinin idaresi ve Filipin devletine yapısal
entegrasyonu sırasında bazı Moro liderleri, özellikle geleneksel seçkinler, geçmişteki
ayrıcalıklarını korudular, yüksek devlet görevlerine atandılar ve ulusal ve yerel
seçimlerle ulusal elitin bir parçası haline geldiler. Bunlar Manila yönetimi ile
kurdukları ittifaktan dolayı ayrılık yanlısı Morolar tarafından “baskıcı bir rejim ile
işbirliği yapan ve Moroland’daki sorunun bir parçası olan kişiler olarak” görüldüler
(Gowing 1979: 57, Aktaran Che Man, 1987: 46).
Pek çok devlet görevlisinin görüşüne göre Moro bölgesinin bazı açılardan
dezavantajlı olması kaçınılmazdı. Indioslar sömürge devletleri ile işbirliği içinde
ekonomik büyümenin temellerini atarken, Morolar kaynakları sömürgeciliğe karşı
savaşmak için tahsis ediyordu. Yine de hükümetin Moro toplumunun ekonomik
durumunu yükseltmek için çaba gösterdiğini vurgulanmaktadır: Mindanao ve
Sulu’daki kalkınma projeleri için milyonlarca peso ayrılmıştır. Ancak hükümetin
gayreti sınırlı bir başarı elde etti. Morolara projeler için tahsis edilen bazı fonlar,
yollar ve okullar gibi doğrudan fayda sağlarken, bir kısmı sahtekar yerel
politikacıların ceplerine girmiştir (Gowing 1979: 185, Aktaran Che Man, 1987: 46 ).
104
Dahası Müslümanların değişim için hazırlıksız davranışları, özellikle
arazilerin geleneksel topluluk sisteminden ayrılması ve klan mülkiyeti,
gayrimüslimler tarafından yerlerinden edilme ve egemenliği kaybetme korkusu,
onların Manila’nın çabalarına direnmelerine neden oldu. Nitekim bir yorumcu Moro
topluluğunun bu sebeplerle ekonomik durgunluk içinde kaldığı sonucuna varmış ve
“… çoğu Moro halkının İspanyol günlerinde şimdiki zamandan daha gelişmiş
olduğuna inandığı” nı söylemiştir. (Jubair 1984: 65, Aktaran Che Man, 1987: 46).
2.4.2.5 Toplumsal Yapı
İslam Moro toplumunun kimyasında önemli bir bileşen olmuştur. Birçok
özelliklerini çeşitli kültürel gruplara tanıtmış, onları gayri Müslimlerden farklı tek bir
toplum, Moro toplumu, haline getirmiştir. Örneğin İslam’ın ortaya çıkışından önce
Morolar, çok sayıda yerel yöneticilere sahipti. İslamiyet bu yöneticileri datulara
dönüştürdü ve büyük barangayların datuları Moro toplumunun sultanlıklarını
geliştirdi.
İspanyollarla temas esnasında Moro topluluğu üç sosyal sınıftan
oluşuyordu: Aristokratlar, halk ya da özgür kimseler ve köleler. Aristokratlar
Sulu’nun ilk sultanı Syed Abu Bakr ve Maguindanao’nun ilk sultanı Sharif
Kabungsuwan’ın torunları idi. Aristokrat statü kalıtsaldı, ancak bazıları kendi kişisel
beceri ve nitelikleri ile statü kazanmıştı. Bu kategoride sultanlar ve datular baskın
olan iki temel sınıftı. Aristokrat sınıfın en az soylularına “dumatu” deniyordu.
İkinci sosyal sınıfta Moro nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan halklar
vardı: Çiftçiler, balıkçılar, denizciler, zanaatkarlar vb. Yurttaşlar ayrıca sultanlar ve
datuların takipçileriydi ve onlara sadakat ve hizmetle borçluydular (Gowing 1979:
52, Aktaran Che Man, 1987: 47). Bunun karşılığında sultanlardan ve datulardan
korunma ve sığınma konularında yardım aldılar.
En düşük sınıf köleler (baniaga) idi. Esas olarak savaş esirleri ve
baskınlarda esir alınanlardan oluşuyordu. Esirler efendilerinin malı olarak kabul
105
ediliyordu. Erkek köleler tarlalarda çalışırken, kadınlar ev işlerinde çalıştılar.
İslamiyet köleliği teşvik etmediğinden kölelerin sahipleri ile anlaşarak özgürlüklerini
kazanması mümkündü. Eski köleler ve onların soyları zaman içinde topluma karıştı
ve nihayetinde halka dahil oldu. 19. yüzyılın ortalarında Sulu Sultanlığı’nın nüfusu
yaklaşık 400.000 olup, bunlardan yüzde bir ya da ikisi aristokrat sınıf, yüzde onu
köle, geri kalanı halktan sıradan insanlardı.
Melvin Mednick (1957: 43-46) Moro siyasi yapısının piramit şeklide bir
hiyerarşik yapıya sahip olduğunu belirtmektedir. Hiyerarşinin en üstünde sultan ya
da raja bulunmakta olup, bütün otoritenin toplandığı devlet başkanıdır. Her bir
siyasi birimde (ilçe) “panglima” lar (sultanın kişisel temsilcisi) yönetici olarak görev
yapıyordu.
Sultan hem dini hem de siyasi hiyerarşinin başı idi. Dini otoritede sultanın
altında “kadı” vardı. Kadı, Moro toplumunda en güçlü makamlardan biriydi. İlçe
düzeyinde, dini bilgiye sahip ve panglimalara dini danışman olarak görev yapan
“pandita”lar vardı. İmam, vaiz ve müezzinler cami personeli olarak görev yapıyordu.
Morolar tek bir topluluk oluştursa da kendi içinde farklı etno-kültürel
gruplardan oluşuyordu. Ana gruplar Maranao, Maguindanao ve Tausuglar olup,
toplam Moro nüfusunun yüzde yetmişbeşini oluşturuyordu.
Moro toplumunun üzerine kurulu olduğu İslami sistemde bazı gelenekler
haricindeki tüm kanunlar şeriat sınırları içinde idi. Moro toplumu İslami yasalar ve
dini yönelimli liderler tarafından yönetilmiştir. Bu güçlü dini eğilim, Moroları Filipin
ulusuna girdikten sonra dahi, modern yaşam biçimlerini daha az kabul etmeye
zorlayacaktır. Birçok Moro Filipin hükümetinin yapısını, yasalarını ve politikalarını
Şeriata tutarsız olan fikirler olarak değerlendirmektedir.
106
3. BÖLÜM: FİLİPİNLER’DE BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ SONRASI
MÜSLÜMANLARIN STATÜSÜ
Filipinler Milletler Topluluğu 15 Kasım 1935’te Filipinler üzerinde
Amerikan egemenliğini çekilmesi için kesin bir takvim belirlenmesi çabalarının
doruk noktasına ulaşması üzerine ilan edildi. Bu süreç Amerika Birleşik
Devletleri’nin nihai bağımsızlık sözü verdiği 1916 tarihli Jones Kanunu’nun
yürürlüğe girmesiyle ile başladı. Misyonerler bağımsızlık ile ilgili lobi faaliyetleri
için ABD’ye gönderildi. ABD Kongresi tarafından çıkarılan Tydings-McDuffie
Kanunu hazırlık dönemi için parametreleri oluşturdu. 1940 yılında Filipinler
Milletler Topluluğu Anayasası’nda tek meclisli yasama ile sağlanan başkanlık
sistemi yerine iki meclisli yasama olması şeklinde değişikliğe gidildi (Wurfel, 1988:
10).
Bağımsızlık hazırlıkları İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve 8 Aralık 1941
tarihinde Filipinler’in Japonya tarafından işgalinin ardından kesildi. 24 Aralık günü
Cumhurbaşkanı Manuel L. Quezon ve onun savaş kabinesi önce Corregidor’a, iki ay
sonra da Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. Hükümet çalışmalarına sürgünde
de devam etti. Quezon 1 Ağustos 1944 tarihinde ölene kadar Washington’da
Filipinler Milletler Topluluğu’nu temsil etmeye devam etti. Hükümet, General
Douglas MacArthur tarafından yönetilen Filipinler’in Japon işgalinden kurtuluş
mücadelesi sonrasında, 27 Şubat 1945 tarihinde Manila’da Başkan Sergio Osmeña
tarafından yeniden düzenlendi. Ve 4 Temmuz 1946 tarihinde Üçüncü Filipin
Cumhuriyeti ilan edilince varlığını yitirdi.
3.1 Filipinler Topluluğu (1935-1946)
Mindanao Müslümanlarının kendi egemen devletlerini yaratma arayışı
Filipinler’in Amerika Birleşik Devletleri’nin bir kolonisi olduğu zamanda başladı.
1920’lerin başında Sulu ve Mindanao’nun Müslüman liderleri kendi ulus devletlerini
ve kendi hükümetlerini kurma haklarını savundular. Liderler ABD Kongresi’ne
başvurarak için iki farklı öneri sundular: Birleşik Devletlerin Federal Hükümetine
107
katılmak ya da Filipinler Cumhuriyeti’nden bağımsız bir egemen devlet ilan etmek.
Filipin devletinin bir parçası olmak onların alternatifleri arasında değildi.
Amerikan himayesinde geçen 10 yıllık bir geçiş döneminden sonra Filipin
bağımsızlığına ilişkin kaçınılmaz gerçek ve verilen dilekçelerle ilgili cevap
alınamaması, Müslüman liderlerin Moro kimliğini kurulacak yeni Filipin ulus devleti
doğrultusunda yeniden yapılandırmasına yol açtı. Müslüman liderler kendilerini
“Filipinli” ilan ettiler ve Moro kelimesini “korsanlık, vahşet, kölelik, ihanet ve diğer
olumsuz çağrışımlarla yakından ilişkili olarak, kabullenilemez bir isim” olarak
gördüler.
Amerika’nın vatanlarını Filipinler devletine dahil etme çabalarına karşı
yıllarca süren direnişin ardından bazı Moro liderleri direnişlerinin anlamsız olduğunu
fark etti. Durumu değiştirmek için yeterli güce sahip olmadıklarından yeni durumu
kabul ettiler. Sulu’dan Arolas Tulawi, Cotabato’dan Datu Menandang Piang ve Blah
Sinsuat ve Lanao’dan Sultan Alauya Alonto 1934 Anayasa Konvansiyonuna
Müslüman kardeşleri tarafından delege olarak seçildiler. Birçok Hristiyan oyuyla
birlikte yeni anayasada Moro illeri onaylandı. Bu Moro halkının ülke çapında ilk
katıldığı seçimdi. Bununla birlikte yalnızca iki Moro, Sulu’da Datu Ombra
Amilbangsa ve Cotabato’da Datu Sinsuat Balabaran Ulusal Meslise seçildiler.
Müslümanları Filipin halkının bir parçası olarak kabul etmek gerektiğini söyleyen
Alauya Alonto şöyle devam ediyordu (Abinales,1998: 49, Aktaran Buendia, 2005:7);
“Moro” olarak adlandırılmayı sevmiyoruz çünkü “Moro” olarak
adlandırıldığımız zaman Filipin halkının bir parçası sayılmadığımızı hissediyoruz..
Bu nedenl, bu Konvansiyon üyeliğine “Moro” değil, “Mohammedan Filipinos”
olarak çağrılmamızı rica etmek isteri. Çünkü “Moro” olarak adlandırılırsak, bu
durum[devletin] düşmanı olarak görülecektir …”
Başkan Manuel Quezon Morolara en iyi yönetimi ve yönetiminin onların
refah ve gelişmelerine olan bağlılığını ifade etti. Morolar belirli hükümet eylemlerini
tanımlamakta çok zorlandı. Birleşik Devletler yönetimi altında aldığı özel
muamelenin aksine Commonwealht hükümetinin ezme çabasıyla hareket etmesi
108
sonucu yabancılaşma hissi derinleşti. Örneğin Ulusal Meclis Morolara ulusal
kanunlardan bazı istisnalar vermiş olan Mindanao ve Sulu için İdari Kodu
yürürlükten kaldırmış ve bazı Moro anlaşmazlıklarını İslam ve geleneksel yasalara
göre çözmek için kurulan Moro Kurulu kaldırılmıştır.
1937’de Hristiyan Olmayan Kabileler Bürosu yerine Mindanao ve Sulu
Komiserlik Ofisi kurulmuştur (Gowing 1979: 176-177, Aktaran Che Man, 1987: 83
). Ofis’in başlıca kaygısı Mindanao’nun Filipin hükümeti yararına olacak şekilde
gelişmesiydi. Hükümet Müslümanların “Moro” sivil unvanını tanımayı resmen sona
erdirdi. Ve 1936’da ölen Sultan Jamalul Kiram II’nin halefi olduğunu reddetti. Daha
da önemlisi Commonwealth rejimi Morolar için özel olarak tasarlanmış sosyal ve
ekonomik programları belirgin bir şekilde azalttı. Moroland’daki kalkınma çabaları
büyük oranda Hıristiyan yerleşimcilerin ve yabancı girişimcilerin lehine yapıldı
(Gowing 1979: 176-178, Aktaran Che Man, 1987: 83).
Yine de bazı Morolar hükümetten duydukları hoşnutsuzluklarını silahlı
mücadele yoluyla ifade etti. Müslümanlar ve hükümet kuvvetleri 1936-1941 yılları
arasında Lanao Gölü çevresinde ciddi çatışmalara girdiler. Ancak Japon işgali
sırasında (1941-1944) çoğu Moro Japon karşıtı savaş çabasını destekledi. Bu durum
Japonların sert uygulamalarından kaynaklanıyordu. Onlar topluluklarını tehdit eden
her türlü dış güce karşı direniyorlardı. Özetle Amerikalılar döneminde büyük ölçekli
savaşlardan küçük olaylara kadar uzanan silahlı direniş hareketleri İslam’ın
konumunu ve Müslümanların menfaatlerini tehdit olarak gören Amerikalıların ve
Filipinli Hıristiyanların varlığı tarafından motive edildi. Müslümanlar
gayrimüslimlerin geleneksel yapılarına meydan okumaya yönelik her türlü çabalarına
karşı direndiler.
Moro direncinin diğer iki üstün özelliği de belirtilmelidir. Birincisi, Moro
mücadeleleri farklı Müslüman etnik-kültürel gruplar ve diğer Hristiyan olmayan
kabileler arasında tutarlı ve etkili koordinasyon ve işbirliğinin olmaması ile
nitelendirildi. Bu, Moro’nun parçalanmış doğası ile açıklandı. Topluluk ve çeşitli
etnik gruplar arasındaki karşılıklı şüphe ve güvensizlik, Müslüman liderler arasında
rekabet ve çekişme, kutuplaşmış sadakatler ve kan bağları güçlü dış güçlere karşı
109
birleşik bir direniş göstermek konusunda Moro topluluklarını engelledi. İkincisi,
askeri rejim (1899-1913) devri ile kıyaslandığında sivil yönetim dönemlerinde
(1914-1934) ve Commonwealth (1935-1946) dönemlerinde daha az şiddetli silahlı
direniş görülmesiydi. Bu esasen Moroların büyük oranda silahsızlandırıldığı,
yatıştırıldığı ve bittiği gerçeğiydi. Buna ek olarak sivil yönetimin doğası askeri
rejiminkinden daha az baskıcı ve daha tolere edilebilirdi. Dolayısıyla Morolardan
onlara karşı daha az kuvvetli bir yanıt geldi.
Etnikleşmiş Müslüman kimliğinin yoğunlaştırılması Amerikalılar
ayrıldıktan sonra da devam etti. 1950’lerin başından 1960’ların sonlarına kadar İslami
eğitim her ne kadar Müslüman bilincinin derinleşmesine yönelik olsa da “iyi
vatandaşlık” kavramının altını çizdi ve Müslümanların siyasi katılımının önemini
vurguladı.
Temsilciler Meclisi’nin Müslüman bir üyesi olan Lanao’dan Domocao
Alonto, 1955’deki I. Ulusal Müslüman Konvansiyonu öncesinde “Tamamen ruhsal
bir gençleşmeye ihtiyacımız var. Biz iyi Müslüman olursak, otomatik olarak iyi
vatandaş oluruz” diyordu (Buendia, 2005:8).
1950’lerden itibaren yirmi yıl boyunca derinleşen şey, kitlelerin kendileri ile
ilgili “Filipin Müslümanları” (en başta Filipinli sonra Müslüman olarak) şeklinde
etnik bir tanımlama yapmalarıydı. Bu dönemde Filipin Devletinin ülkenin Müslüman
bölgelerini idare etme meşruiyeti Müslüman elitlerden hiçbiri tarafından
sorgulanmadı ve meydan okunmadı.
2.6 1960 Sonrası Müslümanların Durumu
1960’ların sonundan 1970’lerin başına kadar gerçekleşen bir dizi siyasi olay
Müslüman kimliğinin yeniden keşfedilmesini sağladı. Yeni entelektüellerin ve karşı
seçkinlerin ortaya çıkışı ile birlikte Müslümanlar arasında 1920’lerin bağımsızlık
hareketi yeniden canlandı.
18 Mart 1968’de Manila yakınlarındaki Corregidor adasında gerçekleşen
Jabidah Katliamı sırasında meydana gelen şiddet, Müslüman egemenliğinin savaş
110
yoluyla kazanılması konusunu yeniden gündeme getirdi. Corregidor hadisesine yol
açan faktörlerin temelinde Filipinler ile Malezya arasındaki “Sabah Anlaşmazlığı”
yatmaktadır. İki ülke arasındaki anlaşmazlık ise Sabah eyaletinin geçmişte Sulu
Sultanlığı’na bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Sabah Brunei Sultanlığı
tarafından kendilerine karşı bir başkaldırının bastırılmasında yardım ettikleri için
Sulu Sultanlığı’na 1704 yılında hediye edilmiştir. 1704 yılından 1878 yılına kadar
Sulu Sultanlığı idaresi altında kalan Sabah eyaleti, 1878 yılında Sulu Sultanlığı
tarafından İspanyollara karşı savaşmak için ihtiyaç duyduğu silahların temini adına
belirli bir ücret karşılığında Britanya Kuzey Borneo Şirketi’ne (British North Borneo
Company) kiralanmıştır. İşte bu tarihten itibaren Sulu Sultanlığı Sabah’ın
egemenliğini fiili olarak kaybetmiştir. 1930 yılında Birleşik Krallık ile ABD arasında
Filipinler’in ülke sınırlarıyla ilgili yapılan anlaşmada Sabah ile ilgili herhangi bir
hükme yer verilmemiştir. 1946 yılında Filipinler’in bağımsızlığını kazanmasının
hemen ertesinde ise Britanya Kuzey Borneo Şirketi Sabah üzerindeki tüm haklarını
Britanya hükümetine devrettiğini duyurmuştur (Samad ve Bakar, 1992:556, Aktaran
Durmuş, 2016: 73). Filipinler Cumhuriyeti, Sulu Sultanlığı’nın Sabah üzerindeki
haklarını Britanya Kuzey Borneo Şirketi’ne geçici şekilde kiraladığını, şirketin
Sabah üzerinde egemenlik hakkı olmadığını, bu nedenle Sabah’ı Britanya
hükümetine devredemeyeceğini savunmuştur. 1962 yılında Birleşik Krallık
tarafından Sabah’ın Malezya Federasyonu’nun bir eyaletine dönüştürülmesi
planlanıyorken, Filipinler Devlet Başkanı Macapagal, Sabah üzerindeki egemenlik
iddialarını tekrar dile getirmiş ve kendilerine geri verilmesini talep etmiştir. Buna
karşın Birleşik Krallık Filipinler’in itirazlarını dikkate almamış ve 1963 yılında
Sabah’ı Malezya hâkimiyetine bırakmıştır (Noble, 1976:408, Aktaran Durmuş, 2016:
73). Bu durum Malezya ile Filipinler arasında uzun yıllar devam edecek bir toprak
anlaşmazlığına neden olmuştur. Çünkü Sabah’ın Filipinler Cumhuriyeti
egemenliğindeki Sulu takımadalarına oldukça yakın olması, ayrıca Sabah ve Sulu’da
yaşayan halkın çoğunluğunun aynı etno-linguistik grup (Tausug) mensubu olması
nedenleriyle Sabah anlaşmazlığı Filipinler tarafından önemli bir güvenlik problemi
olarak algılanmıştır.
111
1968 yılında başkan Marcos döneminde Sabah’ın geri alınması için
Filipinler Ordusu tarafından “Merdeka Projesi” adı altında gizli bir plan
hazırlanmıştır. Bu projeyle Sabah’ın ilk aşamada dengesizleştirilmesi, ardından da
Filipinler Cumhuriyeti’ne katılmasının sağlanması amaçlanmıştır. Bu görev için
Sulu’dan yüzden fazla Müslüman asker seçilmiş, bunlardan oluşturulan komando
grubuna ise “Jabidah” adı verilmiştir. Jabidah birliğine Corregidor Adası’nda orman
savaşı ile sabotaj ve gerilla taktikleri üzerine eğitimler verilmiştir. “Jabidah
Katliamı” ya da “Corregidor Olayı” olarak bilinen katliam, çoğunlukla Sulu ve TawiTawi’den gelen Tausug ve Sama’lardan oluşan 200 civarında Müslüman askeri
kursiyerin 18 Mart 1968’de Corregidor Adası’nda kurşuna dizilerek infaz edilmesi
şeklinde gerçekleşmiştir. Katliamdan kurtulan tek kişi olan Jibin Arola’ya göre,
kursiyerler eğitimlerinin asıl misyonunun işe alım sırasında söylendiği gibi komünist
ayaklanmaya karşı savaşmak değil, Sabah’ı istila etmek olduğunu anladıklarında
saldırı emrini reddettiler (Macasalong, 2014: 1). Bunun üzerine Filipin hükümeti
askeri güçleri tarafından topluca öldürüldüler. Konuyla ilgili birkaç Senato ve
Kongre soruşturmasına rağmen kimse tutuklanmadı ve korkunç katliamdan sorumlu
tutulmadı. Jabidah katliamı devletin, Müslümanlara karşı savaşa başladığını
vurgulayan ilk saldırı olarak algılandı.
ILAGA ile ilişkili katliamlar, yüzlerce Müslümanın ölümüne yol açan bir
diğer düşmanca olaylardı. Ilonggo Arazi Toplama Derneği ya da halk arasında
bilinen adıyla ILAGA zor kullanarak ve öldürerek Müslümanların elinden
topraklarını alan militan bir gruptu. Sayıları 35.000 olarak tahmin edilen grup,
Hristiyan yatırımcıların, toprak zenginlerinin ve askeriyenin de desteğini aldılar.
Grup iki yıl boyunca yüzlerce Müslüman sivilin ölümüne ve evlerinin imhasına
sebep oldu. Mindanao’nun her yerinde 20’den fazla katliam gerçekleştirdi (Mc
Kenna, 1998:151,153).
Bu grup tarafından gerçekleştirilen bir katliam Kuzey Cotabato Manili’de
yaşanmıştır. 19 Haziran 1971’de kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere 70
Müslüman sivil bir camide acımasızca katledildi. Katliamın hayatta kalan
kurbanlarından biri olan Teng Addie Nagli’nin şunları hatırlıyor:
112
“Şafak vakti Filipin polisi Yüzbaşı Langgan tarafından camide düzenlenen
bir toplantı için erkekler, kadınlar ve çocuklar çağrıldı. Bu barış ve sözleşme
toplantısının, akrabalarımızın ve komşularımızın hayatlarını karartacağı konusunda
hiçbir fikrimiz yoktu. Bütün insanlar camide iken, silahlı adamlar erkeklerin giriş
kapısını kapattılar. Ardından silahlı adamlar babamın dışarı çıkmasını ve silahlarını
teslim etmesini emretti; (ancak) ateşli silahımız olmadığı için teslim edecek bir şey
yoktu. Caminin birkaç metre uzağında babamı eve götürdüler ve daha sonra silah
sesleri duydum. Yakın mesafeden babamı öldürdüler. Yüzbaşı Langgan daha sonra
caminin içindeki insanlara Tanrılarını çağırmalarını ve dua etmelerini çünkü
hepsinin öleceğini söyledi. Camiye bir el bombası attılar ve kendimin fırladığını
hissettim. Sonra ceset parçalarının caminin tavanına yapıştığını gördüm (Memories
of the Manili Massacre, 03.02.2017).
Yaşanan bir diğer katliam “Tacub Katliamı”dır. 1971 yılı Kasım ayında
senato seçimlerinde oy kullanan kırk kadar Moro, askerler ve Hıristiyan gruplarca
infaz edilmiştir. Ulusal Soruşturma Bürosu’na göre sekiz asker, üç memur, bir
Hıristiyan vali ve en az iki Hıristiyan sivilin karıştığı olayda, sorumlular hakkında
herhangi bir cezai işlem uygulanmamıştır (Sevinç, Durmuş, Vaqas, 2015:109).
ILAGA grubu tarafından 1970-1972 yılları arasında Cotabato eyaletinde
20’den fazla katliam gerçekleştirilmiştir. 22 Mart 1970 ve 10 Eylül 1970’de Upi’de
12; 10 Ağustos 1970’de Polomolok’ta 8; 16 Kasım 1970’de Midsayap’ta 18; 1 Ocak
1971’de Bagumbayan’da 12; 5 Ağustos 1971’de ve 9 Ağustos 1971’de Buldun’da 14
ve 60; ve 3 Aralık 1970 ve 17 Ocak 1971’de Alamada’da meydana gelen iki olayda
sırasıyla 13 ve 73 kayıp verildi. Cotabato eyaletinde tek başına, 300’den fazla
Müslüman sivil katledildi ve sayısız ev ve mülk yakıldı ve yağmalandı (Macasalong,
2014:2).
2.7 Kurulan Örgütler ve Bu Örgütlerle Yapılan Anlaşmalar
Yaşanan bu olaylar üzerine Müslüman liderler ve politikacılar
Mindanao’nun bağımsızlığını ilan etmek için birleştiler. Bu Müslüman liderler
arasında daha sonra Müslüman Bağımsızlık Hareketi’ni (MIM) kuran Cotabato
113
eyaletinin eski valisi Datu Udtog Matalam; Ansar el Islam’ı örgütleyen Lanao del
Sur’ın eski Senatörü Ahmad Domocao Alonto; Filipinler Üniversitesi’nde bir öğrenci
lideri sonra profesör olan ve Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF)’ni kuran Nur
Misuari, Al-Azhar Üniversitesi’nden mezun olan öğrenci lideri ve daha sonra
MNLF’den ayrılarak kendi İslami hareketi olan Moro İslam Kurtuluş Cephesi
(MILF)’ni kuracak Salamat Hashim vardı (Macasalong, 2014:2).
İlk olarak Cotabato eyaletinin Valisi Datu Udtog Matalam liderliğindeki
Müslüman Bağımsızlık Hareketi (MIM) ( daha sonra adı Mindanao Bağımsızlık
Hareketi olarak değiştirilmiştir) kuruldu. Matalam Müslüman-Hıristiyan çatışması
şeklinde Cotabato’da siyasi şiddetin artmasının ardından “ayrılma” ve “Mindanao ve
Sulu’da İslam Cumhuriyeti kurulması” çağrısında bulundu. 1 Mayıs 1968’de
yayınlanan Manifesto’da, “Filipinler Cumhuriyeti hükümetleri tarafından
Corregidor Hadisesinde olduğu gibi Müslüman gençliğin sistematik olarak yok
edilmeye çalışılması, ayrıca Müslüman toplumunun ayrıştırılması ve izole edilmesi
yönünde politikalar izlenmesi”, Filipinler’den ayrı, bağımsız bir İslam Devleti
kurulmak istenmesinin arkasındaki gerekçeler olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte
manifestoda uluslararası hukukta ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi’nde
yer alan self-determinasyon hakkına atıfta bulunularak Moroların bağımsız bir devlet
kurma hakları olduğu vurgulanmıştır. Kurulmak istenen devlette, Kuran’ın temel
prensipleri ile Hz. Muhammed’in öğretilerinin tam manasıyla uygulanacağı bir
hukuk sistemi ve Müslümanların dinini rahatça yaşayacakları bir sosyal hayat olacağı
da ifade edilmiştir (Macasalong, 2014:3). Ancak kısa süre sonra Matalam, Başkan
Marcos’un kendisini Müslümanlarla ilgili danışmanı seçmesi üzerine bu fikrinden
vazgeçmştir (Buendia, 2005:9).
Matalam vazgeçtikten sonra diğer Müslüman politikacılar ve liderler bir
araya gelip MIM adına mücadeleye devam etiler. Temsilciler Meclisi üyesi Raschid
Lucman, 1971’de “Bangsa Moro Kurtuluş Örgütü’nü (BMLO)” kurdu. 1984 yılında
örgütün adı “Bangsa Müslümanları İslami Kurtuluş Örgütü (BMILO)” olarak değişti
(Jubair,1999:152, Aktaran Buendia 2005:8-9). Genel olarak Maranao etnik
grubundan oluşan BMILO, bütün Müslüman kurtuluş güçlerinin birleştiği bir
114
organizasyon olarak düşünülmüştür. Filipinlerden ayrı Müslüman bir devlet
hedefiyle hareket eden örgüt üyeleri kendileri ile devlet arasındaki uzun süreli silahlı
mücadeleye hazırlık için çeşitli gruplar halinde Sabah, Malezya’da gerçekleştirilen
bir dizi askeri eğitime katıldılar. İlk topluluğa katılan ve “En iyi 90” olarak bilinen
kişiler arasında Nur Misuari ve Salamat Haşim de yer almıştır.
Yine de BMILO Müslüman Mindanao’nun siyasi özerkliği için Başkan
Marcos ile müzakere etmeye çalışmalarına rağmen MIM’e alternatif olarak ayakta
kalamadı. Bu durum daha genç ve daha militan olan BMILO üyeleri tarafından bir
teslimiyet belirtisi olarak algılanıyordu. Müslüman politikacılardan ve geleneksel
Müslüman toplum seçkinlerinden oluşan önderlerin yarattığı hayal kırıklığı Misuari
ve Hashim’i BMILO’nun bir dizi genç entellektüeliyle bir araya getirdi ve örgütten
ayrılıp Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF)’ni kurdular.
2.7.1 Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF)
Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF), Filipinler Üniversitesi mezunu ve
aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hocalık yapmış olan Nur
Misuari tarafından 1969 yılında kurulmuştur. Misuari önceki hareketlerin
başarısızlıklarının nedeninin tamamen devletin Müslüman azınlıklar için
uygulamaları ve Hristiyan çoğunluğun lehine olan ayrımcı politikaları değil, kısmen
kendi Müslüman liderlerinin Manila politik ve ekonomik elitleri ile “işbirliği”
olduğunu belirtmiştir.
28 Nisan 1974 tarihinde MNLF tarafından yayınlanan manifestoda örgütün
temel amacının “tam bağımsız bir Bangsamoro Cumhuriyeti kurulması” olduğu
belirtilmektedir. Örgütün iki temel hedefi vardı: Filipinler’deki 13 etno-linguistik
Müslüman gruplarını kapsayan tek bir bağımsız devlet kurmak ve devletle işbirliği
yapan yerel Müslüman siyasetçiler ve aristokrat liderlerle savaşmak (Buendia, 2005:
10).
115
Manifestoda yer verilen birtakım temel prensipler ise şu şekilde sıralanabilir
(Juan, 2006:402, Aktaran Durmuş, 2016: 84):
– “Bangsamoro halkının devrimi sosyal vicdana sahip, demokratik bir
hükümet sisteminin benimseneceği bir devrim olacaktır. Bu sistemde, hiçbir kişinin
bir başkasına, hiçbir ulusun da başka bir ulusa baskı kurmasına ve onu sömürmesine
izin verilmeyecektir.
– Bağımsızlık kazanıldıktan sonra Bangsamoro ulusal sınırları içerisinde
yaşamaya devam etmek isteyen Filipinliler, Bangsamoro Cumhuriyeti’nin diğer tüm
vatandaşlarıyla eşit hak ve korumaya sahip olacaklardır.
– Bangsamoro devrimi İslam kültürünün halkımız arasında korunmasına ve
büyümesine adanmıştır, bununla birlikte diğer dinler ile yerli kültürlerin gelişimine
karşı hiçbir önyargı beslenmemektedir.
– Self-determinasyon prensibini benimseyen halkımız ve devrimimiz, tüm
ulusların milli bağımsızlık, özgürlük ve kurtuluş mücadelelerini desteklemektedir.
– Bangsamoro halkı ve devrimi, İslam Dünyası’nın bir parçası olduğu gibi
tüm Üçüncü Dünya ile baskı altındaki sömürgeleştirilmiş halkların yanındadır.”
Misuari’nin ayrılıkçı bir savaşa dair vizyonu İslam’dan çok laikti, etnik ya da
dini değildi. Amacı Filipin devletine haksız yere eklenen Müslümanların anavatanı
Bangsamoro’yu geri almaktı. Misuari Filipin-Müslümanları kimliğinin bırakılmasını
ve sömürge döneminde dahi kolonileşmemiş halkların torunları olarak “Moro”
kimliğinin kullanılmasını istedi. Böylece devletin Müslümanlara karşı önyargısı
olarak görülen bu ifade ulusal bir anlam bulmuştu.
MNLF’nin gizli haber bülteni Mahardika, Moro kimliğinin anlamını ve
Moro mücadelesinin karakterini şöyle özetliyordu; “Bu andan itibaren, bir kişinin bir
Tausug, Samal, Yakan, Subanon, Kalagan, Maguindanao, Maranao veya bir Badjao
olması önemli değildir. O sadece bir Moro’dur. Gerçekten de Bangsa Moro
vatanında uzun süredir ikamet eden diğer inananlardan [kimseler] ve Bangsa Moro
Devrimi’ne iyi niyet ve sempati duyanlar Moro olarak kabul edilmelidir. Başka bir
116
deyişle Moro terimi, “tümü kucaklayan” olarak anlaşılması gereken ulusal bir
kavramdır.” (Gowing 1985: 184,185, Aktaran Buendia 2005: 11). Misuari, “Moro”
lakabını Müslümanların direniş sürecinde birlik ve gurur sembolü olarak olumlu bir
kimlik haline getirdi.
MNLF kuruluş ve eylemleri esnasında uluslararası destekler de aldı. Libya
lideri Muammer Kaddafi 7 Ekim 1971’de ” Filipinler’deki Müslümanlara karşı
soykırım devam ettiği taktirde” onları koruma sorumluluğunu üstleneceğini söyledi.
O yıl dünyada İslami devrimleri desteklemek için İslami Çağrı Topluluğunu (ICS)
kurdu. ICS, Libya’nın yabancı ülkelerdeki en büyük bir gücü haline geldi. Kuruluşun
Afrika, Tayland, Malezya, Filipinler ve Endonezya’da ofisleri vardı. Kaddafi, ICS
vasıtasıyla MNLF’nin başlıca destekçisi oldu. MNLF, Yeşil Kitap’ın yazarı ve antisömürgeci hareketi benimsemiş Kaddafi’den hatırı sayılır maddi destek aldı. MNLF
ayrıca Filipin Devlet Başkanı Ferdinand Marcos’un Sabah’ın Sulu Sultanlığı’nın bir
parçası olduğu iddialarına karşılık Sabah eyaletinin üst düzey bakanı Tun Mustapha
tarafından da desteklenmiştir (Noble, 1981: 1098). MNLF ayrıca kendileri ile aynı
dönemlerde ayaklanma başlatan Yeni Komünist Halk Ordusu ile de ittifak kurmuştur
MNLF siyasi ve askeri olmak üzere iki yapıdan oluşuyordu. Örgütün siyasi
kolu önce Sabah’ta sonra Trablus, Libya’dan idare edildi. Ayrıca MNLF içindeki
politikaları belirleyen bir Merkez Komitesi oluşturuldu. Ana misyonu diğer
Müslüman ülkelerden destek toplamaktı. Malezya, Libya ve Pakistan’dan zaten
destek alan MNLF daha fazla Müslüman topluluğa destek çağrısında bulundu
(Wilson G, 2009: 18).
Örgütün askeri kanadı Bangsa Moro Ordusu (Bangsa Moro ArmyBMA)’dur. Merkezi Komite’ye bağlı olmakla birlikte muhtemelen coğrafi uzaklık
sebebiyle doğrudan denetim altına alınamadı. Komite’nin BMA üzerindeki kontrolü
sınırlı seviyede kaldı. Siyasi ve askeri kanadın entegre olamaması emir komuta
zincirinde tartışmaların ortaya çıkmasına ve hükümetle görüşme sürecinde Merkezi
Komite’nin zaman zaman zor durumda kalmasına sebep olmuştur (Wilson G, 2009:
19). Kuruluşunun ilk yıllarında BMA’nın 30.000 civarında silahlı militana sahip
olduğu tahmin edilmektedir. Geniş halk kitlelerinin de desteğini alarak 400.000
117
civarında destekçiye sahip olduğu düşünülen örgüt, gerçekleştirdiği eylemlerle hem
Filipinler güvenlik güçlerine hem de silahlı Hristiyan gruplara çok büyük kayıp
verdirmeyi başarmıştır. Örgütün silahlı gücü 1990’ların başlarında 10-15.000
civarına inmiştir (Jane’s Terrorism, 2013a: 4, Aktaran Durmuş, 2016: 89). 1994
yılında 14.000, 1996 yılında ise 17.700 civarında olan MNLF’nin silahlı militan
sayısı 1996 anlaşmasından sonra ciddi şekilde azalmış, 6.000’den fazla MNLF
üyesinin Filipinler askeri ve polis gücüne entegrasyonu sağlanmıştır. Ayrıca bu
anlaşmadan sonra bazı militanlar sivil hayata dönmüş, anlaşmadan memnun olmayan
bazıları ise farklı gruplar oluşturmuş ya da diğer silahlı örgütlere dâhil olmuşlardır.
Bu nedenle örgütün günümüzde sahip olduğu silahlı militan sayısı net bir şekilde
bilinememekte, 5.800 civarında olduğu tahmin edilmektedir (Santos vd. 2010:333,
Aktaran Durmuş, 2016: 89).
Başkan Marcos’un 21 Eylül 1972’de komünist isyancı hareket ve Güney
Filipinler’deki ayrılıkçı Müslüman hareketlerin varlığını gerekçe göstererek
sıkıyönetim ilan etmesi ile birlikte Müslüman siyasilere yasaklar getirmesi ve
Moroların önündeki legal alternatifleri kısıtlaması da MNLF’nin önünü açmıştır
(Sevinç vd. 2015;110). Örgüt ilk saldırısını 1972 yılının Ekim ayında Lanao del Sur
eyaletine bağlı Marawi City’de gerçekleştirmiştir. Filipinler Polisi’ne, resmi bir
radyo istasyonuna ve devlet üniversitesine yönelik saldırıları içeren Marawi City
eylemi Başkan Marcos’un Sıkıyönetim ilanına bir cevap niteliği taşımaktadır.
Ardından saldırılar Zamboanga, Cotabato ve Sulu’ya da yayılmıştır (Noble,
1976;412, Aktaran Durmuş, 2016: 95 ). 1973 yılının Mart ayında Cotabato’nun on
iki belediyesine saldıran ve işgal eden örgüt, Filipinler ordusuna da birçok zayiat
verdirmiştir (Majul, 1992: 71)
MNLF ile ordu arasındaki çatışmalar devam ederken uluslararası toplum
devreye girmiş ve 1972 yılında Cidde’deki 3. İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları
Konferansı’nda, Filipinler’deki Müslümanlara ilişkin endişelerin dile getirildiği bir
karar yayınlanmıştır. 24-27 Mart 1973 tarihleri arasında Libya’da toplanan 4.
Dışişleri Bakanları Konferansı’nda ise Libya, Suudi Arabistan, Somali ve
Senegal’den oluşan “Dörtlü Komite” oluşturulmuştur. Filipinler’deki
118
Müslümanların sorunları ile ilgilenmek üzere oluşturulan komite 1973 Ağustos
ayında Filipinler’e bir ziyaret gerçekleştirmiş ve çatışmaların yoğun olduğu
bölgelerde incelemelerde bulunulmuştur (Özerdem, 2012;401).
6 Şubat 1974’de, Sulu eyaletinin başkenti Jolo’da, güvenlik güçleri ile
MNLF arasında büyük çatışmalar meydana gelmiş ve şehir büyük bir tahribata
uğramıştır. Bu çatışmalar esnasında MNLF Sulu’da iki büyük kasabayı işgal etmiş,
Jolo havaalanı ile ordu karakollarına yönelik saldırılar gerçekleştirmiştir. Saldırılar
sonucu iki taraftan yüzlerce kişi yaşamını yitirmiştir (Majul, 1992: 73-74). Sulu’daki
şiddetli çatışmaların ertesinde, 1974 yılının Mayıs ayında, Malezya’nın Kuala
Lumpur şehrinde toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 5. İslam Ülkeleri Dışişleri
Bakanları Konferansı’nda Filipinler hükümetine “sorunun Filipinler’in ulusal
bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümü amacıyla MNLF ile Cidde’de
görüşmesi” tavsiyesinde bulunulmuştur (Özerdem, 2012:401). Böylece MNLF
uluslararası alanda tanınmış, Filipinler’in toprak bütünlüğü vurgulanmış ve MNLF
ile hükümet arasında barış müzakerelerinin başlamasına ön ayak olunmuştur.
Uluslararası desteği arkasına alan ve silahlı eylemleriyle de güvenlik
güçlerine büyük kayıplar verdiren MNLF, Filipinler hükümetini zor duruma
düşürmüştür. MNLF’nin ilk saldırısını yaptığı 1972 yılından 1975 yılına kadar askeri
ve sivil kayıpların sayısı 120.000’e ulaşmış, 100.000 binden fazla kişi Sabah,
Malezya’ya kaçmış ve 1 milyon civarında kişi çatışmalar sebebiyle ülke içerisinde
mülteci konumuna düşmüştür (Bacani, 2005;4, Aktaran Durmuş, 2016: 96 ). Bu
yaşananlarla birlikte Marcos rejimi Moro halkının bu isyancı örgütlenmeleri
reddetmeleri ve devletin tarafına geçmeleri amacıyla politika değiştirme yoluna
gitmiştir. Ayrıca yaşanan sivil ve askeri kayıplar, ayda ortalama 100’den fazla kayıp
vermeye başlayan ordunun artan çatışmalara paralel olarak harcamalarının da
yükselmesi hükümete baskıları arttırmıştır. Ayrılıkçı grupla görüş ve müzakere
etmek için artan uluslararası baskı altında da olan Başkan Marcos 1975 yılı Ocak
ayında bir temsilci heyetini MNLF liderleriyle görüşmek üzere Cidde’ye
göndermiştir. Böylece Filipinler hükümeti ile MNLF arasında uzun yıllar devam
edecek müzakere süreci başlamıştır (Sevinç vd. 2015:113).
119
1975 yılının Ocak ayında yapılan Cidde görüşmelerinde herhangi bir sonuç
alınamamıştır. Yine de Morolar ile Filipinler hükümetinin aynı masa etrafında
buluşması ve MNLF’nin kuruluş amacı olan bağımsız bir İslam devleti talebinden
vazgeçerek özerkliğe rıza göstereceğinin sinyallerini vermesi açısından bu görüşme
büyük önem taşımaktadır (Sevinç vd. 2015;115).
1976’da, Başkan Marcos’un eşi Imelda Marcos’un Muammer Kaddafi’yle
yaptığı görüşme üzerine Libya, Filipin hükümeti ile MNLF arasında bir anlaşmaya
aracılık etmede yardımcı oldu. Nur Misuari liderliğindeki MNLF heyeti ile Filipinler
Milli Savunma Bakan yardımcısı Carmelo Barbero liderliğindeki Filipinler heyeti
Aralık ayında, Libya’nın Trablus kentinde bir araya geldiler. Libya Dışişleri Bakanı,
İİT Genel Sekreteri ve Dörtlü Komite temsilcilerinin de katıldığı görüşmeler
sonucunda 23 Aralık 1976 tarihinde Moro özerkliğini kuran “Trablus Anlaşması”
imzalanmıştır (Özerdem, 2012;402). Trablus Anlaşması mücadeleyi geçici olarak
durdurdu ve Mindanao’daki 13 il (Basilan, Sulu, Tawi-Tawi, Zamboanga del Sur,
Zamboanga del Norte, Kuzey Cotabato, Maguindanao, Sultan Kudarat, Lanao del
Norte, Lanao del Sur, Davao del Sur, Güney Cotabato, Palawan) ve 9 şehir için
özerklik sözü verdi. Ayrıca anlaşma uyarınca Bangsamoro halkı bölgede mali ve
idari bir sistem kurabilecek, eğitim-öğretim ile yasama-yürütme sistemlerini
düzenleyebilecek, kendi güvenlik güçlerini oluşturabilecek, okullarını ve şeriat
mahkemelerini açabilecekti. Ancak dış politika, milli savunma ve bölgedeki
madenler ve mineral kaynaklarının yönetimi açısından merkezi hükümete bağlı
kalınacaktı (Söylemez, 2016: 93). 26 Mart 1977’de Mindanao Adası’nda 13 ilde
özerklik ilan edilse de ilerleyen dönemde bazı maddelerin hiç konuşulmayarak
beklemede bırakılması, Marcos hükümetinin anlaşmayı tek taraflı uygulamaya
sokmak istemesi ve anlaşmanın yürürlüğe girmesi yönünde herhangi bir girişimde
bulunmaması, MNLF’nin tepkisine yol açmış ve bu durum anlaşmanın fesih
edilmesine sebep olmuştur (Lingga, 2007:4, Aktaran Söylemez, 2016: 95).
Trablus Anlaşması’nın ve barış görüşmelerinin çökmesi ve yeniden çatışma
sürecine dönülmesi Moro halkı arasında ve MNLF içerisinde muhalif seslerin
yükselmesine neden olmuştur. Bir yanda geleneksel liderler birkaç yıldır MNLF’nin
120
üstlendiği liderlik rolünü geri alarak silahlı mücadelenin önderliğini üstlenmeyi
arzularken, diğer tarafta örgüt içerisinde Selamet Haşimi, Dimas Pundato, Raşid
Lucman ve Salipada Pendatun gibi isimler Misuari’nin liderliğine eleştiriler
getirmişlerdir. MNLF’nin güç kaybetmesine neden olan bu çekişmeler, örgütsel
bölünmeye de sebep olmuştur (Majul, 1992:100). İlk olarak, 1977 yılında Selamet
Haşimi, Misuari’nin otoriter liderliğini ve İslamcı çizgiden iyice uzaklaştığını
belirterek örgütten ayrılmış, yeni bir örgüt kurmuştur
Kâğıt üzerinde kalan Trablus Anlaşması’ndan sonra önemli bir güç
kaybetmiş olsa da MNLF silahlı saldırılarına devam etmiştir. 12 Şubat 1981’de, Jolo
adasının yakınındaki Pata adasına gerçekleştirdiği eylemde 120 kadar askerin
ölümüne sebep olması, örgütün halen büyük kayıplar verdiren saldırılar
düzenleyebildiğini göstermiştir. Pata saldırısına karşı güvenlik güçlerinin misillemesi
de sert olmuş ve adada meydana gelen çatışmalar sonucu sivillerin de arasında
bulunduğu 500’ün üzerinde kişi hayatını kaybetmiştir (Majul, 1992:120).
1986 Şubatındaki başkanlık seçimlerinden galibiyetle çıkan Corazon
Aquino komünistlerle ve Moro isyancı grupları ile barış içerisinde sorunları çözmek
istediğini duyurmuş, iyi niyet göstergesi olarak da orduya ateşkes ilan ettirmiştir
(Sevinç vd. 2015;118). Bu durum MNLF’nin tavrında yumuşamaya gitmesini ve
Aquino hükümetiyle görüşmelere başlamaya sıcak bakmasını sağlamıştır. Bu
açıklamalar sonrasında 5 Eylül 1986’de Jolo’da karşılıklı olarak görüşen Başkan
Aquino ile MNLF lideri Misuari görüşmelere yeniden başlanması ve karşılıklı
ateşkes ilan edilmesi konularında mutabakata varmışlardır.
Gerçekleşen görüşmelerde MNLF’nin Aquino hükümetinden talepleri;
Mindanao, Basilan, Sulu, Palawan ve Tawi- Tawi’yi içeren tam bir özerklik
(Bangsamoro Özerk Bölgesi) oluşturulması; bölgedeki güvenlik güçlerinin % 85’inin
MNLF üyelerinden oluşması; hukuk ve eğitim sisteminin kontrolünü ve denetimini
yapma hakkı; doğal kaynakların keşfi ve kullanım hakları; Müslüman şahıslarla,
devletlerle ve örgütlerle görüşme ve yardım alma hakkı şeklinde olmuş, yani büyük
ölçüde Trablus Anlaşmasındaki hükümlerin uygulanması istenmiştir. Ancak,
MNLF’nin özerklik istediği bölgenin sınırları konusunda anlaşılamaması, Aquino
121
hükümetinin, Marcos hükümetinin yaptığı gibi, özerk bölgeler için referandum
yapılması gerektiğini belirtmesi gibi görüş ayrılıkları sebebiyle görüşmeler üç ay
sonra başarısızlıkla neticelenmiştir (Majul, 1988: 919, Aktaran Sevinç vd.,2015:
118).
MNLF’nin karşı çıkmasına rağmen Aquino, 1989 yılında mecliste çıkarılan
bir kanunla “Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’ni (The Autonomous Region in
Muslim Mindanao-ARMM)” oluşturmuştur. Ancak MNLF’nin özerk yapı içerisine
dâhil edilmesini istediği 13 eyaletten yalnızca 4’ü (Lanao Del Sur, Maguindanao,
Sulu ve Tawi-Tawi) yapılan halkoylamasında ARMM içerisinde yer almayı tercih
etmiştir. Bu durum Mindanao ve Sulu’yu ata mirası topraklar olarak gören ve kendi
ellerinden zorla alınarak Hristiyan çoğunluklu hale getirildiğini düşünen MNLF için
tatmin edici olmamıştır. Bu süreçte saldırılarına devam eden MNLF dikkat çekici
eylemler gerçekleştirmiştir. 1989 yılı Şubat ayında Zamboanga del Sur eyaletinde 43
askerin öldürülmesi, 1990 yılı Ocak ayında Mindanao’da 2 İsviçre Kızıl Haç
görevlisinin öldürülmesi, Isabela şehrinde bir restoranın bombalanması, 1992 yılı
Ağustos ayında Zamboanga’da bir Katolik kilisesinin bombalanması, 1993 yılı Şubat
ayında Basilan’da bir ordu devriyesine saldırılması sonucu 25 askerin öldürülmesi,
250’den fazlasının yaralanması, 1993 yılı Temmuz ayında ise Basilan’da 10
Hristiyan’ın rehin alınması eylemleri bu zaman aralığında örgütün ses getiren
eylemlerinden olmuştur (Durmuş, 2016:102).
Şubat 1992’de, o zamanki Milli Savunma Sekreteri General Fidel Ramos
Libya’ya Kaddafi ile görüşerek Moroları müzakere masasına dönmeye ikna etmek
için gizli bir yolculuk yaptı (Abuza 2003: 41). Haziran ayında başkan seçilen Ramos,
MNLF ile barış görüşmelerini yeniledi. Gerek İİT ve Müslüman ülkelerin MNLF’ye
barışçıl bir anlaşma imzalaması yönündeki telkinleri gerekse MILF ve Abu Seyyaf
gibi örgütlerin önünde bölgede varlığını meşrulaştırmayı istemesi MNLF’nin
hükümetle anlaşmak istemesini sağlayan faktörler olmuştur. Ramos hükümeti
açısından ise MNLF ile yapacağı anlaşma sayesinde kaynakların diğer ayrılıkçı
gruplarla mücadele için yoğunlaştırılabileceği düşüncesi etkili olmuştur (Sevinç vd.
2015: 119). Taraflar ilk olarak 1994 yılında ateşkes anlaşmasına varmış, 2 Eylül
122
1996’da ise Cakarta’da “Nihai Barış Anlaşması (Final Peace Agreement)”nı
imzalamışlardır (Tuminez, 2007: 81).
Bu anlaşma, 1976 Tripoli Anlaşmasının iki aşamalı şekilde uygulanmasını
öngörmekteydi. Anlaşma güney Filipinlerde barış ve gelişmeyi vurguladı.
ARMM’nin yanı sıra Güney Filipinler Barış ve Kalkınma Konseyi’nin (SPCPD)
kurulması, ulusal hükümet kurumlarında temsil, bölgesel güvenlik güçleri kurulması,
eğitimde İslam müfredatının yer alması, şeriat sistem ve mahkemesinin otoritesinin
kabulu öngörülmekteydi. İlk aşamada 3 yıllık süreyle anlaşmanın uygulanmasını
gözetecek, tavsiyelerde bulunacak geçici bir idari yapı olan Güney Filipinler Barış ve
Kalkınma Konseyi (SPCPD) oluşturulmuş, aynı zamanda 7.500 MNLF savaşçısının
güvenlik güçlerine entegrasyonu planlanmıştır. İkinci aşamada ise üç yılın sonunda
14 eyalet ve 9 şehirde yapılacak referandum ile onaylandıktan sonra yeni özerk bir
hükümetin, SPCPD’nin ve diğer kurumların yerini alması kararlaştırılmıştır (Sevinç
vd, 2015: 120).
1996 Anlaşmasının ardından oluşturulan SPCPD yapısının başına MNLF
lideri Nur Misuari getirilmiştir. Ayrıca hükümet tarafından adaylığı desteklenen Nur
Misuari ARMM valisi olarak seçilmiştir. Böylece Misuari yeni oluşturulan özerk
bölgede yönetim gücünü eline almış ve üç yıl sonra yapılacak halkoylamasında
durumu kendi lehine çevirmek için bir şans elde etmiştir. Ancak Misuari elde ettiği
bu şansı iyi kullanamamış ve gerek ARMM gerekse yeni kurulan özerk yapılar kısa
süre içerisinde kötü yönetim ve yolsuzluk suçlamalarına maruz kalmıştır. Örneğin,
ARMM’nin 3.1 milyar Pezo’luk 1997 yılı bütçesinin, %84’ünün personel
harcamalarında kullanılırken yalnızca %1’lik kısmının yatırım ya da projeler için
kullanılması tepki toplamıştır. Ayrıca anlaşma sonrası güç elde eden MNLF
liderlerinin elde ettikleri gücü kendilerinin ve yakınlarının refah seviyelerini
yükseltmek adına kullandıkları, alt tabakadaki MNLF militanlarının dahi anlaşma
sonrası durumlarının iyileşmediği, Moro halkının fakirliğinin azalmasında ise umut
ışığı görülemediği şeklinde eleştiriler de yapılmıştır. ARMM’nin fazlasıyla merkezi
hükümete bağımlı olduğunu gören Misuari, yabancı yatırımcıları bölgeye çekmek
istemişse de bölgede güvenlik güçleri ile MILF ve Abu Seyyaf gibi örgütler arasında
123
devam eden çatışmalar, bu girişimde de başarı sağlanamamasına neden olmuştur
(Wilson, 2009: 33).
Özerklik olmasına rağmen ARMM’nin gelirlerinin % 60’ını Manila’ya
göndermesi ve yalnızca % 10’unu geri alması, birçok Moro’nun anlaşmayı kabul
etmemesi ve ARMM hükümetinin yetkisini reddetmesi anlaşma sonrası yaşanan
sıkıntılardı. Bu dönemde Müslüman bölgeler için yönetim organlarında önemli
boşluklar oluştu (Abuza 2003: 43). Dahası yukarıda da belirtildiği gibi ARMM
valilerinin performansıyla ilgili halkın hayal kırıklığı vardı. Misuari ve diğer SPCPD
yetkilileri yanlış yönetim ve yolsuzlukla suçlanarak ARMM yapısına kitlesel inancın
azalmasına sebep oldular. ARMM ve geçici özerk yapıların yönetiminden duyulan
memnuniyetsizlikler artmış durumda iken 1996 Anlaşması’na göre 3 yıl sonra
yapılması gereken halkoylamasına MNLF karşı çıkmaya başlamıştır. Merkezi
hükümetin anlaşma koşullarını yerine getirmediğini belirten MNLF liderleri geçiş
sürecinin uzatılması taleplerinde bulunmuşlardır. Bu nedenle çeşitli defalar
ertelenmek durumunda kalınan halkoylaması 2001 yılına sarkmıştır. Nihayet 2001
yılında yapılan ve Misuari’nin boykot çağrısında bulunduğu referandum sonuçları
bölgede siyasi güç elde eden MNLF yönetiminin Müslüman olmayan çoğunluğu ikna
edecek adımları atamadığını göstermiştir. Çünkü referandum sonucunda yalnızca
Müslüman çoğunluklu 5 eyalet (Maguindanao, Tawi-Tawi, Sulu, Lanao del Sur ve
Basilan) ile 1 şehir (Marawi City) özerk bölge içerisinde kalmayı tercih etmiştir
(Buendia, 2005: 45). Kısaca 1989 yılında 4 eyaleti kapsayacak şekilde kurulan ve
MNLF’nin kabul etmediği özerk bölge içerisine yalnızca Basilan eyaleti ile Marawi
City’nin dâhil edilmesi sağlanabilmiştir (Sevinç vd. 2015: 122). Neticede,
referandum ile 1996 Cakarta Anlaşması’nın en önemli maddelerinden biri hayata
geçirilerek kalıcı bir özerk yapı kurulmuştur.
Son olarak, 1996 Anlaşması bölücü gruplardan çok az destek aldı. Bunlar
merkezi hükümete karşı silahlı mücadelelerini sürdürdü. Bölgedeki ağır askeri varlık
müslümanlara sık sık sıkıyönetim altında yaşıyorlarmuş hissini veriyordu. Rodell’in
ifadesiyle; “Yetersiz yapıdaki 1996 sözleşmesinin bir sonucu olarak zayıf ve etkisiz
124
ARMM, MILF’i Filipin Müslümanların çoğunluğu için daha büyük bir umut olarak
ortaya çıkardı “( 2005: 232).
MNLF liderlerinin ARMM başındaki yönetimlerinden ve halkoylaması
sonuçlarından memnuniyetsizlik duyan bazı MNLF militanları, 1996 Anlaşması
sonrasındaki süreçte Abu Seyyaf ve MILF’e kaymış ve savaşmaya devam etmiştir.
Ayrıca bu dönemde MNLF’nin içinde farklı kırılmalar da yaşanmıştır. İlk kırılma
1996’da hükümet ve MNLF arasındaki barış antlaşmasının sonuçlanmasından önce
yaşandı. Melham Alam (Misuari’nin eski genel sekreteri) liderliğindeki Ulusal İslam
Komuta Konseyi (NICC) 20.000-25.000 MNLF kuvvetinin neredeyse yüzde 90’ına
sahip olduklarını iddia ediyordu. Örgüt Mart 2000’de düzenlediği basın toplantısında,
Filipin hükümetine karşı yürütülen gerilla savaşının devam edeceğini ve Misuari’yi
Hristiyan devletinin bir işbirlikçisi ve Bangsamoro kurtuluş mücadelesinin haini
olarak suçladığını açıkladı. NICC ve ASG’nin inanç ve mücadele biçimi arasındaki
göreceli benzerlik göz önüne alındığında, ikisinin de beraber veya ayrı ayrı
çalıştıkları konusunda güçlü bir gösterge bulunmaktadır (Buendia 2005: 14-15).
Başka bir kırılma Kasım 2001’deki ARMM seçiminden yedi ay önce geldi.
MNLF’de kendilerini “15 Konseyi” olarak adlandıran 15 liderden oluşan grup
tarafından yönetildi. Aralarında Hatamil Hasan, Faruk Hüseyin, Müslimin Sema gibi
önde gelen MNLF liderlerin bulunduğu grup, 29 Nisan 2001 tarihinde kendini
MNLF’nin meşru Merkez Komitesi ilan etti. Konsey, 15 Ekim 2003’te Malezya’da
düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı 10. Zirve Toplantısında “Filipinler’deki
Müslüman Cemaatin Temsilcisi” olarak kabul edildi (Buendia 2005: 15).
2001 yılındaki halkoylamasından kısa bir süre sonra Kasım ayında önce
Jolo’da askeri karargâha yönelik bir saldırı gerçekleşmiş, sonrasındaysa Zamboanga
City’de bir ARMM ofisi işgal edilmiştir. 100’den fazla kişinin hayatını kaybettiği bu
saldırıların arkasında 1996 Anlaşması’nın uygulanması noktasında
memnuniyetsizliği olan, MNLF içerisinde liderliğinin sona erdirilmesi çabalarına
sinirlenen, ayrıca bu ay içerisinde yapılacak ARMM seçimlerini kaybedeceğini
anlayan Nur Misuari’ye bağlı grubun olduğu ileri sürülmüştür (Jane’s Terrorism,
2013a: 11, Aktaran Durmuş, 2016: 110). Misuari, ARMM Valisi ve Güney Filipinler
125
Barış ve Kalkınma Konseyi (SPCPD) başkanı olarak beş yıl (1996-2001) görev
yaptıktan sonra görevinden alındı. Misuari hükümet tarafından kendisine karşı açılan
hakaret ve yolsuzluk suçlamaları ile 2008 yılına kadar hapsedildi. 15 Konseyi siyasi
gücünü Misuari’nin eski Dışişleri Komisyonu Başkanı ve Konsey’in liderlerinden
biri olan Faruk Hüseyin’in Kasım 2001’de yeni bölgesel vali olarak seçilmesi için
kullandı (Buendia 2005: 15). MNLF’nin başına ise önce Faruk Hüseyin, ardından ise
Muslimin Sema geçmiştir.
Misuari’nin tutuklu bulunduğu süre zarfında, kendisine bağlı grup
saldırılarına devam etmiştir. Özellikle 2005 yılı Şubat ve Kasım aylarında Sulu’da
gerçekleştirilen saldırılar büyük ses getirmiştir. Abu Seyyaf militanlarıyla birlikte
hareket ettikleri iddia edilen Misuari’ye bağlı MNLF militanları, Filipinler
Ordusu’na karşı konvansiyonel saldırı gerçekleştirme kapasiteleri olduğunu
göstermiştir. 20’si asker 60 kişinin yaşamını yitirdiği saldırılar esnasında 70.000
civarında sivilin bölgeden tahliye edilmesi dikkat çekmiştir. Sulu nüfusunun yaklaşık
%15’ine denk gelen bu rakamın içerisinde bizzat MNLF militanlarının girişimiyle
tahliye edilen siviller de yer almıştır (Santos vd. 2010: 340, Aktaran Durmuş, 2016:
110). 2006 yılında Filipinler güvenlik güçleri bölgede Abu Seyyaf’a yönelik geniş
kapsamlı bir operasyon gerçekleştirdiğinde, tutukevinden ev hapsine alınan Misuari
kendisine bağlı militanlara tarafsız olmaları ve eylemlerine ara vermeleri talimatını
vermiştir.
Yine de bazı MNLF komutanları Abu Seyyaf militanlarına yardım etmekle
suçlanmıştır. 2007 yılı MNLF ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar açısından
yoğun bir yıl olmuştur. Şubat ayında Misuari’ye bağlı grup tarafından Tuğgeneral
Ben Dolorfino ile hükümetin barış heyeti başkanı Ramon Santos’un da aralarında
bulunduğu 19 kişi kaçırılmış, iki gün rehin tutulduktan sonra serbest bırakılmıştır.
Nisan ayında yine Misuari yanlısı militanlar Jolo’da ve Zamboanga’da Filipinler
Ordusu’na saldırmış ve 3 askeri öldürmüşlerdir. 8 Ağustos’ta Filipinler Ordusu’nun
gerçekleştirdiği bir operasyonda bu sefer EC-15 taraftarı MNLF militanlarından 4
kişi öldürülmüş, BMA’nın buna misilleme olarak düzenlediği saldırıda ise 20 asker
hayatını kaybetmiştir (Jane’s Terrorism, 2013a:3, Aktaran Durmuş, 2016: 110).
126
2008 yılı çatışmalar açısından sakin bir yıl olurken, Nur Misuari delil
yetersizliği sebebiyle mahkemece serbest bırakılmıştır. Öte yandan EC-15 tarafından
Muslimin Sema MNLF’nin yeni başkanı olarak atanmıştır. 2009 yılı Ağustos ayında
Misuari yanlıları Palawan adasında birkaç köyü işgal etmiş ve 1.000 kadar köylünün
mülteci konumuna düşmesine neden olmuştur. Karşılığında ordunun operasyonu
sonucu 7 militan hayatını kaybetmiştir. Eylül ve Ekim aylarında 2 Amerikan askeri
ile 2 Filipinler askerinin yaşamını yitirmesine neden olan saldırılar için de Misuari
yanlısı grup suçlanmıştır. 2011 yılında ise bu sefer iki Moro grubu arasında
çatışmalar yaşanmıştır. BMA militanları ile Ameril Umbra Kato adındaki eski MILF
komutanının kurduğu Bangsamoro İslami Özgürlük Savaşçıları (Bangsamoro Islamic
Freedom Fighters-BIFF) adındaki örgütün militanları arasında silsile halinde
çatışmalar yaşanmış ve 13 silahlı militan ile 6 sivil yaşamını yitirmiştir (Jane’s
Terrorism, 2013a: 15-16, Aktaran Durmuş, 2016: 111).
2012 yılına gelindiğinde süreçle ilgili beklentilerine ulaşamayan ve
hükümetin MILF ile yaptığı anlaşmaya karşı çıkan Misuari, Filipinler hükümetinin
anlaşmaya uymadığını, anlaşmanın hükümsüz kıldığını açıklayarak 2013 yılı
Ağustos ayında Filipinler’e ait Basilan, Sulu ve Tawi-Tawi ile Malezya toprakları
olan Sabah ve Sarawak’ta bağımsız bir “Bangsamoro Cumhuriyeti” kurduğunu ilan
etmiştir. Buna karşılık MNLF içerisindeki bazı yöneticiler ise 1996 anlaşmasına
sadık kalacaklarını açıklamıştır. Bağımsızlık ilanının ardından Misuari’ye bağlı grup
9 Eylül 2013’te Zamboanga City’ye saldırı gerçekleştirmiş, belediye binasına bayrak
asmış ve çok sayıda kişiyi rehin almıştır. Yaklaşık 3 hafta süren ve 240 kişinin
hayatını kaybettiği bu rehine krizini Muslimin Sema liderliğindeki EC-15 kınamış ve
2014 yılında İİT’nin de desteklediği bir kararla Misuari’yi örgütten attığını
duyurmuştur. MNLF başkanlığına ise örgütün kurucularından olan Abul Hayr
Alonto’yu atamıştır.
Kuruluşunda tüm Moro gruplarını kapsayıcı bir yapıya sahip olan MNLF,
yıllar içinde parçalanmış ve bu çok parçalı yapısı halen devam etmektedir. Bu
parçalanmalar uluslararası desteğin ortadan kalkması ve barış görüşmelerinde
hükümet tarafından muhatap alınmaması sonuçlarını doğurmaktadır. Halen Misuari
127
taraftarlarının MNLF içindeki en büyük askeri güce sahip gruplar olması ve çatışma
ortamının devam etmesi Filipinler’de nihai barışın tesis edilmesi önündeki önemli
engellerden biridir. Bu engelin ortadan kaldırılması için MNLF’nin yeniden bir araya
getirilmesi çabaları ile MILF-hükümet barış anlaşmalarına MNLF’nin de dâhil
edilmesi girişimlerinin başarıya ulaşması büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde
bölgede daha önce örneği çok kez görüldüğü gibi yapılan barış anlaşmaları çok
işlevsel olmayacak ve hoşnutsuz militanlar silahlı mücadeleye devam etmek için
diğer örgütlere kayacaktır.
2.7.2 Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF)
Filipinler Cumhuriyeti Hükümeti (GRP) ile MNLF arasında imzalanan
Tripoli Anlaşması’ndan bir yıl sonra, 1977 yılının başında, MNLF Merkez
Komitesinin önde gelen üyesi Selamet Haşim MNLF ile bağları kopararak “Yeni
MNLF” hareketini başlattı. Haşim yeni kurulan organizasyonu hükümetle MNLF’den
daha iyi bağlantı kurabilecek bir reformist parti olarak öngördü. İslam İşbirliği
Teşkilatı (İİT) MNLF’ye destek verdiği zaman, Yeni MNLF 1984’te adını Moro
İslam Kurtuluş Cephesi (MILF) olarak değiştirdi ve İslamiyeti resmi ideolojisi yaptı.
MILF’in kurucusu olan Selamet Haşim, Mısır el-Ezher Üniversitesi’nde
eğitim görmüş, Ortadoğu merkezli İslami hareketlerin liderleriyle çok güçlü
bağlantılar kurmuş, 1982-1987 yılları arasında da Pakistan’da bulunmuştu. Harekete
daha İslami bir karakter kazandırmak isteyen MILF liderleri, Maguindanao (bugunku
ismiyle Şerif Kabungsuwan), Lanao del Sur ve Bukidnon’un ormanlık bölgesine
konuşlanmış ve 20 yıllık dört ana hedefli bir program geliştirmiştir. Bu hedefler
İslam dinini referans alarak politik ve ideolojik olarak güçlenmek, organizasyon
binası kurmak, askeri olarak güçlenmek ve örgütün kendi kendine yeterli hale
gelmesini temin etmek şeklinde belirlenmişti (Söylemez, 2016: 64).
MILF’in silahlı gücü olan Bangsa Moro İslami Silahlı Kuvvetleri (BIAF),
1990’lı yılların sonunda yaklaşık 120.000 savaşçı (yüzde 80’i silahlı) ve 300.000
milisten oluşuyordu. Politik hedefleri MNLF ile aynı doğrultuda olan ancak daha
128
fazla İslamcı söylemler benimseyen MILF’in yönetimi 20 üyeden oluşan ve örgütün
karar mekanizması işlevini gören Merkezi Komite tarafından yürütülmektedir.
Örgütün kurucu lideri Selamet Haşim’in 2003 yılında ölümünden sonra yeni lider
Hacı Murad İbrahim Merkezi Komite’nin başına geçmiştir. Merkezi Komite’nin
altında 6 komite bulunmaktadır; medya faaliyetlerinden ve internet sitesinden
(www.luwaran.com) sorumlu Bilgilendirme Komitesi; İstihbarat Komitesi; İslam
dinini anlatmak ve yaymakla görevli Dava (Dawah) Komitesi; Dış İlişkiler Komitesi;
Eğitim Komitesi ve zekat, yardım toplanması ile kampanyalar oluşturulmasından
sorumlu Finans Komitesi (Jane’s Terrorism, 2013b: 21, Aktaran Sevinç vd., 2015:
126).
Örgüt ilk silahlı saldırısını 7 Eylül 1986 tarihinde Lanao del Norte
eyaletinde gerçekleştirmiştir. MNLF’den ayrıldıktan yaklaşık 10 yıl sonrasına denk
gelen bu eylem ile bir Katolik Kilisesindeki düğün seremonisi hedeflenmiş, atılan el
bombası 10 kişinin hayatını kaybetmesine, 90 kadar kişinin de yaralanmasına neden
olmuştur. Bununla birlikte örgüt bu saldırının ardından yoğun bir eylem sürecine
girmeyerek örgütsel organizasyonunu ve silahlı kanadını güçlendirmeye devam
etmeyi tercih etmiştir (Stanford, 2015b, Aktaran Durmuş, 2016: 132). Neticede
örgütün güçlenen yapısı ve gerçekleştirdiği silahlı eylem ile sesini duyurması
hükümetin dikkatini çekmiştir. Hükümetle örgüt arasında barış görüşmelerine
yönelik ilk adım da bu dönemde atılmıştır. Ancak Başkan Aquino hükümeti
tarafından 1987 yılında başlatılan bu girişim bu dönemde devletin MNLF ile
gerçekleştirdiği görüşmelere odaklanması nedeniyle başarıya ulaşmamıştır. MILF ile
hükümet arasında görüşmelere başlanılması yönündeki diğer bir adım 1990 yılında
atılmıştır. Bu sefer MILF tarafından İİT’nin barış görüşmelerine ilişkin organize
ettiği bir toplantıya heyet gönderilmiş fakat bu adım da somut bir neticeye
ulaşmamıştır. Bu başarısız girişimlere rağmen MILF liderlerinin özerkliği kabul
edebileceklerinin sinyallerini vermesi, hükümetle örgüt arasındaki temasların
yeniden yoğunlaşmasını sağlamıştır. Bu çerçevede 1992 yılında Başkanlık koltuğuna
oturan Fidel Ramos’un görevlendirmesiyle bir hükümet temsilcisi MILF’in askeri
işlerden sorumlu başkan yardımcısı Hacı Murad İbrahim’le görüşmüştür. Ancak
karşılıklı tekliflerin iletildiği bu görüşmeden sonuç alınamamış ve MILF şiddet
129
eylemlerini yoğunlaştırma kararı almıştır. 1993 yılında Cotabato’da bir kişinin
öldürülmesi, 1994 yılı Ocak ayında Maguindanao’da bir otobüse saldırılması, Şubat
ayında 11 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan bombalı bir saldırı
gerçekleştirilmesi ve 1995 yılı Aralık ayında yerel Hristiyan bir milis grubu üyesi beş
kişinin öldürülmesi eylemleri örgütün bu süreçte öne çıkan şiddet faaliyetleri
olmuştur (Durmuş, 2016: 132).
1977 yılında kurulan MILF, Mindanao’da MNLF kadar güçlü olmasına
rağmen Filipinler Devleti barış görüşmelerini 1996 yılına kadar sadece MNLF ile
yürütmüş, MILF ile görüşmelerini gayriresmi ve sınırlı düzeyde tutmuştur. Bu
durumun sebepleri arasında Trablus Anlaşması’nın MNLF tarafından imzalanmış
olmasının yanı sıra İİT ve diğer Müslüman devletlerin MNLF’yi Güney Filipinler
Müslümanlarının tek temsilcisi olarak kabul etmiş olması gösterilebilir. Ayrıca
MILF’in İslami kimliği ve bağımsızlık talepleri de Filipinler devletinin MILF ile
gorüşmemesinin nedenlerinden olmuştur. Bunların yanı sıra MILF de MNLF ile
yürütülen barış görüşmelerini bölmek istememiş ve hükümetle MNLF arasındaki
görüşmeler sonuçlanana kadar görüşme talebinde bulunmamıştır (Lingga, 2007:7,
Aktaran Söylemez, 2016:100).
Hükümetle örgüt arasındaki bu ilk etap görüşmeler 18 Temmuz 1997’de
“Düşmanlıkların Durdurulması Anlaşması (the General Cessation of Hostilities)”
imzalanmasıyla meyvesini vermiştir (Buendia 2004, Aktaran Sevinç vd. 2015:130).
Ateşkes mahiyetindeki bu anlaşmayla taraflar çatışmaları durdurma konusunda fikir
birliğine varmışlardır. Ayrıca Filipinler güvenlik güçlerinin MILF’in kontrolündeki
alandan çekilmesi ve bu alanda yapılacak operasyonlarda MILF ile koordineli
hareket etmesi kararlaştırılmıştır. Ramos’tan Başkanlığı devralan Joseph Estrada
yönetiminde de örgütle hükümet arasındaki görüşmeler sürdürülmüş ve 1998 yılında
“Niyet Anlaşması Genel Çerçevesi (General Framework of the Agreement of
Intent)” imzalanmıştır (Abuza, 2005a;455, Aktaran Durmuş, 2016:134). 1997’deki
anlaşmanın devamı niteliğindeki bu anlaşmayla ateşkesi izlemek üzere bağımsız bir
komite oluşturulmuştur. Ayrıca hükümet tarafından 44 MILF kampı “barış ve
kalkınma alanları” olarak tanınmış ve Mindanao’daki MILF destekçilerine ekonomik
130
ve sosyal projeler sağlanacağı sözü verilmiştir (May, 2001: 270, Aktaran Durmuş,
2016:134) .
MILF’in yükselişinden rahatsız olan Estrada yönetimi ve ordu içerisinde,
yapılan anlaşmalarla örgüte serbestiyet tanınmasının hata olduğu yönündeki görüşler
ağırlık kazanmıştır. Neticede iktidara gelişinin ilk yıllarında “MILF ile barış
görüşmelerini sürdürmek, hükümetin Mindanao’daki otoritesini sağlamlaştırmak,
Müslüman bölgelerin sosyo-ekonomik gelişimini sağlamak, 1996 Anlaşmasını
hayata geçirmek” şeklinde dört maddeyi içeren bir program ortaya koyan, ancak bu
maddelerin hiçbirini tam anlamıyla hayata geçiremeyen Başkan Estrada, MILF ile
yürütülen görüşmelere de ara vermiştir (Özerdem, 2012: 405). Sonunda 1997
Anlaşmasının çeşitli defalar ihlal edilmesini gerekçe gösteren Estrada hükümeti 2000
yılında MILF’e karşı “topyekün savaş” ilan etmiş ve geniş çaplı operasyonlar
başlatmıştır. Şubat ayında yoğunlaştırılan operasyonlar neticesinde örgütün ana
karargâhı olan Ebu Bekir Kampı dâhil olmak üzere 50’ye yakın kampı ve yerleşim
alanı ordu tarafından ele geçirilmiştir. MILF lideri Selamet Haşim ise söz konusu
operasyonları takiben bir radyo programı aracılığıyla yaptığı konuşmada tüm Moro
halkını “İslam’ın düşmanı” olarak betimlediği Filipinler hükümetine karşı “cihad”
etmeye çağırmıştır. Böylece 1997 yılında ilk kez resmi olarak başlayan MILF ile
hükümet arasındaki görüşmeler 2000 yılında çökmüştür.
Kampları ele geçirildikten sonra konvansiyonel savaş düzeninden tekrar
gerilla tarzı savaşa geçmek durumunda kalan MILF, ordunun operasyonlarına
misilleme olarak şiddet eylemlerini artırmıştır. 25 Şubat 2000’de bir feribota
düzenlenen bombalı saldırıda 40 civarında kişi hayatını kaybetmiştir. Bundan iki gün
sonra Cotabato City’de bir Katolik radyo istasyonunun önünde bomba patlatılmıştır.
27 Mart 2000’de ise MILF’in radikal komutanlarından Abdullah Macapaar
yönetimindeki birim Lanao del Norte eyaletinin Kauswagan şehri belediye binasına
bir saldırı gerçekleştirerek 294 kişiyi rehin almış, bunlardan birkaçını da
öldürmüştür.
2001 yılında çeşitli yolsuzluk suçlamalarına maruz kalan Başkan
Estrada’nın, 1986 yılında Marcos’u iktidardan uzaklaşan “Halk Gücü Hareketi”
131
benzeri bir hareketle Başkanlık’tan uzaklaştırılması topyekün savaş stratejisinin sonu
olmuştur. Zira Estrada’dan sonra Başkanlık koltuğuna oturan Gloria Macapagal
Arroyo son derece masraflı ve yıkıcı olan bu politikayı değiştirerek “topyekûn barış”
politikasını uygulamaya koymuştur. Bu köklü politika değişikliği MILF ile hükümet
arasındaki barış görüşmelerinin yeniden canlanmasını sağlamıştır. MILF yeniden
görüşmelere başlamak için şu üç ön koşulu öne sürmüştür: Görüşmelerin İİT ya da
İİT üyesi bir ülkenin arabulucuğunda yapılması; tarafların önceki anlaşmaların
hükümlerini kabul etmesi ve görüşmelerin ülke dışında yapılması. İİT üyesi
Malezya’nın arabulucu rolünde aktif rol almasıyla görüşmelere yeniden başlanmıştır.
Devam eden görüşmeler neticesinde ilk olarak 24 Mart 2001’de “Barış
Görüşmelerinin Yeniden Başlatılması için Genel Çerçeve Anlaşması (the Agreement
on the General Framework for the Resumption of Peace Talks)” imzalanmış ve
taraflar 1997 ateşkes anlaşması temelinde müzakerelere devam etme kararı
almışlardır. Bu anlaşmanın ardından 22 Haziran 2001’de imzalanan Trablus
Anlaşması ile taraflar arasında şu konularda anlaşmaya varılmıştır:
Görüşmeler “güvenlik, rehabilitasyon ve kaybedilmiş ata mirası
topraklar (Ancestral Domain)” ana temaları üzerinde devam edecektir.
Taraflar Bangsamoro yurdunun Filipinler Devleti’nin toprak
bütünlüğü ve egemenliğine aykırı olmayabileceğini kabul etmektedir.
Taraflar Moro halkı ile diğer yerli halkın varlığını kabul etmektedir.
Barış süreci aşama aşama yürütülecek, Moroların mağduriyetleri ise
barış süreciyle eş zamanlı olarak giderilecektir.
Moro halkına danışılacak ve onların isteklerine göre yeni formüller
aranacaktır.
Ancak 11 Şubat 2003’te Müslümanlar Ramazan Bayramı’nı kutlarken,
hükümet güçleri Pikit ve Pagalungan’daki MILF yerleşkelerine saldırmış ve bu olay
sonucunda da görüşmeler yeniden durmuştur. Taraflar arasındaki iletişimin devam
etmesi ve bekleyen konuların görüşülmesi için Malezyalı yöneticiler, heyetlerin
132
resmi olmayan ve daha çok barış görüşmelerini yinelemenin yollarının aranacağı
temaslarda bulunmasını önermiştir. Ancak bu görüşmeler de aynı konuların
müzakere edilmeye başlanması ile son bulmuştur. MILF ile Filipinler Cumhuriyeti
arasındaki ateşkesin devam etmesi için Malezya, Brunei ve Libya temsilcilerinden
oluşan Uluslararası İzleme Ekibi (IMT) devreye girmiş ve ülkedeki savaşı sona
erdirmek için çalışan komitelerle birlik içinde çalışmıştır. 23 Temmuz 2006 tarihinde
de Japonya, Filipinler Cumhuriyeti ve MILF arasındaki anlaşmaların sosyal ve
ekonomik yönlerini izlemek üzere komiteye katılmıştır (Lingga, 2007: 10, Söylemez,
2016:106).
27-28 Mart 2003’ten itibaren yeniden başlayan görüşmelerde ata toprakları
konusu kavram, bölge, kaynaklar ve yönetim açısından gündeme alınmıştır.
Görüşmeler ilerleyen yıllar boyunca devam etmiş, Müslüman halkın ayrı bir etnik
grup olarak (Bangsamoro) tanımlanması, gelecek nesiller açısından Bangsamoro ana
vatanının sınırlarının bölgesel olarak belirlenmesi, mülkiyet haklarının korunması,
hukuki varlığının kanunlaştırılması ve yasama, yürütme ve yargı organlarının
oluşturulması gibi konularda mutabakat sağlanmıştır. Ancak genel hatlarıyla
Bangsamoro bölgesini tarif etme ve sınırlama konusunda engeller yaşanmış,
ARMM’ye diğer bölgelerin eklenmesi ve detaylar daha sonraki tartışmalara
bırakılmıştır. Barış görüşmeleri, her iki kurtuluş cephesinin de siyasi amaçlarını
gerçekleştirme yolunda başvurdukları asıl yöntem olmuştur. Bu görüşmeler için
ayrılan zaman savaşmak için ayrılan zamandan çok daha fazladır. 1997 ve 2006
arasında sadece Filipinler Cumhuriyeti ve MILF arasında Mindanao sorununa ait
değişik konularda imzalanan anlaşma sayısı 63’tür. Bu anlaşmalarla, Malezya’nın da
arabuluculuk etmesi ile birlikte, 25 noktada uzlaşma sağlanmış ancak bütün bu
görüşmelere ve imzalanan anlaşmalara rağmen Mindanao sorunu Filipinler
devletinin sorunlu yaklaşımı ve uygulamaları sebebiyle çözülememiş, Bangsamoro
halkı kendi topraklarında siyasi, sosyal ve ekonomik çıkmaza terk edilmiştir.
2006- 2007 yılları arasındaki çeşitli çatışmalar ile birlikte MILF lideri Hacı
Murad hakkında Mindanao’daki bir bombalama olayı gerekçesiyle yakalama kararı
çıkarılması nedeniyle ortam tekrar gerilse de Uluslararası İzleme Ekibinin varlığı
133
ateşkesin ihlallerinin önlenmesi adına olumlu katkılar sağlamış, Murad hakkındaki
yakalama kararı da sonradan kaldırılmıştır. Bu dönemde yine Malezya’nın
arabuluculuğunda MILF ile hükümet arasında barış anlaşması için görüşmeler
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu görüşmelerden netice alınmış ve 2008 Temmuz’unda
“Ata Yurdu İçin Memorandum Anlaşması (Memorandum of Agreement for
Ancestral Domain/MOA-AD)” imzalanmıştır. MOA-AD ile ata yurdu, barışın
sağlanması ve doğal kaynaklar üzerindeki haklar meseleleri ele alınmıştır. Hükümet
söz konusu anlaşmayla;
• 737 kasabanın daha ARMM’ye eklenmesini, bu haliyle ARMM’nin yerini
2010 yılından itibaren Bangsamoro Hukuki Teşekkülü’nün (Bangsamoro Juridical
Entity-BJE) almasını,
• 737 kasabanın yanında Hristiyanların çoğunluğunu oluşturduğu 1.459
kasabanın da MOA-AD’ın imzalanmasından 25 yıl sonra BJE’nin parçası olup
olmamayı oylamasını,
• BJE çatısı altındaki Müslüman bölgelerde İslam hukukunun
uygulanmasını, Hıristiyanların ise Filipinler yasalarına göre yargılanmaları, yine
Müslümanların kendi müfredatlarına göre ve medreselerde eğitim görebilmesi
imkanını,
• Kurulacak özerk yapının ülkenin doğal kaynaklar açısından en zengin
bölgelerinden olan Mindanao’daki doğal kaynaklar üzerinde hak sahibi olmasını,
ayrıca bu konuda diğer ülkelerle anlaşma yapabilme yetkisini teklif etmiştir (Wilson,
2009: 34).
Ancak kendilerine danışılmadığı ve Anayasaya aykırılık teşkil ettiği
gerekçeleriyle Hıristiyan politikacılar tarafından söz konusu anlaşmayla ilgili Yüksek
Mahkeme’ye başvurulmuş ve 2008 yılının Ağustos ayında anlaşma bu haliyle
Yüksek Mahkeme tarafından Anayasaya aykırı bulunarak reddedilmiştir. Yüksek
Mahkemenin kararının ardından zaten anlaşmayı benimsememiş olan Ameril Umbra
Kato gibi MILF komutanları emrindeki silahlı birlikler şiddet eylemlerine yönelmiş,
hükümet de görüşmeleri askıya almıştır. Bu süreçte yeniden görüşmelere başlamak
134
isteyen MILF yönetimi ise Aralık ayında anlaşmaların uygulanması adına
“uluslararası garanti” sağlanması; ata yurdu ile ilgili önceki anlaşmanın kabul
edilmesi; Uluslararası İzleme Ekibi’nin ateşkes ihlallerini incelemesi; güvenlik
güçlerinin MILF’e karşı Mindanao’da yürüttüğü operasyonları sona erdirmesi ve
Malezya’nın arabulucu rolünün devam etmesi koşullarıyla görüşmelere yeniden
başlanabileceğini duyurmuştur (Jane’s Terrorism, 2013b:10, Aktaran Sevinç vd.,
2015: 134 ). Hükümet MILF’e yönelik operasyonları durdurmasa da karşılıklı
görüşmeler olmuş ve sivillerin, okulların, hastaneler ve ibadethanelerin hedef
alınmaması konusunda fikir birliğine varılmıştır. Çatışma anında dahi irtibatın
koparılmaması ve bu yönde görüşmelerin yapılması ileride barış görüşmelerinin
devam etmesine yardımcı olmuştur. Nitekim Birleşik Krallık, Japonya ve Türkiye ile
birkaç sivil toplum kuruluşunun katılımıyla kurulan Uluslararası Temas Grubu’nun
(International Contact Group-ICG) öncülüğünde 8 Kasım’da Kuala Lumpur’da resmi
barış görüşmeleri yeniden başlamıştır (Jane’s Terrorism, 2013b: 11, Aktaran Sevinç
vd., 2015: 134).
2009 yılında devam eden barış görüşmelerinin 2010 yılında iktidara gelen
Benigno Aquino III başkanlığındaki hükümet tarafından sürdürüleceği açıklanmış ve
Aquino yönetimiyle MILF arasındaki ilk gayri resmi görüşmeler 13 Ocak 2011’de
gerçekleşmiştir. Bu görüşmeyi 9-10 Şubat’ta yine Malezya’nın başkenti Kuala
Lumpur’da yapılan görüşmeler takip etmiştir. Seçim öncesinde direkt olarak MILF
lideri Hacı Murad İbrahim ile görüşüp barış yoluyla sorunu çözeceğine dair vaatlerde
bulunan Aquino, bu vaadini 5 Ağustos 2011’de Murad ile Tokyo’da görüşerek yerine
getirmiştir. 14 yıllık barış görüşmeleri sürecinde ilk defa Filipinler Başkanı ile MILF
liderinin doğrudan görüşmesi olduğu için Tokyo’daki bu görüşme tarihi niteliktedir
(Durmuş, 2016:134) .
Filipinler Hükümeti’nin 2008’den bu yana MILF ile sürdürdüğü
müzakerelerde üçüncü taraf ihtiyacı öne çıkmıştır. Filipinler Hükümeti’nin
anlaşmaları imzalaması ancak uygulanmasını engellemesi bu ihtiyacı doğurmuştur.
Bunun için başında Malezya’nın olduğu “kolaylaştırıcılar” grubuna, Birleşik Krallık,
Japonya, Suudi Arabistan ve Türkiye temsilcileriyle “ Uluslararası Temas Grubu” da
135
eklenmiştir. Üçüncü tarafların müzakerelerde izlemeler gerçekleştirecekleri ve süreci
ileri taşıyacakları öngörülmüştür. Uluslararası Temas Grubu devlet ile sivil toplum
örgütlerini bir araya getiren ilk oluşum olmuştur. Devlet ile devlet dışı örgütlerin
birbirlerini tamamladıkları görülmüştür. Bununla birlikte ateşkesin devamı için,
“Düşmanlıkların Önlenmesi Komitesi” oluşturulmuş, Malezya, Endonezya, Libya ve
Avrupa Birliği ise “Uluslararası İzleme Heyeti”ni oluşturmuştur. Bu yapılarla birlikte
sahada rehabilitasyon ve kalkınma çalışmaları başlatılmış, Bangsamoro Kalkınma
Ajansı kurulmuş, bu sayede ateşkesin sahadaki avantajları gösterilerek insanların
barış sürecini desteklemeleri sağlanmıştır (Yokuş, 2016: 8).
2011 sonu ve 2012 başları çatışma yaşanmadan atlatılmış ve 24 Nisan
2012’de “Prensipler Üzerine 10 Karar Maddesi (10 Decision Points on Principles)”
imzalanmıştır. MILF lideri Murad’ın “barış için büyük bir hamle” olarak nitelediği
bu uzlaşı ile MOA-AD anlaşmasında da yer aldığı gibi “Mindanao’daki Moro
Müslümanları için özerk bir yönetim oluşturulması ve ARMM’nin yerini alması”
kararlaştırılmıştır. Devam eden görüşmeler neticesinde ise 15 Ekim 2012’de
“Bangsamoro Çerçeve Anlaşması (The Framework Agreement on the Bangsamoro)”
imzalanmıştır. Azınlıkların temel hakları, mülkiyet hakkının korunması gibi
hususları düzenleyen bu anlaşma ile 15 üyeli bir Geçiş Komisyonu kurulması da
kararlaştırılmıştır. Nitekim Aquino 17 Aralık 2012’de 8’i MILF temsilcisi, 7’si ise
hükümetin seçeceği Moro halkı temsilcilerinden oluşacak Bangsamoro Geçiş
Komitesinin kurulması emrini vermiştir (OPAPP). Kurulan komisyona Filipinler
hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi arasında imzalanan çerçeve anlaşma
gereği hazırlanması gereken Bangsamoro Temel Kanunu’nun (BBL) taslağını
hazırlama görevi verilmiştir.
Çerçeve Anlaşması, Başkan Aquino tarafından “başarısız bir deneyim”
olarak kabul edilen Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi (ARMM)’nin yerini alacak
“Bangsamoro” adı verilen siyasi varlığın doğasını, yapısını ve yetkilerini
tanımlamaktadır. Anlaşmanın belirgin özellikleri aşağıdaki gibidir:
1) Bir Geçiş Komisyonu’nu oluşturulacaktır. Ve bu komisyon gerekli
gördüğü taktirde Bangsamoro Temel Kanunu taslağı ve Filipin Anayasa değişikliği
136
için önerilerde bulunacaktır. Geçiş Komisyonu organize edilirken, müzakere
heyetleri güç paylaşımı, servet paylaşımı, normalleştirme ve geçiş mekanizmaları ve
ekleri üzerinde çalışmaya devam edecek olup, bu sürecin 2012 yılında tamamlanması
beklenmektedir. MILF kademeli olarak güçlerini görevden çekecek ve kolluk
kuvvetleri bir sivil polis gücüne devredilecektir.
2) Bangsamoro kendi gelir kaynaklarını yaratma gücüne sahip olmanın yanı
sıra doğal kaynaklardan elde gelirlerden eşit pay alacaktır. Merkezi Yönetimin
savunma, dış güvenlik, dış politika, ortak pazar ve küresel ticaret, para basma ve para
politikası, vatandaşlık, vatandaşlığa kabul ve posta hizmetleri ile ilgili yetkileri saklı
kalacak ve Bangsamoro özel veya devredilmiş yetkilere sahip olacaktır.
3) Bangsamoro Temel Kanunu Başkan tarafından imzalandıktan sonra,
Bangsamoro olarak öngörülen topraklarda bir halkoylaması yapılacaktır. Bu alan
şimdiki ARMM illeri, Cotabato ve Isabela şehirleri ve Lanao del Norte ve Kuzey
Cotabato’nun belediyeleri ve barangaylarını kapsamaktadır.
4) Bangsamoro Geçiş Otoritesi, Bangsamoro hükümetinin bakanlık
biçimlerini Filipinler Hükümeti ile “asimetrik” şekilde düzenlemek için çalışacaktır.
Aynı zamanda halk oylaması ve 2016 seçimleri aradaki süreci kolaylaştıracaktır.
2016 seçimlerine MILF ve diğer siyasi güçler siyasi partiler aracılığıyla katılacak ve
demokratik yollarla güç arayışına gireceklerdir. (OPAPP, Bangsamoro Framework
Agreement 2012)
Devam eden görüşmelerde, daha önce anlaşmaya varılamayan gelir
paylaşımı, güç paylaşımı, bölgenin normalleşmesi süreci gibi konularda da
anlaşmaya varılmıştır. MILF’in bölgedeki metal minerallerden % 75 pay alması,
metal olmayan minerallerin işlenmesinden elde edilecek gelirin tamamının sahibi
olması, petrol gelirlerinin ise yarı yarıya paylaşılması gibi hususlarda anlaşma
sağlanmıştır. Söz konusu çerçeve anlaşması sonrasında taraflar arasında devam eden
müzakereler neticesinde, 27 Mart 2014 tarihinde “Kapsamlı Bangsamoro Anlaşması
(Comprehensive Agreement on the Bangsamoro)” imzalanarak, nihai barış
konusunda büyük bir adım atılmıştır. Bu anlaşma çerçevesine;
137
Bangsamoro Özerk Bölgesi kurulacak ve Bangsamoro Temel
Yasası’nın hazırlanıp Filipinler devlet başkanına sunulmasının ve kongrenin yasayı
onaylamasının akabinde yönetim geçiş hükümetine devredilecektir.
Bangsamoro Temel Yasası İslam hukukuna göre hazırlanacak ve bu
çerçevede İslam hukukuna uygun mahkemeler kurulacaktır.
2016 yılında Bangsamoro Özerk Bölgesi’ne katılım için referandum
düzenlenecek ve geçiş hükümeti, aynı yıl gerçekleşecek olan seçimlerin ardından
yönetimi Bangsamoro Özerk Bölgesi hükümetine devredecektir.
İçişlerinde bağımsız olacak olan bölgede iç güvenliği özerk yönetime
ait polis sağlayacak, silahsızlanma sureci ise eş zamanlı olarak ilerleyecek, MILF’in
silahlı kanadının tasfiyesi ve Filipinler ordusunun bölgeden çekilmesi bağımsız
komisyonlar aracılığıyla denetlenecektir (OPAPP, Aktaran Söylemez, 2016:118).
Bangsamoro Temel Kanunu devlet başkanı ve kongrenin onayının ardında
halk onaylamasıyla birlikte yürürülüğe girecektir. Bu sayede Temel Kanunun
Bangsamoro’nun birincil özellikteki yasası olduğu teyit edilmiş olmaktadır.
Aşağıdaki coğrafi bölgelerde bulunan kayıtlı seçmenler halk oylamasına
katılabilecektir (Bangsamoro Geçiş Komisyonu (BTC) & Bangsamoro Temel
Kanunu (BBL) Üzerine Kılavuz Belge, 2014: 7):
Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’nin mevcut coğrafi alanında
yaşayanlar,
Lanao del Norte şehrinin Baloi, Munai, Nunungan, Pantar, Tagoloan
ve Tangkal belediyeleri ile Kabacan, Carmen, Aleosan, Pigkawayan, Pikit ve
Midsayap bölgelerinde bulunan ve 2001 yılında yapılan halk oylamasında Müslüman
Mindanao Özerk Bölgesi’ne katılma yönünde oy kullananan daha küçük idari
yönetimler,
Cotabato ve İsabela şehirleri,
Bu şehirlere bitişik durumda olan ve Bangsamoro Temel Kanununun
kabulü için yapılacak oylamadan iki ay önce yerel yönetimleri veya oy kullanma
138
hakkı olan seçmenlerinin %10’unun talebiyle Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’ne
katılma talebinde bulunan yerler.
Bangasamoro’nun kurulmasının zeminini oluşturacak olan Temel
Kanununun kabulü sonrasında Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi ortadan
kalkacaktır. Bangsamoro Temel Kanununun halk oylaması sonucu kabul edilmesi
sonrasında Bangsamoro Geçiş İdaresi adıyla bir ara hükümet kurulacaktır ve bu
hükümet Bangsamoro Bölgesi’nin idare edilmesi görevini üstlenecektir.
Bangsamoro Temel Kanunu siyasi bir yapı olarak kurulacak olan
Bangsamoro’nun idaresine ilişkin kurucu kanundur. Bu yasa Bangsamoro
hükümetinin kuruluşu, sahip olacağı güç, yapısı ve diğer konuların temelini
oluşturmaktadır.
Bangsamoro, Filipinler devletinin sınırları içinde kalan, bir halk, coğrafya
ve bölgesel hükümetten oluşan yapıdır. Burada kurulacak yapının Bangsamoro
halkının kültürüne uygun kendine has siyasi, ekonomik ve sosyal bir sistemi
olacaktır. Bu yapı aynı zamanda siyasal ve mali otonomiye sahip olacaktır.
Siyasal otonominin anlamı bölgenin idaresinde merkezi hükümetin daha az
etkisinin olması ve Bangsamoro halkına kendi iç işlerini yürütme konusunda daha
fazla özgürlük verilmesidir.
Mali Otonomi ise Bangsamoro’ya kendine kaynak yaratma ve ihtiyaçlarını
gidermek için bütçe fon ve kaynaklarını kendisinin belirlemesi konusunda serbestlik
tanınmasıdır.
Siyasi ve mali otonomi yoluyla Bangsamoro’nun özgüvenli bir şekilde
kendi kendini idame ettirebilen bir yapı haline gelmesinin yolu açılmaktadır.
Bangsamoro Temel Yasası taslak metni bölgenin ve halkın tanımlanması,
yetki ve güç dağılımı, adalet sistemi ve mali özerklik şeklinde dört ana başlık altında
değerlendirilebilir.
139
Temel yasa metninin ilk kısmında Bangsamoro’nun kara ve deniz sınırları,
halkının kimliği ve yönetiminin temel prensipleri belirtilmektedir. Bu kısımda
Bangsamoro’nun kendi kendini yöneten, demokratik, sivil ve sosyal adaleti gözeten
bir bölge olacağı vurgulanmakta ve buna ek olarak yönetimin iyiyi emretme ve
kötülükten nehyetme prensibine bağlı kalacağının altı çizilmektedir. Yine bu
kısımda, Filipinler merkezi hükümetinde başkanlık sistemi uygulanmasına rağmen,
Bangsamoro’nun parlamenter sistemle yönetileceği belirtilmektedir.
Bu madde özellikle önemlidir çünkü parlamenter sistem, bölgede yaşayan
Müslümanların yanı sıra, diğer etnik gruplara ve azınlıklara da parlamentoda temsil
hakkı tanıyarak çoğulcu bir yönetimin önünü açacaktır.
İkinci kısımda, özerk bir yönetime sahip olacak olan Bangsamoro’nun
yetkileri ve Bangsamoro ile Filipinler merkezi hükümeti arasında nasıl bir güç
dengesi kurulacağı detaylandırılmaktadır. Dış politika, para politikaları, posta servisi,
ulusal savunma gibi yetkiler Filipinler merkezi hükümetine hasredilirken içişlerinde
Bangsamoro hükümetinin tek başına kullanabileceği yetkileri ve merkezi hükümetle
ortaklaşa kullanacağı yetkiler belirtilmiştir. Bölgede yaşayan Müslümanların hac ve
umre ziyaretleri gibi hakları da bu yasa ile tamamen yeni kurulacak olan hükümete
devredilmiş ve yasal güvence altına alınmıştır.
Üçüncü üst başlıkta bölge halkının sahip olduğu temel hak ve hürriyetler
tanımlanmış ve Bangsamoro adalet sistemi açıklanmıştır. Bu kısımda bölge
Müslümanlarının en önemli kazanımlarından biri olan şer’i hukuk sistemi
detaylandırılmıştır. Adalet sisteminde şeriatın ve Bangsamoro Temel Yasası’nın esas
alınacağı bildirilmiş fakat şeriatın ve şer’i mahkemelerin sadece Müslümanlar için
uygulanacağı vurgulanmıştır.
Son kısımda ise Bangsamoro’nun mali özerkliğinin şartları belirlenmiş ve
ekonomik kaynakları, hangi kalemlerden gelir elde edileceği belirtilmiştir. Uzun
yıllardır merkezi hükümetin doğal kaynak gelirlerinin tamamını aldığı ve bölgeyi
doğal zenginliklerine rağmen fakirleştirdiği göz önünde bulundurulduğunda
Bangsamoro’nun vergi gelirlerinin yanı sıra bölgenin doğal zenginliklerinden
140
(özellikle de doğalgazdan) de gelir elde edecek olması, bölge halkı açısından önemli
bir kazanımdır (Söylemez, 2016: 120,121).
16 Haziran 2015’te MILF sembolik düzeyde silah bırakmıştır. Bangsamoro
Temel Yasası Kongrede kabul edildikten ve referandumda olumlu oylanmasından
sonra silahların % 30’unun bırakılacağı, üçüncü aşamada Bangsamoro polisi
operasyonelleştirildiğinde silahların % 35’inin bırakılacağı, tarafların bütün
aşamaları gerçekleştirmesinden sonra ve yapılacak bitirme anlaşmasından sonra da
geri kalan % 35 silahların da bırakılacağı öngörülmektedir ( Yokuş, 2016: 12).
Mindanao’ya kalıcı ve sürdürülebilir barış getirmesi öngörülen Bangsamoro
Temel Yasası’nın nihai taslağı 2015 Eylül ayında Filipinler Kongresi’ne sunulmuş,
dönem çalışmalarına 18 Ocak 2016’da başlayan Senato’nun 9 Mayıs 2016 tarihli
genel seçimler ve devlet başkanlığı seçimleri nedeniyle şubat başında yeniden tatile
girmesi ile yasanın Senato’da kabulü de seçim sonrasına kalmıştır. Halen konu ile
ilgili bir gelişme kaydedilememiştir.
2.7.3 Abu Sayyaf Grubu
Abu Sayyaf Grubu (ASG) ya da diğer adıyla Al Harakatul el-İslamiye’nin
kökenleri Afganistan’a kadar uzanmaktadır. 1980’lerin başında 300- 500 civarında
Moro savaşçısı Sovyet işgali altındaki Afganistan’a destek vermek için Pakistan’ın
Peşaver kentine gitti. Onlardan biri olan Abdurajak Janjalani, Basilan ulemalarından
birinin oğlu idi. Suudi Arabistan’da üniversite ve Mekke’de UmmuI-Qura’da 3 yıl
İslam hukuku okudu. 1984’de Basilan’a dönen Janjalani, 1987’de Libya’ya gitti ve
Afganistan’da mücahid olarak savaştı. Janjalani Peşaver’de mücahitlerin destekçisi
Suudi Usame bin Laden ile arkadaş oldu. Janjalani ve daha sonra onun küçük kardeşi
Khaddafy Janjalani 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında İslam’ın katı Vahhabi
kurallarına göre yorumlanmasına inanan İslam profesörü Abdur Rab Seyyaf
tarafından yönetilen Khost, Afganistan’a yakın bir kampta eğitim aldı. Ayrıca
Abdurajal Janjalani’nin El Kaide’nin çekirdeği olan Uluslararası İslam Tugayı’nın 48
141
kişilik Yürütme Konseyi’nin üyesi olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır (Abuza,
2005:2).
Abu Sayyaf Grubu (ASG) İslami eğitim alan ve aşırı radikal Abdurajak
Janjalani tarafından 1991 yılında kurulmuştur. Örgütün kuruluşunda Pakistan,
Afganistan, Mısır, Libya ve Cezayir silah ve maddi destekte bulunmuştur. Ayrıca
örgütün kuruluşunda yer alan üyelerin bazıları 1980’lerde Afganistan’da MILF adına
savaşmış askerler idi. Örgütün kurucusu Janjalani’nin Usame bin Ladin ve daha
sonra Filipinler’de bir terörist hücre kuran Ramzi Yousef ile yakın arkadaş oldukları
görülmüştür (Banlaoi 2007: 206). Kuruluşta El-Kaide’nin desteği de görülmektedir.
El Kaide Lideri Usame bin Ladin’in kayınbiraderi Muhammed Jamal Khalifah,
Rabitat (Dünya İslam Birliği) anlayışını Quetta, Pakistan’tan Filipinler’e taşıdı ve
mücahitler arasında yardımı başlattı. Khalifah, 1991 yılından 1994’ün sonlarına
kadar iki Suudi yardım kuruluşu, Müslüman Dünyası Birliği ve Uluslararası İslami
Yardım Örgütü için Mindanao ve Sulu’da çalıştı. Bu kuruluşlar Filipin güvenlik
güçleri tarafından çeşitli Moro ayrılıkçı gruplarına yardım kanalları olarak görüldü.
ASG,” zulüm, adaletsizlik, kapris, hırs ve keyfi uygulamaları sona erdirmek
için” Cihad Fi-Sabil-lillah “(İslami Savaş) yoluyla tamamen İslami bir yönetimin
kurulması gerektiğini savundu (Tan, 2000, Aktaran Buendia 2005: 13-14). 1991-
1995 yılları arasında örgüt Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF)’nden ayrılan
Tausuglardan oluşuyordu. Abu Sayyaf, Sulu eyaletindeki kiliseler ve Hristiyan
misyonerler ve gruplar dahil olmak üzere bazı hedeflere bombalama, suikast ve adam
kaçırma girişimlerinde bulundu. 1991 yılında terör saldırılarına başlayan örgüt
1991’de Zamboanga’da iki Amerikalı rahibin öldürülmesi, 1991 Ağustos’unda
Hıristiyan misyoner gemisinin bombalanması, 20 Mayıs 1992 tarihinde
Zamboanga’da bir İtalyan rahibin öldürülmesi, 10 Ağustos 1992’de Zamboanga’da 2
kişinin öldüğü, 40 kişinin yaralandığı bina bombalanması, 17 Ocak 1993 tarihinde
Sulu’da iki İspanyol rahibenin kaçırılması, 18 Mart 1993’te bir İspanyol rahibin
kaçırılması, 14 Kasım 1993 tarihinde Sulu’da bir Amerikalı misyonerin kaçırılması,
6 Aralık 1993’te Davao’da 6 ölü ve 132 yaralının bulunduğu katedral bombalanması,
10 Haziran 1994’te Zamboanga’da bir dizi bombalama eylemi, 4 Nisan 1995
142
tarihinde Ipil’de 53 kişinin öldürülmesi ve 48 kişinin yaralanması, 17 ticari binanın
yakılması, 1997 Şubat ayında Katolik bir piskoposa suikast olaylarından sorumludur.
1991-95 yılları arasında grup yarısından fazlasının bombalama olayı olduğu, 136
kişinin öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı 67 terör faaliyeti gerçekleştirmiştir (Abuza,
2005:4).
1995 yılında El Kaide’nin desteğini çekmesi, Abdurajak Janjalani’nin 1998
yılında polisle girdiği bir çatışmada öldürülmesi ve ASG liderliğini kardeşi Khadaffy
Janjalani’nin devralmasının ardından grup dejenere oldu. Mart 2000’de Basilan’da
öğretmenler, öğrenciler ve rahiplerden oluşan 55 kişinin kaçırılması, Nisan 2010’da
Malezya Sipidan Adası’ndaki dalış merkezinden yabancı ve Filipinli 20 kişinin
kaçırılması ve Mayıs 2001’de Palawan adasında 30 turistin kaçırılması eylemleri
nedeniyle örgütün adı adam kaçırma girişimleri ile anılır oldu. Bu saldırılar ile ele
geçirilen 50 kadar yabancı, fidye için örgütün elinde tutuldu (Abuza, 2005:7-8).
2000 ve 2001 yılları arasında ASG, okul çocukları, öğretmenler, rahipler ve
Batılı turistler de dahil olmak üzere yaklaşık 140 kişiyi rehin aldı ve 16 kişinin
ölümünden sorumlu oldu. 2003 yılından itibaren ASG adam kaçırma faaliyetlerini
durdurdu ve Endonezya merkezli Cemaati İslamiye örgütü üyeleri ile birlikte terörist
saldırılar gerçekleştirdi. Şubat 2004’te Manila Körfezi’nde bir feribotu bombaladı ve
bu olayda 116 kişi öldü. 2004-2007 yılları arasında grubun birkaç adam kaçırma
olayı fidye ile değil, infaz ile sonuçlandı.
2005 yılının başlarında birçok üst düzey Cemaati İslamiye liderinin Jolo
adasında ASG tarafından korunduğu bilinmektedir. Ağustos 2006’da ABD Özel
Kuvvetleri tarafından eğitim ve istihbarat desteği sağlanan Filipinler Silahlı
Kuvvetleri tarafından ASG’ye karşı başlatılan mücadele 2007 yılının ortalarına kadar
devam etti. 2006 Eylül ve 2007 yılının Mart ayında iki üst düzey ASG lideri
Khadaffy Janjalani ve Ebu Solaiman öldürüldü. ASG 2007 yılından 2010 yılına
kadar adam kaçırma faaliyetlerine geri döndü. Bununla birlikte ASG mümkün
olduğunda ABD güçlerini de hedef almış, Ekim 2009’daki bombalı saldırıda Jolo’da
iki ABD Özel Kuvvetler askerini öldürmüştür.
143
2016 yılında Malezyalı ve Endonezyalı işçiler, Batılı turistler ve aralarında
bir Filipinlinin bulunduğu bir grubu rehin alan ASG, Endonezyalı ve Malezyalı
işçileri serbest bırakmış ancak Kanada hükümetinin talep edilen fidyeyi ödemeyi
reddetmesinin ardından iki Kanadalı Robert Hall ve John Ridsdel’i öldürmüştür
(BBC Haber, 15.04.2017).
Ayrıca grubun Güney Asya’daki diğer IŞİD bağlantılı terörist faaliyetleri
destekleyebileceğinden korkulmaktadır. Kuala Lumpur merkezli Korsanlık
Raporlama Merkezi, 2016 yılının Ocak ayında Endonezya’nın başkenti Cakarta’da
IŞİD tarafından düzenlenen ve 7 kişinin öldüğü bombalı saldırılarda kullanılan
silahların güney Filipinler’den geldiğini belirtmiştir. Abu Sayyaf’ın buna karıştığına
dair bir kanıt bulunmamasına rağmen, grup uzun zamandan beri Endonezya Timur
Mücahidleri ve Cemaati İslamiye (JI) gibi önde gelen Endonezya militan gruplarıyla
ilişkide bulunmaktadır. 2002 Ekim ayında Endonezya’nın Bali adasında gerçekleşen
ve 202 kişinin öldüğü bombalı saldırıya karışan birkaç JI üyesi, Endonezya’dan
kaçtıktan sonra ASG’ye sığınmıştır. Ayrıca örgütün Ortadoğu’daki cihad gruplarıyla
bağlantılı olduğuna dair kanıtlar da bulunmaktadır (BBC Haber, 15.04.2017). Nisan
2016’da Basilan’da öldürülen Fas asıllı Muhammed Hattab’ın uluslararası bir terör
örgütü ile bağlantılı olduğu ve fidye amaçlı çalışan terörist grupların organize
edilmesini sağlamak üzere Filipinler’de olduğu belirtilmiştir (Philstar Haber- Basilan
Çatışması, 15.04.2017).
ASG’de mevcut liderlik biraz belirsizdir. Isnilon Totoni Hapilon,
Basilan’daki grubun komutanı ve eski MNLF komutanı Radullan Sahiron Jolo’daki
grubun komutanıdır. İkisi örgütün şu anda bilinen liderleridir. Esas olarak MNLF ve
MILF’in genç ve hoşnutsuz savaşçılarından ve çoğunlukla Müslüman topluluğun
Tausug ve Sama etnik gruplarından oluşan ASG askeri gücünün 300- 1000 silahlı
gerilla olduğu tahmin edilmektedir. Zaman içinde amacından uzaklaşan örgütün,
fidye için rehine alma, soygun, baş kaldırma ve Müslüman ve Hıristiyan sivilleri
mağdur eden diğer korkunç fiiller işledikleri görülmektedir. MNLF, ASG’ye karşı
Filipin askeri gücüne destek vermiştir. MILF, ASG’ye destek vermeyi bırakmış ve
onları İslamiyete zarar veren bir haydut grubu olarak tanımlamıştır. ABD ve
144
Filipinler hükümetleri ASG’yi barış anlaşması yapmaya hiç eğilimi olmayan ve yok
etme politikası izleyen bir terörist örgüt olarak tanımlamaktadırlar (Buendia 2005:
14).
2.7.4 İslami Örgütlerin ve Örgütlenmelerin Son Durumu
İslamiyet 14. yüzyılda başlarında Malay ve Endonezya takımadaları
boyunca bu dini yaymaya çalışan Yemenli tüccarlar vasıtasıyla Filipinler’e geldi.
İspanyol kolonizasyon döneminde Filipin Müslümanları yani Morolar ile büyük
çatışmalar yaşandı. Filipinler Amerikan kolonisi haline geldiğinde Morolar yine
bağımsızlık mücadelelerini sürdürdüler. Ve ABD askeri müdahalesi sonrası güney
Filipinler pasifize oldu.
İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD Filipinlerin bağımsızlığı için
hazırlanırken Moro liderleri Amerika Birleşik Devletleri’nden onlara kendi
bağımsızlıklarını vermesini istedi. Ancak ABD bu isteği asla kabul etmedi ve
Müslüman bölge Filipinler Cumhuriyeti içine dahil edildi. Bu bölgeye Hıristiyan
göçü etnik dengeyi ve bölgenin geniş toprak sahipliği yapısını değiştirdi ve
Müslümanlar azınlık haline geldi. Bundan sonra bölgede insani gelişim için alınan
tedbirlere rağmen Müslüman bölge ülkenin gerisinde kaldı.
Bu ihmaller radikal İslam inancı ile hareket eden grupların yapılanmasına
sebep oldu. Filipinler’de mücadele eden MNLF, MILF ve Abu Sayyaf örgütleri farklı
amaç, eylem ve yapılanmalara sahip olmakla birlikte Filipin toplumunun farklı
kesimlerinden destek almaktadırlar. Her örgüt zamanla Müslüman nüfusun
yabancılaşmış bölümünden oluşmuştur. Örneğin, Sulu adaları üzerinde ve özellikle
Jolo Adasında, Abu Sayyaf için klan ve akrabalık ilişkisine dayanan bir destek
sözkonusudur. ASG anti-Hıristiyan, devlet karşıtı ve anti-Amerikan bir kimliğe
sahiptir. Mali kaynakları adam kaçırma ve fidye olaylarından gelmektedir. Hemen
hemen tüm kaçırma olaylarının kurbanları Hıristiyanlar’dır. ASG bu yapısı nedeniyle
hem Müslümanlar ve hem de Hıristiyanlar tarafından reddedilse de klan tabanlı
sadakat ve akrabalık bağları nedeniyle örgüt varlığını sürdürmektedir.
145
Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) aynı şekilde daha marjinal hale
gelmiş ve içten bölünmüştür. Artık Moro halkının çıkarlarına öncü olarak hizmet
ettiği söylenemez. MNLF’nin tüm büyük Moro kabileleri ve etnik gruplar arasında
geniş temsil durumu vardır ve ağırlıklı Tausug organizasyonu haline gelmiştir.
Mindanao’daki birçok MNLF üye ve destekçileri sonradan MILF’e katılmıştır.
MNLF siyaseten 2007 yılında ev hapsinden kurtulan Nur Misuari takipçileri ile
Müslimin Semma liderliğindeki MNLF Yürütme Konseyi destekçileri arasında
bölünmüştür. Bu bölünmeler 2007 yılında barış sürecine karşı çıkan bazı MNLF saha
komutanlarının Abu Sayyaf Grubuna katılması ile de devam etti. Gerçi MNLF
liderlerinde hükümete karşı yaygın bir hoşnutsuzluk ve yetkililerin anlaşmayı
uygulamak konusunda başarısız olduğu inancı vardı. İlginçtir ki neredeyse tüm
üyelerinin Müslüman olmasına rağmen MNLF zamanla laik bir örgüt oldu.
Üyelerinin bireysel anlamda oldukça zengin olmasına rağmen MNLF geniş bir
finansmana sahip görünmemektedir. MNLF 1970’ler ve 1980’lere nazaran temelde
zayıf bir kuruluştur.
Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ülkenin en büyük silahlı İslamcı
örgütüdür. 1990’ların başlarında hükümet MNLF görüşmeleri ile uğraşırken
MNLF’deki kitlesel ayrılmalar ile birlikte MILF saflarını iki katına çıkardı ve
bölgenin cami ve dini liderlerini etkin biçimde kullanarak örgüte taraftar topladı.
MILF Mindanao genelinde Müslüman din adamları ile çok yakın işbirliği içinde
çalışmaktadır ve kendi kontrolü altındaki topraklarda gölge hükümet gibi hareket
ederek birçok din adamını İslami yargıç gibi çalışmaları için atamıştır. MILF,
Maranao ve Maguindanao kabilelerinin önde gelen sesidir, bunun yanı sıra Basilan
Adası’ndaki Yakanlar gibi küçük kabilelerin de desteğini almıştır. MILF’in Sulu ve
Tawi Tawi’deki Tausuglar arasından çok az desteği vardır. MILF Lanaao del Sur,
Cotabato, Maguindanao, Sultan Kudarat, Şerif Kabungsan ve Sarangani illerinde
önemli bölgeleri kontrol etmenin yanı sıra güney Filipinler’in diğer bölgelerindeki
illerde de varlığını sürdürmektedir. Ancak örgüt hükümet eliyle yapılan operasyonlar
ve ekonomik entegrasyon gibi sebeplerle 2000 yılından bu yana etkinliğini büyük
ölçüde kaybetmiştir.
146
MILF’in barış sürecini asla kabul etmeyen bazı sabit fikirli üyeleri vardı ve
bunlar MILF Başkanı Hacı Murad’ın liderliğini karalamak için harekete geçti. 2010
yılının Temmuz ayında, en muhafazakar dini komutanlarından biri olan Ustad
Ameril Umbra Kato örgütten ayrıldı ve barış sürecinden memnun olmayan örgütün
daha radikal gençlerini yanına çekti. Barış sürecinin gittikçe uzaması muhtemel
sertlik yanlılarını haklı çıkarmaktadır. MILF 12.000 -15.000 üyesi olduğunu iddia
etse de örgüt günümüzde önemli ölçüde daha küçük ve zayıftır. Uzayan barış süreci
MILF’in savaşa hazırlıklı olma durumunu zayıflatmıştır.
Bahsedilen bu gruplar bir yana Filipinler’de İslam kökleşmiş düzeyde
yayılmaktadır. Güney Filipinler’de sürekli yeni cami inşaatları vardır. Ancak bu
yapıların çoğu bugün çok küçük ve köy düzeyinde inşa edilmiştir. 1990’larda yeni
cami ve medrese inşaatlarının büyük bir kısmının Suudi ve Körfez hayır kurumları
tarafından finanse edildiği biliniyordu. Bugün bu tür yeni inşaatlar için fonun
nereden geldiğini ayırt etmek zordur.
11 Eylül saldırılarından sonra güneydeki Müslüman bölgelerine yabancı
fonların akışı ile ilgili önemli ölçüde inceleme olmuştur. Geçmiş yıllarda terörizmi
desteklediğinden ve finansman sağladığından şüphelenilen yabancı uyruklu bir dizi
kişi hakkında tutuklamalar olmuştur. Önemli bir örnek; Filipin istihbarat yetkilileri
Suudi uyruklu bir kişiyi tutuklamış ama kişi sorgulanmadan Suudi Arabistan
Büyükelçiliği’nin Başkan Arroyo’yu araması üzerine serbest bırakılmıştır.
Filipinler’de en ilginç eğilimlerden biri “Balik İslam” yani “İslam’a dönüş”
hareketidir. Balik İslam Hıristiyanlıktan İslamiyet’e geçiştir. Dönüşüm iki genel
yöntem üzerinden gerçekleşir. İlki Ortadoğu ülkelerinde çalışan Filipin
vatandaşlarının genellikle finansal nedenlerle (Müslüman olmanın daha iyi iş
imkanlarına yol açması gibi) İslamiyet’e geçmesi. Diğeri ise Filipinler içinde Balık
İslam ağının takımadaya dağılmış merkezleri aracılığıyla öncelikle kentlerin
gecekondu bölgelerinde Hristiyan halkın İslamiyete geçmesinin sağlanması
şeklindedir. Örneğin, Filipinler’de 1890 medresenin sadece 1000 kadarı
Mindanao’da bulunmaktadır. Kalanı ülkenin diğer bölgelerine yayılmıştır. Balık
İslam’ın merkezi Luzon adasında Baguio kentinin kuzeyidir. Balik İslam çalışmaları
147
için finansmanın çoğu Körfez ülkelerinden gelmektedir. Balik İslam, İslamiyetin
kabulu konusunda telkin ve üyelerini benzer topluluklarda yaşamak için teşvik eder.
Balık İslam hareketinin parçalarından olan Rajah Süleyman Hareketi, ASG ile
yakından çalışmış ve bazı terörist eylemlerden sorumlu tutulmuştur.
Balik İslam hareketine önderlik eden iki büyük kuruluş vardır: İslam
Araştırmaları Çağrı ve Rehberlik (ISCAG) ve İslam Bilgelik Dünya Misyonu
(IWWM). Her ikisi de büyük ölçüde Orta Doğu ve Körfez kaynaklarından finanse
edilmiştir. IWWM, Usame bin Ladin’in 2004 yılında Filipinler’den uzaklaştırılan
kayınbiraderi Muhammed Jamal Khalifa tarafından fonları idare edilen bir
kuruluştur. Organizasyon Remzi Yusuf ve amcası Halid Şeyh Muhammed tarafından
planlanan terörist operasyonlar için kullanılmak üzere düşünülmüştür. ISCAG
öncelikle 1990’lı yılların ortalarında Suudi Arabistan’da İslamiyete geçen bir grup
tarafından kuruldu. ISCAG cami ve medreselerin inşaatlarına sponsorluk yaparak
hızla büyüyen ve basında yer alan bir örgüt olmuştur. Organizasyon ve başkanı
Humoud Muhammed Abdülaziz el-Lahim devlet yetkilileri tarafından incelemeye
alınmış ve terörizme destek verdiği iddiasıyla Nisan 2002’de Filipinler dışına çıkmak
zorunda kalmıştır.
148
SONUÇ
Filipinler’in toplam nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturan Moro halkı
Filipinler’in güneyini çevreleyen adalar ve Mindanao çevresinde yoğunlaşan çeşitli
etnik gruplardan oluşmaktadırlar. Filipin Müslümanlarının çoğu Sünni Müslüman
olmakla birlikte, Lanao del Sur ve Zamboanga del Sur illerinde yaşayan Şii
Müslümanlar da bulunmaktadır. Bugün Mindanao’nun dışında iki milyondan fazla
Müslüman’ın camileri olan topluluklarda yaşadığı, ülke geneline yayılmış daha geniş
bir varlığı olduğu görülmektedir.
Mindanao’daki Müslümanlar Sulu’da Tausuglar, Tawi-Tawi’de Samalar,
Lanao’da Maranaolar, Cotabato’da Maguindanaolar ve Basilan’da Yakanlar ve daha
sekiz farklı küçük gruptan oluşmaktadır. Bu gruplar Bangsamoro (veya Moro Ulusu)
olarak adlandırılmaktadır. “Moro” terimi köken olarak Moritanya’daki
“Moor”’lardan gelmekte olup, İspanyolların Müslümanlar için kullandıkları “alaycı”
bir ifadedir. Terim ayrıca İspanyol fetih döneminde “kavgacı ve savaşçı” insanları
tanımlamak için kullanılmıştır. 1970’li yıllarda Müslüman topluluklar ve Filipinler
hükümeti arasındaki kavga yükselince bu terim yeniden kullanılmaya başlamış ve
her iki tarafın ortak kullanımına girmiştir. Müslümanlar için “Bangsamoro” kelimesi,
özgürlük ve adalet adına anti-sömürgeci mücadeleyi sembolize eder.
Filipinler’deki Müslüman nüfusun uzun süren sömürge döneminde ve
sonrasında çalkantılı dönemler yaşadığı kolaylıkla söylenebilir. İspanyolların ve daha
sonra Amerikan işgalcilerinin Mindanao ve Sulu’ya gelişi, sömürge güçlerinin
bölgedeki özel ilgi alanlarını koruyan politikalar eşliğinde, gelişmiş Müslüman
toplumu için felaket doğuran sonuçlara yol açmıştır. Filipinler’deki Müslümanlar
istilacılar tarafından bastırılamamalarına rağmen, ülkelerindeki batı sömürgeciliğinin
getirdiği değişikliklerden çeşitli şekillerde etkilendiler. Hem İspanyol hem de
Amerikan sömürgele sistemleri Mindanao ve Sulu’daki Müslümanlar için
ekonomilerini geliştirmek ve İslamiyeti diğer adalara etkin bir şekilde yaymak için
engeller yaratmıştır. Ayrıca sömürge kuralları ve politikaları Müslüman toplumun
sosyo-ekonomik ve politik dejenerasyonun tohumlarını ekmiş ve aynı zamanda
149
ülkedeki Müslüman- Hıristiyan yabancılaşmasının bölücü güçlerini serbest
bırakmıştır.
Sömürgecilik geçmişinin ışığında Filipinlerdeki Müslüman toplumun
durgunluğunun büyük ölçüde gayri-Müslim sömürgeci yöneticilerin başlattığı
politikaların ve kalkınma çabalarının bir yansıması olduğunu ve bunun sonucunda
mağdur bir Müslüman toplumun oluştuğunu söylemek doğru bir tespit olacaktır.
Filipinler’in tam bağımsızlığını ilan ettiği 1946 yılı ve sonrası, özellikle
sıkıyönetim dönemi olan 1970’li yıllardan bu yana da ezici bir çoğunlukta olan
Katolik Filipinliler ile Mindanao’nun Güney adalarında ve Sulu takımadalarında
yaşayan Müslümanlar arasındaki mücadele devam etmektedir. Yaşanan süreçte
hükümetteki yolsuzluklar, yoksulluk ve insani kalkınmanın düşük seviyelerde olması
Müslümanlar arasında bağımsızlık taleplerini daha da arttırmıştır. Ayrılığa destek
veren isyancı faaliyetler kendi aşiret ve ideolojik çizgileri bakımından birbirinden
ayrı nitelik göstermekle birlikte Moro halkı adına bağımsızlık mücadeleleri uzun
yıllar devam etmiştir.
Filipinler Hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasında
uzun yıllardır süren isyanın sona ermesini amaçlayan yakın tarihli bir anlaşma,
Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi’nin (ARMM) yerine Bangsamoro adlı büyük bir
özerk bölge yaratacaktır.
Filipin vatandaşları olmalarından bu yana Bangsamoro halkı ağır ekonomik
koşullar altında yaşamakta ve Mindanao bölgesinin diğer sakinleri ile sorunlu
ilişkileri devam etmektedir. Sömürgeci ülkelerden bağımsızlıklarını kazanan
Güneydoğu Asya’daki diğer Müslüman grupların aksine Filipin Müslümanlarının
acıları artarak devam etmektedir.
ARMM nüfusunun % 63’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Ülke
çapındaki 10 yoksul il arasında bulunan 4 ARMM ili şunlardır: Sulu sıralamada ilk
sırada, Tawi-Tawi üçüncü, Maguindanao altıncı ve Lanao del Sur yedinci sıradadır.
Tawi-Tawi nüfusu en düşük yaşam süresine sahiptir. Erişkin yaş grubunda 40 yaş ve
150
ötesi neredeyse hayatta değildir. Dahası su kaynaklarına erişim eksikliği, işsizlik ve
yetersiz ekonomik durumlar ARMM’deki yoksulluğu ağırlaştırmaktadır.
Filipinler’deki Müslümanları mesafe ve dil ayrılmıştır ve bu nedenle çok
tutarlı bir topluluk değildir. Bu grupların çoğunun paylaştığı tek şey İslam’dır. Bu
nedenle birçok Müslüman özellikle seçim süreci sırasında marjinalize edilmiş
hissetmektedir. İslam toplumunun örgütlenmesi, geleneksel datu ve sultanların hâlâ
fazla etkisi olan kırsal alanlarda feodal bir yapıdadır.
Filipinler’de İslamiyet pek çok yerli geleneği absorbe etmiştir; burada adalar
arasında değişen bazı İslam öncesi doğum, düğün ve ölüm törenleri devam
etmektedir. Ancak son 30 yılda İslami eğitim, İslami uygulamalara daha bilinçli bir
şekilde ve daha sıkı bir uyum getirmiştir. Bununla birlikte nesiller arasındaki farklar
gözlenmekte, Mindanao’daki genç Müslümanların modern İslam toplumunda
geleneksel sosyal organizasyon ve gelenekleri ile pek alakalı olma eğiliminde
olmadıkları görülmektedir.
Hükümet Müslümanlara karşı hoşgörülü olmasına rağmen, Müslümanlar
hakkında kalıplaşmış düşüncelere sahip bazı işverenler ve ev sahipleri tarafından
hala kültürel ayrımcılık yapılmaktadır. Dolayısıyla bazı Müslümanlar Batılı tarzda
giyinmekte ve iş bulabilmek için batılı isimleri kullanmaktadırlar
İslami özgürlüğün, Güney Filipinler’de yoksulluğun çok yüksek oranda
olduğu dikkate alındığında engellenmiş olduğunu söylemek mümkündür.
Filipinler’de Müslüman toplumun yaşadığı sıkıntıları özetleyecek olursak;
1) Halkın yaşamında Müslümanlar hakkında kültürel farkındalık eksikliği;
2) Geniş Filipinler tarihinin Müslüman tarihini dışsallaştırdığı; özellikle
sömürgecilik döneminden önce Müslüman egemenliği olduğu;
3) Yönetiminde eşsiz tarihi deneyimleri ile birden fazla etnik grubun
bulunması konusunda Filipin hükümetinin merkezi yapısının yetersizliği;
151
4) Filipinler sosyo-politik ve ekonomik meselelerinde eşitsiz oyun
alanlarının varlığı ve hükümet yönetiminde Müslümanların doğru temsilinin
engellenmesi;
5) ARMM illerinde görüldüğü gibi “fakirin fakiri” olan Müslüman
topluluklar;
6) Müslümanların ata toprakları ile ilgili problemler;
7) Gayrimüslim Filipinli vatandaşların çoğunluğunun kafasında devam eden
“Moro” imajı ve Müslümanlar ile ilgili olumsuz algı.
Güney Filipinler’deki çatışmalar ana akım medyada sıklıkla ekonomik ve /
veya birleşme sorunu olarak aşırı basitleştirilmiştir. Oysa bütünsel ve pozitif olarak
ele alınması gereken çok boyutlu bir bileşene sahiptir. Sorunun kökenini,
“Filipinler’de Müslümanlar, Filipin uyruklu diğer kişilerden daha eski ve daha farklı
bir milliyet oluşturmaktadır” şeklinde açıklamak doğru olacaktır.
Yapısal ve idari olarak Filipin hükümetinin üniter ya da son derece merkezi
yapısı içinde Müslüman ve Hristiyan halklar gibi farklı tarihsel geçmişe sahip, farklı
kültürlerin insanlarını yönetmek uygun olmamıştır. Filipinler hükümetinin üniter
yapısı, Müslüman halkın siyasi olarak güçlendirilmesi, çok odaklı devlet işleyişi ve
yönetiminde yeterli temsil edilebilmesi ihtiyaçlarına daha az duyarlı olmuştur.
Müslüman-Hıristiyan ilişkilerindeki sosyo-psikolojik problemler ve pek çok
insanın zihninde oluşan olumsuz Moro imajı, özellikle kriz zamanlarında ortaya
çıkmaya ve etki etmeye devam etmektedir.
Gerek Müslüman toplumunda gerekse Filipinler’de ülke genelinde farklı
etnik grupların bulunması ülkenin “uluslaşma” sürecini etkilemekte ve
engellemektedir. Halen kabile geleneklerine ve animist inançlara sahip grupların da
bulunduğu ülkede devletin varlığını ve gücünü hissetmek pek mümkün
olmamaktadır. Aşırı yoksullukla birleştiğinde özellikle güvenlik konusunda kişi ve
152
kuruluşların kendi güvenliklerini kendilerinin sağladığı görülmektedir. Özel güvenlik
görevlilerinin adam vurma yetkisine sahip olmaları da bunun bir kanıtıdır.
Ülkedeki Hristiyan, Müslüman ve diğer dinlere mensup kişilerin
birbirleriyle iletişim konusunda sıkıntılı oldukları da bir gerçektir. Çin kökenliler
genelde işven düzeyinde olup, sadece Çinlilerle evlenmekte ve kendilerine ait
mekanları, ibadethaneleri, yerleşimleri ve mezarlıkları bulunmaktadır. Öte yandan
Hindistan kökenli kişilerin ülkede tefecilik faaliyetlerinde bulundukları
bilinmektedir. Ülkede özellikle ABD’de orta veya alt gelir grubunda yer alan orta
yaştaki erkeklerin ucuz bir ülke olmasından dolayı burayı seçtikleri ve Filipinli
kadınlarla birlikte yaşadıkları görülmektedir.
Ülkede çok sayıda yasadışı faaliyet gözlemlenmektedir. Özellikle
uyuşturucu satış ve kullanımının çok yüksek olduğu ülkede Başkan Duterte’nin
göreve geldiği Haziran 2016’dan bu yana uyuşturucu baronları ve kullanıcılarına
açtığı savaş uluslar arası düzeyde de takip edilen bir konudur. Duterte, uyuşturucu
ticaretine karışan veya şüphelenilen kişilerin yargısız infaz edilmesini talep ederek
cinayetin bazı sosyal sorunlarla mücadelede kabul edilebilir bir yöntem olduğuna
dair bir işaret vermiştir. Bugüne kadar aralarında çocukların da bulunduğu 8.000
civarında Filipinli, polis güçleri ve bilinmeyen kişiler tarafından öldürülmüştür.
Konu Filipinler’de insan hakları ihlalleri konusunda çok ciddi tartışmalar
yaratmaktadır. Filipinler Silahlı Kuvvetlerinin (AFP) özellikle yerli halkların
topraklarında uyuşturucuya karşı mücadeleleri ve yargısız infazları uyuşturucu
sorununun çözümü veya on yıllardır süren çatışmayı çözmek için hiçbir gelişme
sağlamamakta sadece ölü sayısını arttırmaktadır.
Öte yandan ülkede gazeteci, çevre, insan hakları, LGBT aktivist ve
politikacı cinayetleri de sıkça görülmektedir. 2016 yılında öldürülen insan hakları
savunucusu sayısı 31 olup, 2017’nin ilk iki ayında bu sayı 17 olarak gerçekleşmiştir.
2017 Şubat ayının başında Lumad topluluk liderlerinin öldürülmesiyle ilgili bir
bildiri yayınlanmış ve 3 Şubat’ta iki lider ayrı olaylarda öldürülmüştür. Ölümlerin
Filipinler asker ve yetkilileri tarafından gerçekleştirildiğine dair kanıtlar
bulunmaktadır. Özellikle Luzon adasının dağlık kesiminde faaliyet gösteren
153
komünist kökenli Yeni Halk Ordusu (NPA) üyesi oldukları gerekçesiyle meşru
olarak gösterilen bu cinayetler polise ayrım yapmaksızın öldürme hakkı verildiğinin
bir göstergesidir (Phildev Haber- Filipinler’de Politik Cinayetler, 15.05.2017) .
Filipinler dünya tarihinin en büyük gazeteci katliamının yaşandığı ülkedir.
Üç dönem boyunca ARMM valiliği yapan Andal Ampatuan Sr’nin oğlu Andal Jr.
Ampatuan tarafından, rakibi İsmael Mangudadatu’nun valilik başvurusu ile ilgili
evrakları götüren konvoya 23 Kasım 2009 tarihinde düzenlenen saldırıda 32’si
gazeteci olmak üzere aralarında Mangudadatu’nun eşi ve kızkardeşlerinin de
bulunduğu 58 kişi öldürülmüş ve önceden açılan bir çukura gömülmüştür. Bu olayda
saldırının kurbanları için halen adalet sağlanamamıştır. Ampatuan aşiretinin reisi
Andal Ampatuan Sr. 2015’te karaciğer kanserinden ölmüş, sanıklardan biri olan
Sajid Islam Ampatuan ise 11 milyon pesoluk bir kefalet verdikten sonra serbest
bırakılmıştır. Andal Jr Ampatuan ve kardeşi eski ARMM valisi Zaldy Ampatuan
halen tutuklu olup, mahkeme sonuçlanmamıştır (Philstar Haber- Maguindanao
Katliamı, 30.05.2017).
Ülkede güvenlik güçlerinin istismarı araştırmak ve kovuşturma yapmak
konusunda siyasi irade eksikliği, yolsuzluk, siyasallaştırılmış bir adalet sistemi,
yetkilileri ve güvenlik güçlerini koruyan geleneksel bir “patronaj politikası”
bulunmaktadır. Cinayetlerin sayısı yalnızca ülkede yerleşik şiddetin bir ölçüsü değil,
aynı zamanda Filipin hükümetlerinin yoksulluk, yolsuzluk ve ayrımcılık konularıyla
başa çıkamamasının da bir göstergesidir. Şu anda dünyanın en tehlikeli ülkelerinden
biri olan Filipinler’de başkan Duterte faillerle işbirliği yapmakla suçlanmaktadır.
Filipinler’de Katolik dininin doğum kontrolünü ve boşanmayı yasaklaması
ve kanunen boşanma ile ilgili tazminatların yüksek olması toplumsal açıdan
sıkıntıları da birlikte getirmektedir. Bu sebeple evlilik kurumu kurulamamakta,
doğum oranları ve erken yaşta çocuk sahibi olma oranları yükselmektedir. Toplumda
“bekar anne” durumu sıkça karşılaşılan bir olgudur.
154
Öte yandan yoksulluğun ve aile yapılarındaki parçalanmaların getirdiği seks
işçiliği, çocuk pornosu, ensest ilişkiler, cinsiyet değiştirme, gay ve lezbiyen ilişkilere
de sıkça rastlanmaktadır.
Siyasi alanda aile ve akrabalık bağlarının getirdiği yükselmeler ve
politikacıların siyasi hayatta uzun süre varolma mücadeleleri politik değişimleri de
engellemektedir. Örneğin başkan Duterte’nin kızı Sara Duterte 2016 seçimlerinde
babasının yerine Davao ilinin valisi seçilmiş, yardımcılığını da kardeşi Paola Duterte
yapmaktadır. Yine eski bir aktör olan eski devlet başkanı Joseph Estrada halen
Manila valisidir ve eşi Guia Gomez San Juan şehrinin valisidir.
Ülkenin farklı kısımlarını ziyaret ettiğinizde coğrafi koşulların zorluğu,
ekonomik anlamda tekelleşmeler, gelir dağılımındaki ciddi adaletsizlik, halkların
birbiriyle kaynaşamaması ve bir millet oluşturamaması durumunu gördüğünüz ve
devletin gücünü ve güvenliği hissedemediğiniz durumlar sözkonusudur. Genel
anlamda bir bütünlük ve birliktelik durumu yoktur. Yukarıda belirttiğimiz sebeplerin
de etkisiyle ülke gündeminde bir yer tutan devlet sisteminin Federalizme dönmesi bu
anlamda politikacıların gündemi oyalayan söylemlerinden öteye gidememektedir.
Bugünlerde Mindanao’da çözüm sürecini etkileyecek önemli bir gelişme
yaşanmaktadır. Marawi şehrinde Abu Sayyaf grubu ile de bağlantısı bulunan IŞİD’e
bağlı Maute grubunun 23 Mayıs 2017 tarihinde Filipin güvenlik güçleri ile girdiği
çatışmalarda 13 askerin ölümüyle başlayan kriz halen devam etmektedir. Başkan
Duterte’nin Mindanao’da sıkıyönetim ilan etmesi üzerine bölge halkı tahliye
edilmeye başlamıştır. Endonezya Savunma Bakanı Ryamizard Ryacudu’nun
Filipinler’de yaklaşık 1.200 IŞİD militanının bulunduğunu ifade etmiştir (Philstar
Haber- Filipinler’de Işid Faaliyetleri, 10.06.2017)
Kendi halklarına savaş açan diktatörlerin on yıllardır görüldüğü ülkede
terörün, cinayetlerin, insan haklarına aykırı davranış ve uygulamaların devam etmesi,
devletin halklarla ve halkların birbiriyle savaşı, kabilecilik, Mindanao halkına ve
yerel halklara karşı yapılan tarihi hatalar, Mindanao sorununun tarihi kökleri
hakkında saklanan gerçekler, yerli halkların Senato ve Kongre’de temsil
155
edilememesi, bugünlerde dünya genelinde olduğu gibi Filipinler’de de artan terörist
faaliyetler Filipinlerde Moro sorununun çözümü konusunda uzun ve belirsiz bir
sürecin olduğunun en önemli göstergeleridir.
Fotoğraf 1: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü Dekanlık Töreni
Fotoğraf 2: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü Dekanlık Töreni
156
Fotoğraf 3: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesi
Fotoğraf 4: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesinde bulunan
Prof.Dr. Cesar Adib MAJUL koleksiyonu
157
Fotoğraf 5: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesinde bulunan
“Atatürk” adlı kitap
Fotoğraf 6: Filipinler Üniversitesi İslam Enstitüsü kütüphanesinde bulunan
Orhan Pamuk kitapları
158
KAYNAKÇA
ABREU Lualhati M., “Colonialism and Resistance: A Historical
Perspective”, s:17-27, The Moro Reader History and Contemporary Struggles of the
Bangsamoro People”, Bobby M. Tuazon,CenPEG Publications ,2008, http://
mindanaosj.org/wp-content/uploads/2014/05/Moro-Reader.pdf,(16.01.2017).
ABUZA Zachary, “Balık- Terrorism: The Return of the Abu Sayyaf”,
Strategic Studies Institute, September 2005.
ABUZA Zachary, Militant Islam in Southeast Asia: Crucible of Terror.
Lynne Rienner Publishers, 2003. https://www. rienner. com/ uploads /
47d9901874b3e.pdf, (26.05.2017).
Bangsamoro Geçiş Komisyonu (BTC) & Bangsamoro Temel Kanunu
(BBL) Üzerine Kılavuz Belge, Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress
Institute – DPI, 2014.
BANLOI Rommel C. “Radical Muslim Terrorism’ in the Philippines.” A
Handbook Of Terrorism And Insurgency In Southeast Asia, ed. Andrew T.H. Tan.
Sydney: University of New South Wales, 2007.
BARROWS David P., “History of the Philippines”, American Book
Company New York · Cincinnati · Chicago, 1905.
BAYAR Sevilay, “Filipinler Ülke Raporu”, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret
Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Ankara, 2011.
BUENDIA Rizal G., “A Re-examination of Ethnicity and Secessionist
Movements in the Philippines and Indonesia: The Moros and the Acehnese”.
Philippine Political Science Journal 23 (46), 3-48, 2002.
159
BUENDIA Rizal G., “The State-Moro Armed Conflict in the Philippines,
Unresolved National Question or Question of Governance?”, 2005,
https://eprints.soas.ac.uk/4362/1/AJPS13-state_moro_conflictinthephilippines. pdf.
CANOY R. R., “Real Autonomy: The Answer to the Mindanao
Problem”, in Philippine Sociological Review, Vol. 27, No. 4, 1979.
CHE MAN Wan Kadir bin, “Muslim Separatism: The Moros in Southern
Philippines ana the Malays in Southern Thailand”, Doktora Tezi, Australian
National University, September 1987.
DURMUŞ Samet, “Dini Motifli Ayrılıkçı Hareketler ve Terörizm: Filipinler
Örneği”, T.C. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Güvenlik Anabilim
Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2016.
HARRISON Francis Burton, “The Corner-stone of the Philippine
Independence”, New York: Century Company, 1922, p. 36.
https://archive.org/stream/cornerstonephil00harrgoog/cornerstonephil00harrgoog_djv
u.txt, (30.10.2016).
HUI Peng, “The ‘Moro Problem’ in the Philippines: Three Perspectives”
Southeast Asia Research Centre Working Paper Series No:132, 2012.
LINGGA Abhoud Syed M., “Rethinking State Policies and Minority
Rights: Getting the Mindanao Peace Process Moving”, Institute of Bangsamoro
StudiesOccasional Paper No. 2008-02, 2008, https://tr.scribd.com/ document/
52297560/IBS-Occasional-Paper-2008-02-Lingga , (20.09.2016).
MACASALONG Marjanie Salic, “The Liberation Movements In
Mindanao: Islām As A Thrusting Force”, IOSR Journal Of Humanities And Social
Science (IOSR-JHSS) Volume 19, Issue 4, Ver. V (Apr. 2014), PP 01-18 e-ISSN:
2279-0837, p-ISSN: 2279-0845.
160
MAJUL Cesar Adib, An Analysis of the “Genealogy of Sulu”In: Archipel.
Volume 22, 1981. pp. 167-182, http://www.persee. fr/web/revues /home/prescript
/article/arch_0044-8613_1981_num_22_1_1677, (30.09.2016).
MAJUL Cesar Adib, Muslims in the Philippines, The University of the
Philippines Press, 2009.
MAJUL Cesar Adib, Filipinler’de Çağdaş İslami Hareket, İstanbul: Şafak
Yayınları, 1992.
MAJUL, Cesar Adib, “An Historical Background on The Coming and Spread of
Islam and Christianity in Southeast Asia”, Asian Studies, Volume 46, s: 34-47, 2010.
MAKOL-ABDUL Pute Rahimah, “Colonialism and Change: The Case of
Muslims in the Philippines”, Journal of Muslim Minority Affairs, Vol.17, No.2, s:
311-323, 1997.
MC KENNA Thomas M., Muslim Rulers and Rebels: Everybody Politics
and Armed Separatism in the Southern Philippines, Berkeley: University of
California Press, 1998.
Memories of the Manili Massacre, 15 September 2007, http://raqs-special
features.blogspot.com/2007/09/memories-of-manili-massacre.html, (03.02.2017).
MEDNICK Melvin, ‘Some Problems of Moro History and Political
Organization’, Philippine Sociological Review, January 1957, Vol 5, No 1, s: 39-52.,
http://116.50.242.171/PSSC/index.php/psr01/article/view/205/190, (06.04.2017).
MONTIEL Cristina J. Montiel, Rudy B. RODIL, Judith M. de GUZMAN,
“The Moro Struggle and the Challenge to Peace-building in Mindanao”, Southern
Philippines, 2012, http://rizal.lib.adm u.edu.ph /reserve
/12012/RUNNING%20HEAD%20The%20Moro%20Struggle.pdf, (06.11.2016).
161
NOBLE Lela G., “Muslim Separatism in the Philippines”, 1972-1981: The
Making of a Stalemate, Asian Survey, Vol. 21, No. 11, s: 1097-1114, Kasım 1981.
SAKİLİ Abraham, Space and Identity, Asian Center, University of the
Philippines Press, 2003.
SAKİLİ, Abraham, “The Bangsamoro Framework Agreement and the
Mindanao Problem: Foregrounding Historical and Cultural Facts and Concepts for
Social Justice and Peace in the Southern Philippines”, Asian Studies, Volume 48
Numbers 1 & 2, s:1-18, 2012.
SALEEBY Najeeb M., The History of Sulu, Manila: Bureau of
Printing, 1908.
SALEEBY Najeeb, “The Moro Problem, An Academic Discussion of the
History ana Solution of the Problem of the Government of the Moros of the
Philippine Islands”, 1913, https://archive.org/details/ afj2200. 0001. 001. Umich .
edu , (20.09.2016).
SEVİNÇ Bilal; Samet DURMUŞ, A. Mohammad VAQAS, “Filipinler ve
Moroların Mücadelesi: MNLF ve MILF”, Bilal Sevinç ve İrfan Çiftçi (ed.),
Uzakdoğu’dan Güney Asya’ya Şiddet ve Terörizm, Ankara: Karınca Yayınları, ss.
99-140, 2015.
SCHLEGEL Stuart A., “Muslim- Christian Conflict in the Philippine
South”, Published Universitas Syiah Kuala, Darussalam, Aceh, Indonesi, 1974,
https://www.academia.edu/15518025/MUSLIM-CHRISTIANCONFLICTIN
THEPHILIPPINESOUTH?auto=download, ( 30.10.2016).
SHARMA C. L., “Ethnicity and Education in the Philippines”, PSR 27
(1979): 117 – 129, Twenty-Third Annual Conference of the Comparative and
International Education Society at the University of Michigan, Ann Arbor. Michigan.
162
March 21-24. 1979, http://116.50.242.171 /PSSC/ index.php /psr01
/article/view/1614/1559, (25.09.2016).
HARBER John D., “Conflict and Comprise in the Southern Philippines:
The Case of Moro Identity”, Naval Postgraduate School, Thesis, Monterey,
California, 1998.
SÖYLEMEZ Hatice, MORO Uzakdoğu’da Bir Bağımsızlık Mücadelesi,
İHH İnsani Yardım Vakfı ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Pelikan Basım, İstanbul,
2016.
TAN Samuel K. Tan, The Muslim South and Beyond, Quezon City:
University of the Philippines Press, 2010.
TUBAN Rita, Genealogy of the Sulu Sultanate, Philippine Studies vol. 42,
no. 1, s: 20–38, 1994.
TUMINEZ Astrid S., “This Land Is Our Land: Moro Ancestral Domain and
Its Implications for Peace and Development in the Southern Philippines”, SAIS
Review, vol.XXVII no:2, s:77-91, 2007.
OLIVEROS Renato T., “Islam in the Moro-American War (1899-1913)
Implications on Mindanao”, the Philippines, Temple University Thesis, Ağustos
2005.
OPAPP (Office of the Presidential Adviser on the Peace Process).
Document on The Framework Agreement On The Bangsamoro, 2012.
https://peace.gov.ph/2012/10/framework-agreement-bangsamoro, (20.05.2017).
ÖZERDEM Alpaslan, “The Contribution of the Organisation of the Islamic
Conference to the Peace Process in Mindanao”, Civil Wars, Vol. 14, No. 3, s: 393-
413, 2012.
163
Philippines in Perspective, An Orientation Guide, Defense Language
Institute Foreign Language Center California, February, 2011,
http://fieldsupport.dliflc.edu/products/cip/Philippines/philippines.pdf, (01.08.2016).
RODELL Paul A. “The Philippines and the Challenge of International
Terrorism.” Terrorism and Violence in Southeast Asia: Transnational Challenges to
States and Regional Stability, ed. Paul J. Smith. New Delhi: Pentagon Press, 2005.
WILSON G. Thomas, “Extending the Autonomous Region in Muslim
Mindanao to the Moro Islamic Liberation Front a Catalyst For Peace”, Kansas:
School of Advanced Military Studies, 2009.
WURFEL David, “Filipino Politics: Development and Decay”, Cornell
University Press, 1988. https://books.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=RoK4ZetPIAC&oi=fnd&pg=PR7&dq, (22.10.2016).
YOKUŞ Sevtap, “Filipinler’de Çatışma Çözümü ve Temel Yasa
Tartışmaları”, Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress Institute – DPI),
2016.
İNTERNET KAYNAKLARI
ABD Ülke Araştırmaları, http://countrystudies.us/philippines/31.htm,
(20.12.2016).
BBC Haber, http://www.bbc.com/news/world-asia-36138554, (15.04.2017).
Britannica, https://www.britannica.com/place/Philippines, (03.11.2016).
CIA Dünya Gerçekleri Araştırması, https://www.cia.gov/library
publications/resources/the-world-factbook/ geos/rp.html, (26.12.2016).
164
CNN Filipinler, http://cnnphilippines.com/regional/2015/02/26/Bangsa
moro-cultures.html, (30.05.2017).
Dünyadaki Etnik Bölgeler, http://www.city-data.com/forum/world/ 1804833
– worlds-most-racially-ethnically-diverse-continent-4.html, (20.04.2017).
Filipinler’de Kişibaşı Milli Gelir, https://knoema.com/atlas /Philippines
/topics / Economy/National-Accounts-Gross-National-Income/GNI-per-capita-basedon-PPP, (10.05.2017).
Filipinler İstatistik Otoritesi, https://www.psa.gov.ph/content/highlightsphilippine-population-2015-census-population, (01.12.2016).
Filipinler İstatistik Otoritesi, http://psa.gov.ph/content/philippinepopulation-density-based-2015-census-population, (26.12.2016).
Filipinler Dini Yapı, http://www.studycountry.com/guide/PH-religion.htm,
(02.01.2017).
Filipinler Turizm Bakanlığı, http://www.tourism.gov.ph/pages/default.aspx,
(10.01.2017).
Filipinler Nüfusu, http://www.worldometers.info/world-population/
philippinespopulation, (26.12.2016)
Güneydoğu Asya Haritası, Texas Üniversitesi Kütüphanesi,
http://www.lib.utexas.edu/ maps/ middle _east _and _asia /southeast_
asiapol_2013.pd, (05.11.2016).
165
Infoplease Filipinler, http://www.infoplease.com/country/philippines.html,
(03.11.2016) .
Phildev Haber- Filipinler’de Politik Cinayetler http://news.phildev.org
/25262/2240885/STANDPOINT-Political-killings-in-the-Philippines-complicity-inmurder, (15.05.2017).
Philstar Haber- Maguindanao Katliamı, http://www.philstar.com/headlines
/2015 /11 /23 / 1524946/6-years-later-still-no-justice-maguindanao-massacre,
(30.05.2017).
Philstar Haber- Filipinler’de Işid Faaliyetleri, http://www.philstar.com /
headlines/2017/06/05/1706977/1200-isis-operatives-philippines-govt-mum,
(10.06.2017).
Philstar Haber- Basilan Çatışması, http://www.philstar.com/nation /2016 /04
/10/1571427/militant-moroccan-bomb-expert-among-killed-basilan-clash,
(15.04.2017).
Resmi Gazete, http://www.officialgazette.gov.ph/about/gov, (23.04.2016).
TC Ekonomi Bakanlığı Filipinler Ülke Raporu, http:// www. ekonomi.
gov.tr/portal /faces/ home/disIliskiler /ulkeler/ulke-detay/ Filipinler, (30.05.2017).
TC Dışişleri Bakanlığı Türkiye-Filipinler Siyasi İlişkileri Raporu,
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-filipinler-siyasi-iliskileri.tr.mfa,(30.05.2017).
TİKA Filipinler, http://www.tika.gov.tr/tr/ara?s=filipinler, (30.05.2017).
Worldatlas Filipinler Dini Yapı, http://www.worldatlas.com/ articles/
religious-beliefs-in-the-philippines.html, (20.12.2016).